Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

Komutanlardaki endişe kardeşliği

Son Yüksek Askeri Şûra (YAŞ) elbette çeşitli açılardan analiz edilebilir. Görünen o ki generaller zümresinin bir kısmı, Hükümetin taleplerine direniyor, kendi dediğini yaptırmak istiyor.
Peki, normal şartlarda birbirinin önüne geçmek için her türlü fırsatı kullanan apoletlileri, bir arada tutan faktörler hakkında neler söylenebilir?
Ben şu anda "üç temel faktör" görüyorum.
Bunlardan ilk ikisi hemen her dönem için geçerli. Üçüncüsü ise günümüzün ayıt edici özelliğine işaret ediyor.
Başlayalım:

***

1) Tüm "kurumsallaşmış" askeri örgütlerde "silah kardeşliği" (arkadaşlığı) vardır.
Aynı okullara gidip, aynı tatbikatlara katılan askerler arasında deneyim ve kader birliği oluşur. Buna dünyanın her yerinde şahit oluruz.
Silah kardeşliği, askeri sivilden ayıran en önemli faktörlerden biridir. Askerler, tanktan füzeye, devasa bir silah stokunu yönettikleri için de kendilerini sivillerden üstün görür.

***

2) Bizimkinin, diğer bazı "modern" ordulardan farkı, bir "siyasi ideolojisinin" olmasıdır.
Bu siyasi ideolojinin adı Kemalizm'dir.
İleride general olacak gençler, okula girdikleri ilk günden itibaren Kemalizm enjekte edilir. Kısa sürede beyinleri yıkanır ve hayatı o ideolojinin gözlükleriyle görmeye başlarlar.
Kemalizm, askeri darbeleri meşrulaştırır ama "demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü" gibi çağdaş değerler hakkında söyleyecek hiçbir şeyi yoktur.
Hatta bunlara karşıdır!
Özetle bizim generallerde, "silaha" ek olarak, bir "ideoloji kardeşliği" vardır.
***

3) Gelelim bugüne... Günümüzün askeri yöneticilerini bir arada tutan bir başka olgu daha var:
Özetle ifade edersek, darbe hazırlığından, eylem planlarına, "sivil siyasete müdahale" davaları.
Bugün görev yapan her 10 generalden biri, bu davaların muhatabı durumunda. (Mahkeme sonunda suçlu bulunurlar, bulunmazlar; o ayrı konu.)
Bu da ister istemez bir "endişe kardeşliği" oluşturuyor. Suçlu bulunmaktan, cezaevine girmekten endişe duyuyor; hatta ölesiye korkuyorlar.
İşte bu üç faktör, özellikle de üçüncüsü, şu sıralarda generallerden gelen direncin özünü oluşturuyor.
***

"Peki, ya teamüller" diyeceksiniz. Onun bir uydurma, hayali bir gerekçe olduğunu geçmişteki örneklerden biliyoruz. Yarım asırdır teamülleri bizzat kendileri çiğniyor.
Yani asıl yaptıkları, teamül kavramını bahane ederek Hükümet'e kendi tercihlerini kabul ettirmek...
Hükümet ise "yalanlarla dolu internet siteleriyle", "eylem planlarıyla", "darbe hazırlıklarıyla" kendisini alaşağı etmeye kalkışmış generallerle çalışmak istemiyor.
"Efendim, bu eylemlerin yargılanması henüz bitmedi, hatta başlamadı" denebilir.
Hiç fark etmez: Hükümet, örneğin, Org. Hasan Iğsız'dan şüpheleniyorsa; bu kadarı kâfidir...
Hükümet, Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na atanmayı bekleyen Org. Iğsız ile çalışmak istemiyor, NOKTA!
Siz olsanız, amiyane tabirle, "altınızı oyduğundan kuşkulandığınız" bir elemanla çalışır mıydınız?
***

Gelelim GK Başkanlığı halen devam eden Org. İlker Başbuğ'a...
YAŞ sürecinde Başbuğ, aktif bir direnç sergiledi. "Iğsız da Iğsız" dedi, başka bir şey söylemedi.
Askeriyeyi iyi bilen yorumcular, Başbuğ'un belli bir "ekibi" kolladığını, emekli olmadan önce onları etkili pozisyonlara getirmeye çalıştığını söylüyor.
Burada hangi faktör baskın?
"Silah kardeşliği" demek yetmez.
"İdeoloji kardeşliği" desek... Iğsız diğer komutanlardan daha Kemalist değil herhalde.
Geriye ne kaldı?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA