Geçen gece 'Neden' programında izlediğim bir sahne, balık hafızalı olduğumuz fikrini daha da pekiştirdi.
Sabah'ın Yayın Yönetmeni Ergun Babahan, halktan çok oy alan siyasetçilere ' sistemin' tahammül edemediğinden söz ederek saymaya başladı: Menderes, Demirel, Özal...
Özal'ın adı geçince Milliyet'in Yayın Yönetmeni Sedat Ergin, itiraz etti. Özal'ın 'sistemle' bir sorunu olmamış. O arada laf karıştı, konu ortada kaldı.
'Sistem' kelimesini kullanırken neyi kastettiklerini bilemiyorum ama geniş halk desteğine sahip siyasetçilere karşı Türkiye'de alerji duyan güçler vardır.
Gelin, hatırlayalım...
Ne çabuk unuttuk: Turgut Özal'a karşı darbe yapılmadı ama suikast düzenlendi.
Tarih 18 Haziran 1988'di. Anavatan Partisi'nin Ankara'daki kongresinde Kartal Demirağ, kürsüde konuşmakta olan Özal'a ateş etti. Özal şans eseri parmağından yaralanarak bu girişimden kurtuldu.
Kartal Demirağ, bu tip kirli işlerde kullanılmak üzere yetiştirilmiş bir tetikçiydi. Yakalandı. Sorgulandı. Hüküm giydi.
İşin ilginç yanı şuydu: Turgut Özal, hem Başbakanken, hem 1989'da Cumhurbaşkanı olduktan sonra bu işi enine boyuna araştırdı.
Bazı sonuçlara vardı. Ancak suikast girişiminin perde arkasındaki güçlere dokunmaya gücü yetmedi.
Sanırım ABD'nin desteğini de aldığı için Özal'ın Cumhurbaşkanlığını engelleyemediler.
***
Bülent Ecevit'in de durumunu asla unutmayalım. Günümüz gençleri rahmetli Ecevit'i, düzenle uyuşmuş, statükocu, yaşlı bir siyasetçi olarak tanıdı.
Halbuki 1970'lerde öyle değildi. Kitlelerde büyük umut yaratmış, CHP'nin lideri olarak, 1973'te yüzde 33.3 oy almıştı.
Ecevit'e karşı, en ciddi suikast girişimlerinden biri, yüzde 41.4 oy alacağı 1977 seçimleri yaklaşırken İzmir Çiğli'de gerçekleşti. Bir polis memuru Ecevit'e ateş etti.
Olayın şaşırtıcı yanı şuydu: Polisin elindeki sıradan bir tabanca değil, özel bir silahtı ve sadece Özel Harp Dairesi'nde bulunuyordu.
***
Benim yorumlarımı 'abartılı' bulup 'yok daha neler' diyenler çıkıyor. Yaptığım herhangi bir yorum 'yanlış' olabilir ama... Türkiye'nin siyasi yapısını ve tarihi az buçuk bildiğinizde; 'abartılı' olanın yorum değil, gerçeğin ta kendisi olduğunu görüyoruz.