Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

Stockholm fantezisi

Murat Kılınç tarafından kaçırılıp alıkoyulan Zeynep Sağıroğlu'nu biliyorsunuz. Zeynep'in ruh durumuna ' Stockholm Sendromu' diyenler oldu.
Buna katılmıyorum.
Önce sendromun çıkışını hatırlayalım.
Ağustos 1973'te iki soyguncu, üç kadını ve bir erkeği İsveç-Stockholm'deki büyük bir bankada rehine aldı. 6 gün süren pazarlıktan sonra rehineler kurtarıldı.
Ancak olayın ayrıntıları herkesi şaşkına çevirdi. Çünkü rehineler soygunculara karşı güçlü bir sempati besliyordu. Aylar sonra dahi bu sempati devam etti. Hatta iki rehine kadın soyguncularla ilişkiye girdi.
O günden sonra ruhbilimciler bu ilginç psikolojik duruma Stockholm Sendromu adını verdi. Sendromun ortaya çıkması için şu şartların oluşması gerekiyor:
* Kurban tehlikede olduğunu, zorbanın öldürmek de dahil kendisine her türlü zararı verebileceğini düşünür.
* Kurbanın kaçma olanağı yoktur.
* Kurban, zorbanın en küçük olumlu, nazik, insancıl davranışını dahi gözünde büyütür.
* Yalıtılmış durumdaki kurban sadece zorbanın bakış açısına, dünya görüşüne, ideolojisine maruz vardır.

Ancak bu tip şiddet olayları sizi yanıltmasın. Açık şiddetin olmadığı, ama yoğun psikolojik baskının uygulandığı durumlarda da Stockholm Sendromu ortaya çıkabiliyor.

***
Gelelim Zeynep vakasına... Yukarıda saydığım 4 şıktan ilki geçersiz: " Hiç korkmadım... Kılıma bile zarar vermeyeceğinden adım gibi emindim... " diyor Zeynep. Yani: Korku yok, dehşet yok. Güven duygusu tam.
İkinci şık da öyle: Kaçmaya çalışmıyor, olanakları değerlendirmiyor.
Dördüncü şık da geçersiz: Mesela TV izliyor. Dışarıda başka bir hayatın olduğunu her an hissediyor.
Gelelim üçüncü şıkka: " Üzerime titriyordu... Höt desem sinecek adamlardandı... Tam bir yapışkan, sülük... " Bunlar Stockholm Sendromu'na giren birisinin lafları değil. Zeynep'in, Murat'ı küçümsediğini açıkça görüyoruz. Eğer sendroma kapılsaydı Murat'ı önemsemesi, yüceltmesi gerekirdi.
Bence burada Stockholm Sendromu değil, olsa olsa bir Stockholm Fantezisi var. Anladığım kadarıyla..
Zeynep'in zihninde (bilinçdışında) hayali bir hikâye (fantezi) bulunuyor. Bu hikâyede Zeynep kaçırılıyor, alıkoyuluyor ve dört dörtlük bir rehine macerası yaşıyor.
Bunu nereden mi anlıyoruz? Mesela "Güya ben rehineyim ama o bana hizmet ediyordu..." demesinden. Baksanıza, olay Zeynep'i kesmemiş! Çünkü Murat o hikâyeye uygun bir biçimde davranmamış. Silik, yumuşak, itaatkâr olmuş. O fantezideki zorba rolüne girememiş; sadece güçsüz, biçare, zavallı bir âşık olarak kalmış.
Dolayısıyla da 'egosu önce dağılıp sonra da zorbanın bakış açısına göre yeniden şekillenmeyen' Zeynep'te Stockholm Sendromu oluşmamış.
Hatta hikâyedeki gibi davranmadığı için Murat'a içten içe kızdığını dahi söyleyebilirim. Ruhsal açıdan asıl kazancı medyanın ilgisi oldu; ki o da ayrı bir konu.
Zeynep'in yeni maceralarını duyarsam hiç şaşırmam!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA