Başbakan Erdoğan'ın "Seçilmişleri, atanmışlara kul etmeyiz" sözü çok iyi ama yeterli mi? Önce şunu belirteyim: Demokratikleşmeden ve sivilleşmeden yana bir vatandaş olarak bu sözün altına imzamı atarım.
Çünkü atanmışlar zümresi, yani bürokrasi, bu ülkede kendisini "hancı", seçilmişleri ise "yolcu" olarak görür. Bürokratın silahlı olanı da böyle davranır, kalemli olanı da...
Bürokrasinin bu evrensel tavrına, bir de Vesayet Rejimi geleneği eklendiğinde, durum seçilmişler açısından çekilmez bir hal almıştır.
***
Not 1: Bürokrasinin siyasi uzantısı olan
CHP, 1970'lerdeki
Bülent Ecevit dönemi hariç, bunu bir sorun olarak görmedi. Ayrıca bazı politikacılar, "
asker müdahale etsin, benim önüm açılsın" fırsatçılığına sapmıştır.
Not 2: İngiltere gibi köklü bir demokraside bile, bürokratların fırıldaklarını anlatan, "
Emret Bakanım" ve "
Emret Başbakanım" gibi dizilerin çekilebilmesi, bürokrasinin hancı-yolcu tutumunun evrenselliğine işarettir.
***
Gelelim olayın öteki yüzüne: Başbakan
Erdoğan seçilmişleri, atanmışlara kul etmeyecek... Çok güzel. Peki ya
seçenler?
Bu ülkede
bürokrasinin kötü muamelesine maruz kalmamış bir tek vatandaş, yani seçilmişi o makama gönderen bir
seçmen gösterebilir misiniz?
Kimi sopa yemiştir, kimi hakaret... Kimi basit bir iş için dahi rüşvet vermek zorunda kalmıştır, kimi rüşvet vermediği için haksızlığa uğramıştır...
Peki, sonra ne olmuştur? Hiç... Çoğu zaman hiçbir şey: Seçenler bu kötü muameleyi sineye çekmiştir.
Neden böyle olmuştur? Seçenler haklarını aramayı hiç mi bilmiyor? Yoo, biliyorlar... Birbirlerini mahkemeye vermeleri, hak arayabildiklerinin ispatıdır.
***
Ama olay
bir atanmışı mahkemeye vermeye geldiğinde iş değişiyor.
Diyelim ki bir bürokratla itiştim... O beni serbestçe mahkemeye verirken, benim onun amirinden... Yani
kaymakamdan,
validen,
kurum başkanından,
içişleri bakanından, vs., izin almam gerekiyor.
Yıllar içinde bu iş o hale getirilmiş ki... Diyanette görevli bir memurun soruşturulması ve hakkında dava açılabilmesi için diyanet işleri başkanının izni gerekiyor.
(
Not 3: Şimdi buna, "
Efendim öyle değil de, şöyle" diye itiraz ederler. Halbuki herkes biliyor ki olay böyle çalışıyor.)
***
Ben MİT Müsteşarı
Hakan Fidan'ın "
şüpheli" olarak soruşturulmasına karşı çıktım.
Meclis'ten geçen yasayı destekledim. Çünkü MİT krizinde, birilerinin Hükümetin politikalarına müdahale etme çabasını gördüm.
Ancak diğer alanlarda bürokratlara sunulan bu zırhların, "
hukuk devleti" ilkesini zedelediğini düşünüyorum. Bize sadece demokrasi, sivilleşme, insan hakları değil, hukuk devleti de gerekli.
***
Kaymakam, vali, içişleri bakanı ya da diyanet işleri başkanı
yargıç değil ki benim bir memurla yaşadığım gerilimi değerlendirebilsin.
Memurun yaptığı kötü muamele, ayyuka çıkmadığı sürece, amiri, örneğini sıkça gördüğümüz bir kurumsal dayanışmayla, soruşturma ve dava izni vermiyor.
Bir de buna, araştırmaların da ortaya koyduğu, hâkim ve savcılardaki güçlü, "
Ben devletimi korurum" anlayışını eklediğimizde... Seçilmişlerin değil ama seçenlerin basbayağı kul olduğu ortaya çıkıyor.
İtirazı olan varsa, dinlemeye hazırım.