Bazı olaylar nasıl da kendini tekrarlıyor: Bundan iki hafta önce Erzurum'daydım; siz bu yazıyı okurken yine Erzurum'da olacağım.
O halde biraz Erzurum'dan söz edelim. SABAH-TEMA Köy Kalkındırma Projesi için Erzurum'a geldiğimizde, fırsat bu fırsat, Vali Celalettin Güvenç ile Palandöken'e çıktık. Bu muhteşem dağları daha önce görme fırsatı bulamamıştım.
Palandöken'in zirvesi 3185 metre yüksekliğinde. Bu tepelerde 150 gün boyunca kış sporları (kayak, 'snowboard' vs.) yapmak mümkün.
Bir sürü pist var. En uzunu 12 kilometre. Kayak yapmayı bilmeseniz dahi 40-45 dakika hiç durmadan kaymanın zevkini hayal edebilirsiniz.
Dağda önemli çalışmalar yapılıyor. Teleferikte giderken Vali Güvenç yukarıdan bir dereyi gösterdi. Suyun yönü değiştiriliyor. Böylece 5-6 metre enindeki bir pist, 30 metreye çıkacak.
Geçtiğimiz kış sezonunda oteller yüzde 107 oranında çalışmış. Yani o kadar dolu ki talebi ek yataklarla karşılamışlar. 'Erzurum-Palandöken Kış Sporları ve Turizm Mastır Planı' adlı bir çalışma var. Hayaller gerçek olduğunda Palandöken dağlarında 32 bin kişinin aynı anda kayak yapabileceği hesaplanıyor. Plan sayesinde 6 bin kişiye yeni iş imkânı doğacak.
Şimdi gelelim bu dağların en önemli özelliğine: Palandöken Erzurum havaalanına sadece 15 dakika uzaklıkta. Trafikte bir sorun olmazsa 11 dakikada teleferiğe ulaşabiliyorsunuz. Vali Celalettin Güvenç "Dünyadaki hiçbir kayak merkezi havaalanına bu kadar yakın değil" diyor, "Avrupa'da Erzurum'u tanıtırken söyledik ama kimseyi inandıramadık. Bunun üzerine ikna etmek için havaalanı-dağ yolculuğunun filmini çektik."
Güvenç'in en çok yakındığı konu ise adrenalin delisi kayakçılar. 'Ekstrem sporlara' meraklı olan kayakçılar önce bilerek çığ yaratıyor, ardından da tepeden aşağıya hızla inen karların önünde müthiş bir heyecanla kayıyorlar. Tabii hepsi o kadar yetenekli ya da şanslı değil. Çığ altında kalıp ölenler oluyor.
Yine aynı tipler, pistin mevcut güzergahını izlemek yerine, yolu adeta baypas yapıp enine kayıyorlar. Böylesine dik bir açıda kaymak da gayet tehlikeli: Hayatını kaybedenler oluyor.
"Bu yükseklikte ağaç yetişmiyor.." diye yakındı Vali Güvenç, "dolayısıyla ölüme kayanların önüne engel koyamıyoruz."
Ben de şöyle dedim: "Engellemeye çalışmayın. Nasıl olsa başaramazsınız. Zaten başarırsanız bu sefer de gelmezler. Onun yerine siz ilk yardımıyla, hastanesiyle, uzman doktoruyla, arama timiyle, helikopteriyle tedbir alın. Gerisine karışmayın. Adam kafasını kırmak istiyorsa, bırakın kırsın."
***
Bu malumattan sonra biraz da olaya makro açıdan bakalım... Biz hâlâ Erzurum'da hayvancılığı ve tarımı geliştirelim, köylüyü kalkındıralım diye uğraşıyoruz.
Acaba bu politika ne kadar geçerli? Onun yerine kaynakları daha verimli, daha kârlı (ve karlı!) alanlara yönlendirmek doğru olmaz mı?
Erzurum kış sporlarının yanı sıra; kültür, inanç, doğa (yürüyüş, rafting vs.) ve termal (kaplıcalar) gibi farklı turizm biçimlerinin merkezi haline getirilebilir.
Tabii bunu yapabilmek için kaynakları toprağa gömmek yerine turizme akıtmak gerekiyor. 'Milletin efendisi' ineğinden günde üç-beş litre fazla süt alacak diye daha ne kadar yatırım yapacağız?
Siz olsanız hangisini tercih edersiniz: Bire iki veren bir yatırımı mı, bire 10 vereni mi?