SİYASETE daldık, hayatın eğlenceli yanlarını unuttuk.
Çok tartışılan bir konu: " F.Bahçe'nin golcüsü Semih (Şentürk), niye sahaya ilk 11'de çıkmıyor? Zico onu niçin hep ikinci yarıda oyuna alıyor?"
Önce hafızamın bir köşesine sıkışmış kırık dökük bir malumat: İsveç'te yapılan 1958 Dünya Kupası finalleri... Pele henüz 17 yaşında.
Bir karşılaşmada (acaba hangisi)... Kupadaki ilk maçı olan Sovyetler Birliği mi? Brezilya'nın onun golüyle Galler'i geçtiği çeyrek final maçı mı? Yoksa İsveç'i 5-2 yenip kupayı kaldırdıkları final maçı mı?
Her neyse... Genç Pele o kadar heyecanlıdır ki bir türlü yeteneklerini gösterememektedir.
İleride F.Bahçe'ye teknik direktör olacak tecrübeli Didi (30), durumu fark eder. Pele'ye, " Git sahanın kenarında dur, bir süre olup biteni seyret " der.
Pele 'abisinin' sözüne uyar. Böylece heyecanı azalır. " Ben bunlardan daha iyisini yaparım " deyip tekrar oyuna asılır. O andan itibaren de gerçek performansını gösterir.
Zorlu bir sürece başından itibaren katılanlar, bazen neler olup bittiğini, işin nereye gittiğini tam anlayamaz.
Buna karşılık dışarıdan bakan bir göz, eksikliği görüp yerinde müdahalelerde bulunabilir.
Tabii bir de ' kondisyon' ve ' konsantrasyon' meselesi var. Dakikalar 60'ı geçtiğinde, baştan beri oynayan futbolcularda yorulma ve gerginlik görülür. Hatalar artar.
Karşı takımın aksadığı yönleri gören bir yedek oyuncu, taze kuvvet olarak girip o boşlukları değerlendirebilir.
Ben Semih'in ilk 11'de oynadığı maçları da izledim. Bunların çoğunda, sonradan girdiğinde gösterdiği performansı ortaya koyamadı.
Fiziki güçten ziyade; zekâsı ve sezgisiyle oynayan fırsatçı bir oyuncu olarak belki de böylesi Semih için daha doğru.