Başbakan Erdoğan'ın, İstanbul'da 2.5 milyon olan araç sayısını 2 milyonla sınırlandırma önerisi büyük eleştiri aldı. Ben de eleştirenler arasındayım. İki sebepten dolayı: 1) Demokratik bir rejimde bu yapılamaz. 2) Sınırlama muazzam bir spekülasyona yol açar.
Peki ne yapmalı?
İstanbul trafiğinin iki temel sorun alanı var:
1) Köprü trafiği ... Hatırlayalım: Bundan beş yıl kadar önce bir köşe yazarı, aracıyla evine kar yüzünden 4 saatte gittiği için belediyeye veryansın ediyordu. Nereden nereye mi gitmişti? Sirkeci'den Suadiye'ye! Halbuki tek yapacağı Sirkeci'den vapura binip Kadıköy'e geçmek... Oradan da Suadiye'ye otobüs, dolmuş ya da taksiyle ulaşmaktı. Taş çatlasa 1 saat sürerdi. Ama beyefendi, zaten akşamları hep dolu olan köprüyü tercih etmişti.
Bence ilk yapılması gereken, köprü trafiğinin, araçları azaltarak hızlanmasını sağlamaktır. Çünkü köprü trafiği kent içi trafiği de doğrudan etkiliyor.
Bunun için de... A) Köprü geçiş ücreti 10 liraya çıkarılmalı ( OGS-KGS'li geçiş 8 liraya geliyor.) Bu tedbir lüzumsuz geçişleri azaltacaktır. Uygulama, tercihe göre, yavaş yavaş ya da bir anda yapılabilir. B) Ancak bu arada, her türlü toplu geçiş ( belediye-halk otobüsü,
dolmuş, servis, taksi ) bedava olmalı. İnsanlar toplu taşımacılığa ya da ' bir arada seyahat' etmeye özendirilmeli. Bunun için de yeni otobüs, dolmuş, vapur, motor hatları (mesela MaltepeMaslak ) açılmalı. Özel sektör buna hemen uyum sağlayacaktır.
Yukarıdaki iki tedbir hali vakti yerinde olanlar ile dar ve sabit gelirlilerin tepkisini çekmez. Buna karşılık orta sınıf yaygarayı koparır.
2) İstanbul'un asıl sorunu yolların yetersizliği değil, akışkanlıktır . Yani trafik kurallarına uymuyoruz. İşte basit bir örnek: Geçen gün
Balmumcu'dan çıktık, milim milim ilerliyoruz. Çıldırtıcı bir yavaşlık. "Acaba kaza mı var" diye düşünürken 4'üncü Levent'te olay ortaya çıktı: Durakta belediye otobüsleri ve ikinci şeridi kapatarak onların sol tarafına yanaşmış; yolcu alıp indiren minibüsler ve halk otobüsleri! Buna karşılık " Kardeşim sen nasıl böyle durursu n" diyecek bir trafik polisi dahi yoktu. Bir başka örnek: Uçak havaalanına doğru süzülürken aşağıya bakarım. Her zaman aynı manzara: İki şeritli, yoğun bir cadde. Trafik akıyor. Derken bir araç sağda duruyor (beyefendi alışveriş yapacak.) Anında arkasındaki trafik şişiveriyor.
Bana sorarsanız İstanbul trafiğini yöneten polisler " yıldırıcı " bir " kurallara uyma " operasyonu yapmalı. Kimsenin ama gerçekten kimsenin gözünün yaşına bakmadan, " tavizsiz " bir biçimde kurallara uymayanlara cezayı keserlerse... Çok önemli bir adım atılmış olur.
Tabii cezanın da bir mantığı olmalı. Otopark yapmadan ne hakla ceza kesiyorsun?
İşte size yine bizim işyeri civarından bir örnek: Belediye; üç katlı, 450 araçlık kapalı bir otopark yaptı. Yarısı dahi dolmuyor. Böyle bir ortamda, polisin ceza kesmesi yerden göğe kadar haklıdır.
Bunları konuyu tartışalım diye yazdım. Okurlarımızın katkısını bekliyorum.