Hepsinin değil elbette ama kadınların çoğunun uzaymekân algısının zayıf olduğunu yazdım ya... Bir okurumuz, "Kadınları niye iğneliyorsunuz" diyor.
Hayır! Kimseyi iğnelemiyorum. Sadece kadınlarla erkeklerin doğuştan gelen farklarının altını çiziyorum. Çünkü biz, bireysel olarak, kendimizi 'biricik', 'emsalsiz' sanıyoruz. Halbuki genetiğe, fiziğe, kimyaya, biyolojiye, özetle doğa yasalarına bağımlıyız.
Tabii bunlar 'istatistiksel' yasalar.
Mesela kadınların çoğu iki boyutlu haritaya bakarak, üç boyutlu dünyayı tasavvur etmekte zorlanır. Ancak haritaları mükemmel biçimde okuyabilen zehir gibi kadınlar olduğu gibi, bunu hiç yapamayan erkekler de var.
Alın size erkeklerle ilgili bir veri: Erkeklerin çoğunluğu başkasının duygularını anlamakta, yani 'empati' kurmakta zorlanır.
Bazı kadınların, eşlerinden şikâyet ederken "Üzüldüğümü anlaması için ağlamam gerekiyor" demesi bu yüzdendir.
Kadınların çoğu mimiklere, jestlere bakarak, ses tonuna kulak vererek bir insanın duygularını anlayabilir. Erkeğin ise üzüntüyü kavraması için göz yaşlarını görmesi, sevinci anlaması için de kahkahaları işitmesi gerekiyor. Bir örnek daha:
Haftalık dergisi geçen sayısında gazete ve dergi röportajcılarıyla söyleşiler yaptı: Devrim Sevimay, Güldal Kızıldemir, Ahmet Tulgar, Elif Ergu.
Bu meslektaşlara mesela Sabah'tan Balçiçek Pamir'i, Radikal'den Neşe Düzel'i, Hürriyet'ten Ayşe Arman'ı, Yeni Şafak'tan Mehmet Gündem'i, Nuriye Akman'ı eklerseniz röportajcıların çoğunun kadın olduğunu görürsünüz.
Peki niye?
Bunun bir numaralı nedeni, yukarıda sözünü ettiğim 'empati' yeteneği. Konuştuğu kişinin duygularını gayet iyi kavrayan kadınlar, karşı tarafın çıkardığı ruhsal engelleri, erkeklere kıyasla daha kolay aşıyor.
Tabii empati ve merak yetmiyor. Başarılı olmak için röportajdan önce sıkı biçimde çalışmak, arşiv ve çevre araştırmasıyla 'kilit açıcı' sorular hazırlamak gerekiyor.
Öte yandan bir röportaja hazırlanmayı, 'fotoğrafım güzel çıksın' kaygısıyla, kuaförde saçını yaptırmaktan ve en çekici kıyafetlerini giymekten ibaret sananlar elenip gidiyor.