Tam 28 yıl boyunca Sultanahmet Camii'nin avlusunda gerçekleştirilen Kitap ve Kültür Fuarı, "İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti" etkinlikleri çerçevesinde bu yıl Beyazıt Meydanı'na alındı.
Zamanla gelişen Kitap Fuarı, son yıllarda yerine sığmaz olmuş, kaotik bir hal almıştı.
Şimdi ise soğutma sisteminin de bulunduğu ferah bir çadır sistemi içinde sürüyor fuar: 170 yayınevi, 45 bini geçen farklı başlıkla okurların karşısında...
(Not: "Sürüyor" dediğime bakmayın, yarın -pazar- son gün, görmeye niyetliler kaçırmasın.)
Bildiğiniz gibi bu fuarın özelliği, ağırlıklı olarak, muhafazakar/dindar kesimlere hitap eden kitapların satılmasıdır.
Fuarda çok ilginç kitaplar var: Örneğin ilk kez Hazreti Osman döneminde bellekten metne dönüştürülen Kuran'ın tıpkıbasımı, büyük deri çantasında satılıyor. (4 bin lira ama şahane!)
İslam Ansiklopedisi ben görmeyeli 38'inci cilde ulaşmış. Kuran'ı altı hafızın ağzından "okuyabilen" özel dijital kalem, dindarların modernleşmesine örnek sayılabilir.

***
Bu vesileyle bir fikrimi paylaşmak istiyorum:
Kısaca "2010 Ajansı" dediğimiz yapı, 2006'da İstanbul, Avrupa Kültür Başkenti seçildiğinde bir yasayla oluştu.
2010 Ajansı esas olarak bir koordinasyon kuruluşu. Bakanlıkları, valiliği, belediyeyi, üniversiteleri, ilgili sivil toplum örgütlerini ve uzmanları bir araya getirerek projeler yapıyor ve uygulanmasını sağlıyor.
2010 Ajansı'nda iki tip bilgi birikimi oldu:
1) "Teknik bilgi" ki bu çok önemli değil. Teknik bilgiye kısa sürede ulaşmak mümkün...
2) Asıl önemlisi "koordinasyon bilgisi" ki yaşadıkça, tecrübe kazandıkça birikiyor. Ajans çalışanları bugün artık resmi ve özel kuruluşları nasıl bir araya getireceklerini, nasıl işbirliği yaptıracaklarını biliyor.
İşte bu zengin bilgi birikimini, 2010 yılı bittikten sonra da kullanmak gerekiyor. Bu da ancak Ajansı bir arada tutmakla, yaşatmakla mümkün...
Zor değil: Ajansın bağlı olduğu kanunu biraz değiştirerek bu yapılabilir.
Görev ve sorumluluk Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'da...