Geçen yıl Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nda (HSYK) kriz patlayana kadar, yargı bürokratlarının nasıl bir "al gülüm, ver gülüm" sistemi kurduklarını halk bilmiyordu.
Bu seferki Yüksek Askeri Şûra (YAŞ) toplantısı da çok öğretici oldu.
Şimdiye dek askeri zevat istediğini yapıyor, sonucu da hükümete ve cumhurbaşkanına kabul ettiriyordu:
"Biz böyle uygun gördük, siz de sivil otorite olarak imzalayıverin."
Bu sistem, askerci medya marifetiyle kamuoyuna öyle bir sunuluyordu ki... 1990'larda gazeteler, "21'inci yüzyılın komuta kademesi belli oldu" diye başlık attığında... Ve bu başlığın altında müstakbel genelkurmay başkanlarının adlarını sıraladığında... Kimse itiraz etmiyordu!
Hatta tersine, "Oh, tamam, kaygıya gerek yok, bak komutanlarımız belliymiş, emin elerdeyiz" duygusu pompalanıyordu halka. Bütün bunların, "normalmiş gibi sunulan anormallik" olduğu artık belirginleşti.
Madem "atama" yetkisi hükümette... Kimse müstakbel komuta kademesine don biçemez.
"Teamül" (yapılageliş), askeri bürokrasinin, kafasına göre iş yapmasını kamufle eden bir kelimeden ibarettir.
***
YAŞ kararları açıklandıktan sonra, orducu gazetecileri TV'de izledim. Kimyaları fena bozulmuştu.
"Bu kaka hükümet, benim komutanımın atamasını yapmadı" diye zırlamadıkları kaldı.
Çünkü
"anormali, normal gösterme erbabı" olarak son dakikaya kadar askerden höt zöt beklemişlerdi.
Bunlar hâlâ
Türkiye'de neler olduğunu kavrayabilmiş değil. Sezseler de kabullenmiyorlar.
Ama içlerinde olağanüstü dönüş kabiliyetine sahip tipler var... Onlar uyandı,
"Tabii demokrasi çok önemli" demeye başladılar.
Ancak
"demokrasi ve hukuk" jargonuna öylesine uzaklar ki, bunu dedikten sonra duruyorlar. Söyleyecekleri başka laf yok çünkü...
***
İşte size bir tahmin:
Önümüzdeki yıllarda bir
denizci ya da bir
havacı genelkurmay başkanı olursa, hiç şaşırmayın.
Çünkü artık kendi aralarında top çevirerek atamayı belirleme imkânı bulamayacaklar. Yalnız bunun için
PKK sorununun çözülmesi gerekebilir. Savaş sürerken, GK başkanlığına bir denizciyi atamak makul olmayabilir.
Gelin bu cümleyi tersten okuyalım: Kirli savaş, Kara Kuvvetleri'ni öne çıkarıyor. Örgüt sönerse, KK'nin gücü de azalır.
Ve bir soru: Madem güç merkezi Kara Kuvvetleri, denizcilere ne oluyor? Nedir bu
Poyrazköyler,
Kafesler? Nedir bu genç denizcileri kafakola alma çabası?
Ben henüz çözemedim: Niye görece tali bir güç olan Deniz Kuvvetleri içinde örgütleniyorlardı?