Can sıkıcı durumlardan biri de işletmecilerin müşteri eleştirilerini, "diyorsun..." havasında dinlemesi...
Yani gerçekte dinlememesidir.
Anlatırsınız, örnekler verir, öneriler getirirsiniz ama bir kulağından girip diğerinden çıkar adamın/ kadının.
Çünkü söylediklerinizi, sadece size ait, "tekil" bir sorun olduğunu düşünürler: "Yemeği, servisi, odayı beğenmediniz mi? Ne kadar ilginç, başkaları beğeniyor ama..."
Bu tavrın tersiyle karşılaştığında ise mutlu oluyor insan.
***
Geçenlerde Dubrovnik'e gittiğimizi dün söylemiştim.
Rixos Libertas Oteli'ndeydik... Denize girdim. Bir süre sonra sudan çıkmak üzere merdivene doğru yüzdüm.
Baktım, insanlar merdivenden
normalden daha yavaş çıkıyor. Havaalanına inmek için bekleyen uçaklar misali, millet suda küçük kulaçlar atarak merdivenin boşalmasını bekliyor.
Neyse... Sıra bana geldi. Denizden çıkıp
parlak metalden yapılmış merdiveni tırmanırken, sorunu gördüm:
Dokuz basamağın altısında, kaymayı önleyen pütürlü siyah banttan yoktu. Dolayısıyla insanlar kayıp düşmemek için adımlarına çok dikkat ediyor, bu da özellikle tırmanma hızını düşürüyordu.
Derken otelin Müdür Yardımcısı
Volkan Yorulmaz ve Halkla İlişkiler Müdürü
Savaş İnpolat ile tanıştık.
Sohbet muhabbet derken
"Bir sorun olursa mutlaka söyleyin" demezler mi? Huyumdur, böyle bir açık çek aldığımda hemen bozdururum.
"Hemen söyleyeyim" deyip plajdaki merdivenin durumunu anlattım. İnpolat hemen telefona sarılıp
Hırvatça bir şeyler söyledi. Sonra sohbete devam ettik.
Ertesi gün plajda bir sürpriz beni bekliyordu: Basamakların tamamına kaymayı önleyici banttan çekilmişti. İniş-çıkışlar hem kolaylaşmış ve hızlanmış, hem de daha güvenli hale gelmişti.
Müşteri (ki artık
"misafir" deniyor tüm işletmelerde) böyle durumlarda verdiği parayı helal ediyor.
***
Başka bir gün de patron
Fettah Tamince'nin kardeşi ve otelin CEO'su
Akif Tamince ile tanıştık.
Laf arasında anlattı:
Dubrovnik Belediye Başkanı ile toplantı yapmışlar. Başkan,
iki milyon olan turist sayısını, beş yıl içinde
dört milyona çıkarmayı hedeflediklerini söylemiş.
O kadar insanın nerede yatacağı sorulduğunda ise
"Bu sorunu sizler çözeceksiniz" deyivermiş Başkan...
Siyasetçilerin böyle hayaller kurması güzel tabii... Ancak bir de işin pratiği var.
Sosyalist bir geçmişe sahip olan Hırvatistan'da
sendika yasa ve kuralları gayet katı.
Örneğin mesaisi biten bir çalışan, işi
"anında" bırakıyor. Görevi devralacak olan arkadaşı otobüsü kaçırmışmış,
15 dakika gecikecekmiş... Hiç umurunda olmuyor.
Sonuçta esnek olmayan koşullar, yatırımcıları ve işletmecileri zorluyor. Sermaye sahipleri,
"Yeni oteli burada mı kurayım, yoksa başka bir ülkeye mi gideyim" diye düşünmeye başlıyor.
***
Bence
Avrupa Birliği'ne girdikten sonra, bu bağlamdaki sorunlar daha da artacak. Çünkü katı kurallar eleman çalıştırmayı teşvik etmiyor.
Küçük aile girişimleri ve teknoloji yoğun yatırımlar, sermayedarlar için daha cazip oluyor.
Türkiye'nin AB sürecini yavaşlatması, hep
Kıbrıs sorunu gibi
siyasi nedenlere bağlanmıştır.
Halbuki olayın bir de
ekonomik ayağı var: AB'nin iş yasaları, Türk sermayesinin kâbusu!
Not: Şimdi aklıma geldi.
Bozburun'daki
Karia Bel Otel'de de yine bir plaj merdiveni sorunu olmuştu. Sabah söyledik, motelin sahibesi
Beliz Hanım, öğleden sonra meseleyi halletti.
Müşteriye kulak veren işletmeci, kısa vadede olmasa da, orta vadede mutlaka kazanır.