Fenerbahçe Başakşehir'i yendi, Galatasaray Kulübü "kara gece" açıklamasını yaptı. Cevap da gecikmedi, ortalık karıştı.
Sadece sahada oynamadan, algıları ve konuları yöneterek de şampiyonluk mücadelesi verilir. "Ne olur?" diye düşünmeden, bir iki maç önce veya sonra benzer kararı kendisinin başına geleceğini düşünmeden, o anın üstüne gitmek…
Mesela; Beşiktaş maçındaki penaltısı VAR kararı ile ceza alanı dışına taşınırken tek kelime etmeyen Göksel Gümüşdağ, Gustavo'ya gösterilmeyen kartı ağır eleştirdi.
Dedikodular, MHK Başkanı Serdar Tatlı'nın bu yorum nedeniyle Gümüşdağ'a "Kusura bakmayın" dediğini taşıdı kulaklara. Sonra; Rafael'in ilk sarı kartı kaldırıldı, hakemlere yaptığı itirazlar görülmedi, bir sonraki maçta oynayabileceği açıklandı.
Raporların "en az" dediği yedi maçlık cezası ortadayken Fatih Terim'e beş maç geldi. Sırada bir de Tahkim Kurulu var.
Fenerbahçe'nin Gaziantep'teki golündeki ofsayt çizgisi ile Galatasaray'ın Trabzon'daki ikinci golündeki çizgi birbirlerinden "farklı" yollara gitmeyi tercih ettiler. İkisi de gol, birinde "standart sapma" var.
Fenerbahçe Başkanı, bu kadar yorum ve karar farkıyla kaosun bitmeyeceğinin farkında; "Oturalım, konuşalım, çözüm bulalım" diyor. Ama herkes "hatanın" kendisine yapılmasının peşinde, bu yüzden "standart" bazılarının işine gelmiyor.
Görmeyen, gördüğünü anlamayan "hakemcikler" ile bu ligi bitirir miyiz bilemiyorum. Seyircisiz statlarda herkes "oyunun" değil, kazanmanın peşinde. Biz de "tanıklık" yapıyoruz.
Kaş yapayım derken...
Rafael'e gösterilen ilk sarı kart yanlıştı. Ama bunun federasyon kurullarında kaldırılması en büyük yanlış oldu. Bakın neyin kapısı açıldı; bundan sonra ikinci sarıdan atılan oyunculardan birinin kartında "açık" değerlendirme hatası varsa her kulüp iptal isteyecektir.
Beşinci dakikada yanlış kart görüp, 80'de ikinciden atılan oyuncu için veya tam tersinde bu "hak" doğdu. Nihat Başkan aslında kaş yapmak istedi, göz çıkardı.
Mert Hakan; başka adam
En çok Fenerbahçe taraftarı eleştiriyor, beğenmiyor ama takım yeni bir "lider" kazanıyor. Mert Hakan Yandaş, takımın düzeni içinde kendine yer ararken kulübeden çıkamadı. Doğru oyunda eksikleri vardı çünkü.
Sakatlar-pozitifler geldiğinde, bu kez top ona teslim edildi. Yeni ve genç bir oyuncu için çok ağır bir yükü taşımaya başladı.
Bakın; yetenekli ile lider oyuncu arasında farklar var. İki özellik, bir kişide birleşince bir "nükleer füzeniz" oluyor. Mert Hakan tam da yapım aşamasında.
İyi-kötü oynadığına bakmadan, direnen-vazgeçmeyen- arayan ve isteyen vücut dilinden bahsediyorum. Hani; Tuncay Şanlı'nın tek başına yaptığı pres ile takımı arkasından sürüklemesi gibi...
Teknik direktör Erol Bulut, genç oyuncunun yüreğinin yanına, aklını da koymak için uğraşıyor. Topla daha az temas etmesi, çabuk oynaması, pas kalitesini yükseltmesi gerekiyor. Yaptığında, başka şeyler konuşacağız.
Erol Bulut, güneş açtı
Fenerbahçe'den önce çalıştırdığı takımlar ligin en az gol yiyenleriydi. Savunmayı önemseyen, geliştiren bir teknik adamken şimdi neredeyse kalesine gelen her top gol oluyor. Denklemin açıklanabilir hali; defans oyuncuları yetersiz. Açıklanamaz hali; böyle şanssızlık olmaz.
Beşiktaş, Malatya, Gaziantep ve Başakşehir maçlarında ilk golü yedi, üstelik ilk 10 dakikada yedi Fenerbahçe. Maçlara kafadan mağlup başladı yani. Plan yapıyorsunuz, sonra yeniden plan yapıyorsunuz. Rakiplerden başka işleri sizin için zorlaştıran bir de hakem kararları var.
Ligin yedinci haftasında "Fenerbahçe 100 puanı geçer mi?" diye sormuşlardı gazeteye görüş verirken. Aynı teknik adam için 12. haftada "Yetersiz-tecrübesiz" diye konuşuluyordu. Başakşehir galibiyeti gelince "bekleme" moduna geçildi.
Üç oyuncu; Valencia, Perotti ve Samatta, Kasımpaşa maçı ile dönüyorlar takıma. "Pozitif" vakalar sendromu çıktı bu kez ama yeni yılda Erol Bulut, ligi yeniden başlatır. Bulut'un "güneş açması" çok yakındır.