Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

Rejim eleştirisine geçmeden önce İstiklal Marşı!

Anadolu üniversitelerini kapsayan ziyaretler silsilesine geçen gün Batman Üniversitesi'yle başladık. Üniversite Öğrenci Konseyi'nin davetlisi olarak konuşma yapacağım salona girdiğimde, beni "tanıdık bir Türkiye gerçeği" bekliyordu.
Ben bir an önce mikrofonun başına geçerek konuşmaya başlamak istedim.
Öyle olmazmış. "Efendim önce anons edileceksiniz" dediler.
Ben de saf saf, "Yahu sahnenin arkasındaki perdede, adım ve titrim kocaman yazıyor ya...
Anonsa ne gerek var" dedim.
Neyse... Koltuğa oturduk. Sahnedeki görevli, "Programı arz ediyorum" deyip sıraladı:
"Önce Atatürk ve şehitler için bir dakikalık saygı duruşu... Ardından İstiklal Marşı... Son olarak da Sabah gazetesi yazarı..."

***

İşte 12 Eylül (1980) dikta yönetiminin kurduğu YÖK düzeni böyle bir şey:
Girdiği her yeri askerileştiriyor.
Yeniçeri ideolojisiyle sarıp sarmalıyor.
Konuşma yapmak üzere, İstanbul'dan Batman'a bir gazetecinin gelmesiyle, bunların ne alakası var? "Resmi" bir tören değil ki bu!
Ama tabii onların derdi başka: Hani bilhassa orduların, dosta ve düşmana, "Burası benim denetimimde" işareti vermek üzere "bayrak göstermesi" vardır ya...
İşte bu alakalı alakasız saygı duruşları, marş okumaları filan onun için (de) yapılıyor.
Bir arkadaş, "Niye böyle" deyince... Anlatmaya çalıştım:
Yarın bir yeniçeri ağası, "O adam nasıl böyle konuşur" diye maraza çıkardığında; cevapları ne olacak?
Diyecekler ki "Efendim biz üstümüze düşeni yaptık. Saygı duruşu için ayağa kaldırdık. İstiklal Marşımızı dinlettik. Ama takdir edersiniz ki konuşmasına karışamazdık..."
***

Batman Üniversitesi'nin gençlerine, tam da bu tip "anti" düşüncelere nasıl vardığımı kısaca anlatmaya çalıştım.
Sonra soru-cevap bölümüne geçtik.
Geçince de nostaljik bir durumla karşı karşıya kaldım.
1970'lerde de böyle konuşmalar, paneller filan olurdu.
Soru sorma bahanesiyle söz alan arkadaşların asıl derdi, daima kendi fikirlerini bağırmak ve mümkünse konuşmacılara da onaylatmak olurdu.
1980 darbesinden sonra siyasi içerikli paneller yasaklandı. Onların yerini feminizm, çevrecilik, edebiyat ve yapısalcılık tartışmaları aldı. Sonra da İslamcılığı konuşmaya başladık.
Bugünse güneydoğudaki Kürt nüfusun ciddi biçimde siyasallaştığını... Her türden olaya siyasi açıdan baktığını biliyordum.
Ve tam da beklediğim gibi oldu:
***

"Konuğa soru soracağım" diyerek, mikrofonu eline geçiren Kürt öğrenciler, önce kendi fikirlerini açıklayıp, sözlerini "değil mi" diye bağlamaya başladılar.
1970'lere dönmüştüm.
Ama temel bir farkla:
Konuşmacı bendim ve "konuk haklarını" savunmaya kararlıydım.
Bu tip toplantıların bir "adabı" vardır: Davet edilen konuşur... Ev sahipleri ise bağlam dışına çıkmadan, ona kısa tutulmuş sorular yöneltir.
Tabii dediklerim bir kulaklarından girip diğerinden çıktı. Onlar yine bildiklerini okudular. Ama sanırım ben de derdimi ifade ettim.
Batman Üniversitesi'nde olmaktan büyük haz aldığımı da belirteyim.
Bakalım diğerlerinde neler olacak?
Not: Tabii Batman'la ilgili başka gözlemler de var. Onlara değişik vesilelerle değinirim. Şimdilik Cuma Usta'daki kebabın şahane olduğunu belirteyim. Tam dişsiz ihtiyarlara göre: Çiğnemen gerekmiyor, eti dilinle damağında eziveriyorsun!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA