MAÇ başlamak üzere, atv İsmail Kartal'a mikrofon uzatıyor; "Gidebildiğimiz yere kadar gitmek istiyoruz" diyor. Fenerbahçe'nin teknik direktörünün kupayı kazanmak gibi bir amacı yok. PTT 1. Lig'den gelmiş, kadrosu ve bütçesi sınırlı bir takımın başındaki ismin söyleyeceği sözlere ve vizyona sahip...
Saracoğlu'nda seyirci başına iki güvenlik düşüyor neredeyse. Hani Cem Pamiroğlu kendilerini tribüne çağıran Sarıyer taraftarını görünce demiş ya, "Onlar gelsin, biz daha kalabalığız"... Durum neredeyse aynı... Sadece takım değil, tribünler de büyüklüğünü kaybetmiş...
Sosyal medya çalkalanıyor. "İzafiyet teorisi doğrulandı" diye yazıyorlar; "15 dakika bir saat gibi geldi..." Bizim Emre Bol müthiş bir tespit yapıyor; "İsmail Kartal'a bravo; hem A takıma hem de yedeklere aynı futbolu oynatıyor." Sorunları tespit etmek yerine, nelerin doğru olduğunu anlamaya çalışmak daha kolay. Çünkü ne oynanan oyun, ne görev alanlar, ne de yönetenlerle ilgili iyi bir şey var ortada. Mesele mağlup olmak değil, 1. Lig'e daha yeni gelmiş, gencecik takımın komutasını girmek... Altınordu kapanıyor, mücadele ediyor, akıl koyuyor, çözüm arıyor, gol atıyor-kaçırıyor... Bir an için passolig geçerli olmadığı halde uygulamayı sürdüren, en ucuz bileti 50 lira yapan, tribünlere taraftarın gelmemesi için engeller üretenlerin haklılığını düşündüm. Bu oyunun ve çaresizliğin yaşandığı bir maç sonrasında, 20-30 bin kişinin tepkisi mırıltılı- ıslıklamalar olmazdı. Toplumlar liderleri kadar büyür. Sahanın ve tribünün haline bakarak, yorumu size bırakıyorum.