Işıklı dostumdan ayrılmak kolay olmayacak... En son öyle tanımlamıştı çağdaşlığı, çağdaş sanatı. Işıklı bir şey olarak. Kendi ışıklıydı onun. Tüm resimleri, heykelleri, bugüne kadar yaptığı tüm imgeleri...
Günlerdir, aylardır hastaydı Ömer Uluç. Sanat tarihine değil, sadece tıp tarihine de geçti. Ne sanat tarihi böylesine kendine mahsus bir zekayı, mizahı gördü, ne tıp tarihi böylesi eğilip bükülmeyen bir hastayı...
Doktor Süalp Bey, söyledi. Kulaklarımla işittim. İstanbul Cerrahi Hastanesi acil koridorunun sonunda. Bu kadar kemoterapi görüp de böylesine devasa ürkünç yaratıklarla baş edebilen bir ikinci hastası yokmuş. Şaşırıyordu doktoru. Ben hiç şaşırmadım. Onca cini doğurmuş, doğurtmuş, burbonu sulu susuz içmiş, kaç Dylan Thomas, kaç Malcolm Lowry şiiri devirmiş biri için o devasa yaratıklar ona ne yapabilirdi? Onun ancak yaşamak için silahı olurlardı. Usta bir Zen dövüşçüsü gibi işte... Güçsüzlüğünü en güçlü silahı yapacak bir Zen dövüşçüsü.
Öyle oldu. O aldırmadı hiç onlara. Işıklar içinde yaşadı benim Ömer Uluç'um. Işıklı iki sergi yaptı. Sol eliyle son yumruğunu attı akademizme... En maharetli desenlilere... Girdiği MR'lara disko muamelesi yaptı. Üç metrelik heykelinin müziğiydi MR tünelinin teknovari sesi... Işıklar içinde de uyuyarak veda etti hepimize. Kulağında Maria Callas ezgileri, gözlerini kapayarak ve aşkla bağlı karısının karşısında. Hasta olmadan sanatçı olarak veda etti hepimize...
Sakalları uzadı son günlerde. Norveçli gemicilere benziyordu. Kaşlarını kaldırıp bana baktığını hatırlıyorum. Birkaç gün önce... Hakemlerden birini yakışıklı bulmuştuk bir kız arkadaşımla hastane odasındaki TV ekranında. Clark çekerek baktı bize. Hemşire bile şaşırdı. Böylesine bakabildiğine, hâlâ şaka yapabildiğine... Hep şaka yaptı Ömer Uluç. Açılışlarda, davetlerde büyük adamlarla, küçük adamlarla, sanat tarihinin çekilmez sıkıntılı müze odalarından imtina ederek yerin dibindeki ya da en tepedeki barları tercih ederek onlara. İçki içerek antrenman yaptı belki de .Ölümle daha güçlü baş etmek ve tıp tarihine geçecek bir mücadele vermek için...
Bebek Camisi'nde onu uğurlayacağız, cumartesi öğlen namazında. Yavuz Ömer Uluç'u. Boğaz çocuğu olarak ilk sarhoşluklarının mekânında huzur bulacak eminim. Sonra tankerlerini yaptığı Boğaz'a nazır nefis bir mekânı olacak yeni... Tankerlere yakın. Tehlikeye, suya... Buz üstünde yürümeyi seven biri için fazla mı konforlu? Hiç de değil. Akıntılarını düşünün Boğaziçi'nin, kustuklarını gemilerin. Her şeyi değiştiren suya ve zamana ve ona direnmenin her zaman bir çaresini bulan Ömer Uluç'la bakmaya devam edeceğim ben hayata... Ona hep hayran, ondan hep ilham alan bir Ömer Uluç fanatiği olarak. 'Yaratıkların Efendisi', ilk kez Evrim Altuğ yazmıştı bunu onun için. Yaratıkların Efendisi rahat uyu, ışıkların açık seni görebiliyoruz. İyi ki varsınız. Sizin Adaletiniz, Cingözünüz.