Geçen gün Kanlıca'dan Üsküdar'a doğru gidiyordum. Anadoluhisarı'ndan geçerken Küçüksu Kasrı'na doğru saptım. Kasrın dış kapısında bir görevli gördüm: "Eskiden buralarda bir plaj vardı. Şimdi durum ne" diye sordum. "Artık yok" dedi görevli, "denize girmek istiyorsanız Anadolu Kavağı'na ya da Poyrazköy'e gideceksiniz..."
İstanbul Büyükşehir Belediyesi bu "denize girme" meselesini halledemedi.
Belediye'nin sitesine baktım: İstanbul'da 33 tane plaj var. Ancak bunların çoğu Şile, Riva, Silivri gibi merkeze uzak yerlerde...
Bence asıl mesele "plaj" kavramında: İstanbul Belediyesi plajı, her şeyden önce "kumluk ve sığ bir bölge" olarak algılıyor.
***
Örneğin
Caddebostan sahilinde böyle iki alan vardı. Buraları plaj yaptılar. Hatta kum eksiği olduğu için de dışarıdan kum getirip döktüler. İyi oldu.
Ben ise "
denize girme meselesi" derken sadece plajı kastetmiyorum.
Boğaz'ın iki yanındaki sahil yollarını araçla geçip çevreye bakın.
İnsanların kayaların arasından, kayıp düşme tehlikesi atlatarak ya da küçük alanlara tıkışarak denize girmeye çalıştığını göreceksiniz.
Belediye buraları "
resmen" plaj alanı olarak görmediği için, hiçbir hizmet götürmüyor.
Örneğin insanların üstünü değiştirmesi için
kabin yok. Millet havluya sarılarak uluorta soyunup giyinmeye çalışıyor.
Daha da önemlisi birkaçı haricinde basit
merdivenler dahi bulunmuyor. Ancak delikanlılar o zorlu giriş ve çıkışı kolayca hallediyor.
***
Bir süre önce
Anadolu Kavağı'na gidip çevreye baktım. Deniz hiç fena değil. Laftan anlamayan bencillerin attığı birkaç pet ya da ambalajdan başka temel bir pislik göze çarpmıyor.
İnsanlar yol kenarındaki üç beş ağacın altında piknik yapmaya ve denize girmeye uğraşıyor. Çünkü ne bir platform var, ne de merdiven: Sivri ve kaygan kayaları aşabilenler
Boğaz'ın tatlı serinliğiyle buluşabiliyor. Diğerleri seyrediyor!
Kavak'ta dikkatimi şu çekti:
1) Gelenlerin çoğu "
yeni orta sınıf" dediğimiz kesimdendi. Bu kişilerin denize koşmaları güzel bir olay...
2) Saat
17.00'den sonra yeni gelenler oldu. Demek ki işten çıkanlar da kendini denize atmaya çalışıyor.
Ancak hiçbir belediye hizmeti yok: Ne
Büyükşehir'den, ne de
Beykoz'dan...
Niye?
Rumeli yakası da çok farklı değil... Millet
Aşiyan'ın önünü ve
Emirgân'ı doldurmuş. İğne atsan yere düşmez ama hizmet sıfır.
Büyükşehir ve
Sarıyer belediyeleri ortada gözükmüyor.
***
Sevgili Belediyeciler!
İstanbul'un "
altı" tarafı denizlerle çevrili... İlle de prosedüre uygun, dört dörtlük plajlar yapmanız gerekmez.
Önemli olan insanların denize girdiği yerlerdir.
Lütfen oralara hizmet götürün:
Denize kolay girip çıkmaları için merdivenler yapın...
Demirden yapılmış, çocukların bozamayacağı türden, kaba ama işlevsel bir-iki kabin dikin...
Yakın bir yere çöp bidonları koyun...
Kayalık yerlere, beton dökerek ya da kazık çakarak basit platformlar yapın...
Fikir almak için
Yunanistan,
İtalya,
İspanya,
Portekiz gibi ülkelerin uygulamalarına bakabilirsiniz.
Birkaç noktayı aklınızdan çıkarmayın:
1) İstanbul halkı eskiye kıyasla denize daha fazla ilgi gösteriyor.
2) Daha fazla turist çekmek için deniz meselsine önem vermeniz gerek.
3) Yazlar artık daha sıcak, daha nemli; denize talep artarak sürecek.
Denizin çağrısına kulak verin!
Not: Gecikmiş bir yazı oldu bu... Ramazan denize olan ilgiyi azaltacaktır. Ama hayat devam ediyor. Daha
eylül ayı var önümüzde.