Şimdi de bunu tartışıyoruz: İstanbul'un Bağcılar ilçesinde, erkeklerin sadece yanlarında kadın olmak şartıyla kafeteryasında oturabilecekleri bir 'Kadınlar Parkı' kurulsun mu, kurulmasın mı?
Böyle bir uygulama kadınları özgürleştirir mi, yoksa tersine daha da fazla izole olmalarına mı yol açar?
Kimi dinsel kaygılarla bunun yapıldığını söylüyor. Kimi, 'dinle alakası yok, tamamen geleneklerle ilgili' diyor.
Sosyal bilimciler ve din bilginleri; geleneklerin, törelerin nerede bittiğini, dinin nerede başladığını analitik olarak birbirinden ayırabilirler elbette.
Ancak pratikte, gündelik hayatta, sokaktaki adamın zihninde bu ikisi, 'bir ve aynı' şeyler.
Hani Irak Savaşı'nda ABD ordusu gazetecileri yanına alarak cepheye götürmüştü. Miğfer filan takan ve sadece ordunun izin verdiği yerleri gezen bu meslektaşlara, 'embedded' gazeteci denmişti.
'Embedded' kelimesi, aklıevvel birisi tarafından Türkçe'ye 'iliştirilmiş' diye çevrildi. Halbuki 'iliştirilme' kolayca birbirinden ayrılmayı kapsıyor. Mesela küçük bir not kağıdını, dosyaya ataşla iliştirebilirsiniz.
'Embedded' ise çok daha güçlü, hemen hemen ayrılmaz bir beraberliği ifade ediyor. Örneğin bir fosil ile taş 'embedded' olur. Yani fosil taşla bütünleşir. Belki de 'hemhal' olmak diyebiliriz buna.
İşte din ile gelenek de, Türkiye'de 'embedded' olmuş halde varlıklarını sürdürür. Sokaktaki adam kafasında bu ikisini bütünleştirmiştir.
İki farklı değerler toplamı, birbirlerini besleyerek yaşarlar. Mesela siz istediğiniz kadar, "Kadın ile erkeğin tokalaşması dinde günah değildir" deyin... İstediğiniz kadar bunu ayetlere, hadislere dayandırın. İstediğiniz kadar tarihten, mantıktan, akıldan söz edin. Fark etmez! Din ile geleneği bütünleştirmiş olan bu zihniyeti bugünden yarına değiştiremezsiniz.
Hiç değişmeyecek; böyle geldi, böyle gidecek, demiyorum elbette. Kapitalistleşme ve kentlileşmeyle kuşaktan kuşağa, ağır ağır, 'taş' ile 'fosil' birbirinden ayrılabilir.
Yarı şaka, yarı ciddi şu notu düşerek bitirelim sözü: Tabii kapitalizm o kadar yaşayabilirse!