Son iki turnuvayı ıskaladık. Hedefteki üçüncüsüne de iyi başlamadık. Bu yüzden rakibimiz olan bir takımı, evimizde ağırlarken, "akıllı" olmamız gerektiğini düşünüyordum. Sakat sayısını bizim editörler sorduğunda, "Vardılardı da ne oldu?" cevabını verdim. Çekler karşısında da kimin eksikliğini hissettik... Veya Arda ile iki bekimizi bir kenara koyun, kim için "iyi ki var" diyebildik... Sorun da burada zaten, "sıradan" oyunculardan çok şey bekleyerek, kendimizi dev aynasında görüyoruz. Maalesef bu hamasetin içinde kenar yönetim de olunca, beklenti de artıyor, hayal kırıklığı da... Çözümler sahadaki oyuncuların ayak ucunda. Biz hala soyunma odasındaki motivasyon konuşmasının bütün sorunları çözdüğüne inanıyoruz. Sonra kornerden gol yiyen takım için eleştiri üretmeye çalışıyoruz. Dünü konuşacaksak, Millilerimizin kötü oynadığını, istemediğini söyleyemeyiz. Özellikle ilk yarıda, Arda'nın da oyuna ağırlığını koymasıyla birlikte kazanmak adına çok ürettik. Neredeyse rakibin iki katı çabanın sahibiydik. Penaltı verilmedi, Caner'in frikiğinde top direkten döndü. Öne geçtiğimiz bu periyotta, maçı kazanacak üretimi de yaptık. Sonrasında, biz kaçırdıklarımızı düşünürken, ilk yarının son saniyelerinde Selçuk İnan'ın ıskaladığı pozisyonun benzerini gol yaptı Çekler...
Ne kadar iyi niyetli olsak da, ne kadar arzulasak da, eksiğimizi bilmemiz gerekirdi. "Akıl" koyamıyoruz sahaya. Bunu taktik olarak da yapamıyoruz, sahadakilerin inisiyatifi olarak da. Çünkü Arda dışında topu emanet edeceğimiz oyuncumuz yok. Sahadaki kariyerlere baktığımızda, hemen hepsi bu tip maçları çok yaşamışlar. Ama fark, o oyunlarda yönetenler hep yabancılardı. Onların kalitesi ile oyunlar şekillendi, bizimkiler sadece yardımcıydı. İki maç, sıfır puan. Rakiplerimiz ise kazanıyor. "Yıldız" tanımımızı yenilememiz, kulüp sözleşmelerindeki rakamları gözden geçirmemiz, Yeni Türkiye'de, yeni bir akıl üretmemiz gerekiyor.
Eskiler, eskidi çünkü...