Geçen gün AKP'yi kapatma amacıyla hazırlanan iddianamenin tek iyi yanından söz etmiştim. Bazı okurlarımız, " Demokrasinin ipine sarılmak AKP'yi kurtarır mı " diye sordular.
Haklı bir soru. Elbette yeterli olmaz.
Çünkü siyasi bir davada, hukuki savunma hiçbir zaman kafi gelmez.
Düşünün:
Tek tek hiçbiri suç olmayan söz ve eylemlerinizi alt alta dizerek sizi suçlayan bir zihniyet var karşınızda. Buna karşı ne diyeceksiniz ki!
Ayrıca dünya tarihi de bize bunu gösteriyor: Birileri, başka birilerinin çanına ot tıkamak istiyorsa, bunu hukuku kullanarak yapıyor.
***
Mesela Stalin'in muhaliflerini ortadan kaldırmak üzere düzenlediği 1936-1938 arasındaki Moskova Duruşmaları ... Bu duruşmalar tam bir tiyatroydu. Stalin'in muhalifleri gülünç duruma düşürülerek idama gönderildi.
1926'da İzmir'deki Atatürk'e suikast girişiminden sonra kurulan mahkemeler de siyasidir. Olayla hiçbir alakası olmayan muhaliflere (ki birçoğu Kurtuluş Savaşı kahramanıdır) hadleri bildirilmiştir.
Demek istediğim şu: Hukuki davalara elbette hukuki açıdan yaklaşılır ama hukuk postuna bürünmüş siyasi davalara, siyasi karşılık da vermek gerekir.
***
Bu açıdan bakıldığında iki hamle gerekiyor:
Birincisi... Anayasa'yı ve yasaları değiştirerek kapamayı imkânsız hale getirmek. Bu değişikliklerin MHP ile birlikte yapılması gündemde. Bazıları ise yeni Anayasa'yı referanduma götürmenin daha doğru olduğunu düşünmekte. Hangi yollar tercih edilirse edilsin neticede siyasi bir ittifakla gelen hukuksal değişiklik söz konusu.
İkincisi... Siyasi davaların bir görünen yüzü vardır... Bir de güç aldığı, destek gördüğü kesimler. İşte bu desteği kesmek için Ergenekon operasyonlarına devam etmek gerekiyor. Önümüzdeki günlerde çok daha çarpıcı isimler sorguya çekilebilir.
"Nasıl bir destek" derseniz... Mesela geçen yıl düzenlenen Cumhuriyet mitinglerine yüz binlerce insan samimi duygularla katıldı. AKP'ye karşıydılar, bu partinin Cumhurbaşkanını seçmesini ve tekrar hükümete gelmesini engellemek istiyorlardı. Böyle bir tavır almaya yerden göğe kadar (demokratik) hakları vardı.
Ancak Cumhuriyet mitinglerinin perde arkasında Ergenekoncuların olduğu bilirseniz, iş değişiyor. 14 Nisandaki ( 2007 ) Tandoğan mitinginden önce boşuna " Yapmayın, etmeyin; darbecilerin ardından yürümeyin " demedik!
Hatırlayın: " Ne şeriat, ne darbe " dediği için Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Türkan Saylan'ı, İzmir'deki mitingde konuşturmamışlardı.
Çünkü perde arkasındakiler zaten darbe ortamı hazırlamak için bu mitingleri organize etmişlerdi.
***
Geçen yılı hatırladık da aklıma geldi: Ergenekon operasyonu bağlamında gözaltına alınan Cumhuriyet gazetesi yazarı İlhan Selçuk, sık sık 10'uncu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile görüşürdü.
Öncelikli konuları, 11'inci Cumhurbaşkanını AKP'nin belirlemesini engellemek ve bir seçim ittifakı oluşturmaktı.
Cumhuriyet gazetesi Sezer'i, Atatürk ve İnönü'den sonra " 3'üncü Adam " ilan etmişti. ' Kızıl Elma Koalisyonu' bağlamında MHP göklere çıkarılıyordu.
Cumhurbaşkanı Sezer ise miting tasarımcılarının cirit attığı Atatürkçü Düşünce Derneği'ne 225.000 YTL veriyordu.
İlişkilere bakar mısınız!
MHP'nin kendinden bekleneni yapmaması birçok nedene bağlanabilir. Bunlardan biri de, işin içinde Ergenekon takımının olduğunu görmeleriydi elbette.
Hani " Duyunca şok oldum " diyenler var ya... Yeni şoklara hazır olsunlar.