Deniz Baykal'ı siyasetin dışına doğru iten gizli kamera hamlesi, "oh olsun" gibi "ahlaki" bir değerlendirme ile geçiştirilmesi mümkün olmayan bir olay.
Çünkü Baykal, "sevgilisi" ile kuytu köşelerde öpüşürken magazin muhabirleri tarafından yakalanmadı.
Birileri Baykal'ın ilişkisini öğrendi...
İlişkinin yaşandığı eve gizlice girildi...
Odaya kamera yerleştirildi...
Sonra da "Varan 1" denilerek, Kanada üzerinden internet aracılığıyla kamuoyuna duyuruldu.
Yani gizli kayıtlar, "ilginç" olduğu, "merakları gıdıkladığı" ya da "siyasetçinin özel yaşamı yoktur" iddiasıyla değil... Düpedüz siyasi bir amaçla servis edildi...
***
Ben olayı duyar duymaz, "Baykal dönemi bitti" dedim demesine de, koca Baykal'ın kolayca teslim olacağını sanmıyordum.
Nitekim Deniz Baykal, kendisine bunu yapanlara karşı direnmeye çalıştı.
Direnmenin stratejisini kurarken, elbette her düzeyden partilinin kendisini desteklediğini düşünüyordu.
Öyle ya... Hangi "normal partili", genel başkanına karşı yapılan bu "siyaset dışı" müdahaleyi içine sindirebilir?
Ben de Baykal gibi düşünüyor ve çoğu partilinin, "derin operatörlere karşı" başkanlarının arkasında duracağını sanıyordum. Yanılmışım.
Ama 18 yıldır CHP'nin başında bulunan kurt politikacının yanılgısı yanında benimki nedir ki!
Kendisinin göreve getirdiği, desteklediği, paye verdiği insanlar, adeta birkaç saat içinde, Kemal Kılıçdaroğlu rüzgârına kapılıp gitti.
***
Acaba Baykal'ın yanlış bir strateji belirlediğini söyleyebilir miyiz?
Hatırlarsanız Baykal, başkanlığı bıraktığı ünlü konuşmasında esas olarak Hükümet'e yüklenmişti.
Halbuki Baykal, tam bu noktada, Başbakan Erdoğan ve arkadaşlarıyla aynı kaderi paylaşıyordu.
Hükümete karşı darbe planı yapanlar... Parti kapatma değirmenine su taşıyanlar... Danıştay saldırısıyla Hükümet'i töhmet altında bırakmaya çalışanlarla, Baykal'a hareket çekenler aynı derin operatörlerdi.
Dolayısıyla Baykal'ın en azından bu olayda, siyasi kavgayı bırakıp ortak düşmana karşı Hükümet'le aynı çizgide yer alması gerekiyordu.
Her türlü hakaret ve karalamaya rağmen, niye bir avuç demokrat aydın, aynı kökten gelmedikleri Erdoğan Hükümeti'nin arkasında duruyor?
Çünkü bu tezgâhları görüyor ve karşı çıkıyorlar.
***
Baykal'ın hali, yazar ve felsefeci Ralph Waldo Emerson'a (1803-1882) benziyor.
Bir başka ünlü ABD'li düşünür olan Henry David Thoreau (1817-1862) ülkesinin Meksika'ya karşı yürüttüğü savaşa karşıdır.
Savaşı finanse etmek üzere hükümet bir dolarlık kelle vergisi koyduğunda, ödemeyi reddederek 1847'de cezaevine girer.
Ralph Waldo Emerson olayı öğrenir öğrenmez soluğu cezaevinde alır:
- Henry, neden buradasın?
- Waldo, sen neden burada değilsin?
(Hoş, ertesi gün Thoreau da artık cezaevinde değildi, çünkü halası onun adına vergiyi ödemişti.) Velhasıl, Baykal için doğru yol, Hükümet'le geçici bir ittifak kurarak "meşru siyaseti" savunmaktı.
Ama Baykal, kendisini "Ergenekon'un avukatı" ilan ederek o yolu çoktan kapamıştı.
Malum partililer de, şahane bir oportünizmle, "Aaa, operatörler yoldaki engeli kaldırmış, belki iktidara varırız" diyerek yürümeye başladılar.
Merak ediyorum acaba içlerinde, "Bize bu yolu açanlar, gün gelir kapatır da..." diye düşünen var mı?
Biz uyarımızı yapalım da...
Not 1: Bu "yol açma", "koltuğa oturtma", hatta "görevlendirme" meselesine yine döneceğiz. Çünkü çok ama çok önemli...
Not 2: Başlıkta "Sen" dediğim için, Baykal ve severleri bozulmasın, anekdota o kelime uyuyor.