Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

Çağdaş değerlere hangisi yakın: Ordu? Emniyet?

İnsan aklından geçen, hayal ettiği şeylerin gerçekleştiğini gördüğünde seviniyor. Örneğin üç, dört yıl kadar önce, "test çözmekte ustalaştıkları için bir metni okuyup anlamayı ikinci plana atan genç kuşaklar için ne yapılmalı" diye düşünüyordum.
Aklıma gelen fikirlerden biri de yarışma düzenlemekti. Örneğin bir kitabı, bir makaleyi okuyup anlatma yarışması... Bunu yazmış da olabilirim ama hatırlamıyorum.
Derken zihnimde dolanan fikir, gerçekleşmiş olarak dün karşıma çıkmaz mı?

* * *

İnönü Üniversitesi Öğrenci Konseyi'nin davetlisi olarak perşembe günü Malatya'daydım...
Öğrenci arkadaşlara dilim döndüğünce "yabancı ülke açılımlarının" ne anlama geldiğini yorumladım:
* Niye çevremizdeki ülkelerle vizeleri kaldırmaya çalışıyoruz?
* Türk Hava Yolları niye önümüzdeki günlerde Tanzanya'ya hat açacak?
* Arapça, Rusça, Hintçe, Çince gibi dilleri öğrenmek niye önemli?
* TV dizlerimizi niye Türkiye'nin Yumuşak Gücü olarak görmeliyiz?
Ülke açılımlarının anlamı henüz kavranmış değil. Önümüzdeki yıllarda genç kuşakları oralarda göreceğiz. Kimi yatırım yapacak, kimi çalışarak para kazanacak.
Gelmişken kentin valisi, Doç. Ulvi Saran'ı da ziyaret ettik. Ve işte sözünü ettiğim "anlayarak okuma" kampanyasını ondan öğrendim.
Üç, dört aydır, "sınıf içlerinde", "sınıflar arasında" ve "okullar arasında" şahane bir rekabet başlamış:
"Okuduğu kitabın yorumlu özetini en iyi kim yapacak?"
Malatya'nın gençleri, baba ya da öğretmen zoruyla değil, tatlı bir rekabet içinde kitap okuyorlar.
Bilirsiniz: Ben kitap fetişisti değilim. Kitap bilgiyi saklama ve yayma teknolojilerinden sadece biridir. Özel bir saygı duymamız gerekmez.
Çeşitli sorunlarımızı çözmek için kitaplardan yararlanmalıyız.
Ancak okuduğunu anlamayan... Üstelik de "a, b, c, hepsi, hiçbiri" şıklarını arayan kuşaklar yetiştiriyoruz.
Halbuki hayatta şıklar yok! Çünkü kapalı devre bir sistem değil hayat, ucu açık...
Kitabı hayatla baş etmede yararlanacağımız bir araç olarak görmeliyiz.

* * *

Hazır gelmişken Emniyet Müdürü Ali Osman Kahya'ya da uğradık.
Bize, "İnsan haklarının geliştirilmesi ve korunmasına yapmış olduğu katkıları ve örnek çalışmaları" sebebiyle Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı'nın verdiği teşekkür belgesini gururla gösterdi.
Karakollardaki kamera sistemlerinin sadece eleştirileri engellemekle kalmayıp, emniyetçileri de nasıl eğittiğini anlattı.
Askerci medya, halkı; "orduyu övmeye, polisi yermeye" alıştırdı.
Halbuki "demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü" gibi çağdaş değerler açısından bakıldığında, askeriye yerinde sayarken, Emniyet'in puanı jet hızıyla yükseliyor.
Bence kurumsal açıdan en temel sorunları imajla ilgili: Artan kalite, henüz imaja yansımadı.

* * *

Bunları yazdım ya, şimdi cop sallayan, su sıkan, adam vuran polislere ilişkin sürüyle mesaj gelir.
Ben, yanlış iş yapılmıyor, demiyorum, kurumun kalitesi zıpladı, diyorum. Neye göre? Mesela 10-15 yıl öncesine kıyasla.
Ve iki talep:
* Bu yıl özellikle ovadaki kayısı yetiştiricileri don yüzünden zor duruma düşmüş. "Hükümet fındıkçılara kolaylık gösterdi, bize de göstersin" diyorlar.
* Emniyetten çıkarken bir polis memuru kulağıma şöyle fısıldadı: "Abi, bizim maaşlarda ne zaman iyileştirme yapılacak; şunu bir yazıversene..." İşte yazdım.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA