Başbakan Erdoğan'ın günlerdir merakla beklenen Diyarbakır konuşmasını iki temel kategoriye ayırabiliriz.
1) Cüzdan politikası: Yani AKP Hükümeti olarak, genel olarak bölgeye, özel olarak Diyarbakır'a hangi hizmetleri yaptıklarını, rakamlar vererek anlattı...
2) Kimlik politikası: Başbakan Kürt sorununu anladığını ve içinde hissettiğini apaçık ortaya koydu.
Bunu... Katledilen Musa Anter'den, şair Ahmet Arif'ten, aydın-yazar Orhan Miroğlu'ndan, sanatçı Şivan Perver ve Ahmet Kaya'dan söz ederek...
Olağanüstü Hali bitirmekten, Devlet Güvenlik Mahkemelerini kaldırmaya yaptıklarını hatırlatarak...
Köy boşaltmalardan, Diyarbakır Cezaevi' ndeki işkencelerden, hapse giren oğluyla Kürtçe konuşamamış anaların acısından bahsederek yaptı...
Peki, bu söylem, "boykot" çağrısını kırar mı, zayıflatır mı, yumuşatır mı?
Hayır! Mümkün değil.
Çünkü Başbakan'ın geleceğe dönük tek vaadi, 2011 seçimlerinden sonra, yeni bir Anayasa yapılacağıydı. (Bunun içinde bir hafta sonraki "halk oylaması" bir kapıydı.)
Yani Başbakan, boykotu kırmaya yönelik vaatler vererek, batıdaki milliyetçilerin eline koz vermedi.
Bu da "Şimdilik yapacak fazla bir şey yok; Diyarbakır'da ne kadar 'evet' çıkarsa kardır" diye düşündüğünü gösteriyor. (Nasıl olsa "hayır" çıkmaz.)
Özetle: Diyarbakır konuşması iz bırakmadan geride kaldı.
Sanırım Başbakan Erdoğan asıl önemli konuşmasını yarın İstanbul'da yapacak.