Bazı kaynaklarda Mehmed ismi de kullanılmakla birlikte çoğunlukla Mesih Paşa veya Hadım Mesih Paşa olarak anılır. Hammer'e göre sadârete getirildiğinde doksan yaşında idi (Büyük Osmanlı Tarihi, IV, 180-181). Ancak bunun abartılı olduğu ve ileri bir yaşta bu makama gelmiş bulunmasından kaynaklandığı söylenebilir.
Yûsuf Ağa'nın padişahın hışmına uğrayıp vezîriâzam tarafından boğdurulmasından sonra fermanla hazinedarbaşılık görevine getirildi. 982 yılı Safer ayında (Haziran 1574), matbah-ı âmire ve kilerin bütün erzak ve levazımatıyla birlikte yandığı olayda Mesih Ağa'nın kilercibaşı olduğu kaydedilirse de bu şahsın bir başkası olması ihtimal dahilindedir (Gelibolulu Mustafa Âli, III, 491). Kaynakların çoğu yangın sırasında onun hazinedarbaşı olduğu konusunda hemfikirdir (Selânikî, I, 64-65; Mehmed b. Mehmed er-Rûmî, s. 360). Daha sonra 5 Cemâziyelâhir 982'de (22 Eylül 1574) vezirlik rütbesiyle Mısır eyaleti beylerbeyiliğine tayin edildi. Bir kısım devlet adamlarının, "Bu devletlü hükûmet-i Mısır'a sûret veremez" şeklindeki kaygılarını boşa çıkararak başarılı bir valilik yaptı. Beylerbeyiliği sırasında Mısır eyaleti dışında başka sorumluluklar da yüklendi. Şam beylerbeyinin Erzurum'a gönderilmesi üzerine buranın muhafazası için Çerkez ağaları komutasında asker yollaması istendi. Mesih Paşa, 27 Zilkade 986'da (25 Ocak 1579) Mısır'daki mîrî işlerin çokluğundan ve kul taifesinin dağınıklığından şikâyet edince talep edilen asker sayısında indirime gidildi, ancak gönderilecek askerlerin altı aylık mevâciblerinin ödenmesi kendisine tembih edildi. O da Gazze, Kudüs ve San'a'ya emirler gönderdi. Kendisinden beklenilenler bunlarla sınırlı değildi. Şark seferi için Mısır ambarından buğday, arpa, bakla ve un gibi gıda maddeleri sevketmesi de isteniyordu (BA, MD, nr. 32, hk. 460, 474, 516, 527). Mısır beylerbeyilerinin Yemen'e giden valilere Mısır hazinesinden borç verme yetkisi vardı (BA, MD, nr. 34, hk. 149). Beylerbeyiliği zamanında Mısır defterdarlığına getirilen Duhânîzâde Mustafa Çelebi'nin sadrazamın adamı olmasına rağmen uygunsuz tavırlarına göz yummaması Mısır beyleri gözündeki itibar ve otoritesini daha da güçlendirdi.
Beş yıldan fazla bir süre Mısır'da beylerbeyilik yapan Mesih Paşa'nın yol kesenler, hırsızlar ve fesat ehliyle uğraştığı, casusları görevlendirip durumlarını tesbit ettiği, aşırı gidenleri öldürttüğü, ayrıca yetkililerin kanun ve hukuk dışına çıkmalarına müsaade etmediği, bu sebeple döneminde asayişin sağlandığı, askerin ve yerli beylerin disiplin altına alındığı, halkın malından ve canından emin olduğu belirtilir (İshakī, s. 167). 1560-1584 yılları arası Mısır'ın genelde idarî huzursuzluk devresi olarak görülse de Mesih Paşa'nın valiliğiyle orada geçici bir adalet dönemi açıldı. Bu görevinden Kubbealtı vezirliğiyle İstanbul'a dönen Mesih Paşa'nın yerine yine kendisi gibi hazinedarbaşılıktan gelen Hadım Hasan Paşa gönderildi.
990 yılı Cemâziyelevvelinde (Haziran 1582) Şehzade Mehmed için Atmeydanı'nda yapılan sünnet düğününe kubbe veziri sıfatıyla katıldı. Bütün vezirler gibi eğlenceleri kendisi için hazırlanan bir köşkten izledi. Sünnet merasiminin yapıldığı tarihte vezîriâzam Koca Sinan Paşa idi. Mesih Paşa ise dördüncü vezir konumunda bulunuyordu. Tören sırasında Mesih Paşa mükemmel eyerlenmiş dört at, yirmi iki benek ve çatma, on dörder atlas ve kemhâ kumaşla yirmi iki de iki üç renkli giyimlik kumaş hediye etti (Âlî Mustafa Efendi, s. 31, 141, 142; Hammer-Purgstall, IV, 146). Ardından 2 Zilhicce 991'de (17 Aralık 1583) ulemânın önde gelenleri, şeyhülislâm ve diğer vezirlerle birlikte Şehzade Mehmed'in Manisa sancağına gönderildiği merasimde de bulundu (Selânikî, I, 142).
Kanijeli Siyavuş Paşa'nın azledilmesinden üç gün sonra 20 Receb 992'de (28 Temmuz 1584) sadâret mührü Özdemiroğlu Osman Paşa'ya, sadâret kaymakamlığı da Mesih Paşa'ya tevcih edildi (Hasanbeyzâde Ahmed, II, 317). Onun sadâret kaymakamlığındaki ilk icraatı divan kâtiplerinin çoğunun yerini değiştirmek oldu (Selânikî, I, 156). Özdemiroğlu Osman Paşa'nın şark seferinde iken vefatı üzerine sadâret mührü bir rivayete göre Ahmed Paşa oğlu Mehmed Bey, diğer bir rivayete göre ise İstanbul'dan gönderilen Kapıcıbaşı Abdülkerim Ağa tarafından İstanbul'a getirilerek 8 Zilhicce 993'te (1 Aralık 1585) III. Murad'a teslim edildi (Peçuylu İbrâhim, II, 107-108). Padişah da aynı gün ikindiden sonra mührü Hadım Mesih Paşa'ya, ikinci vezirliği ise Siyavuş Paşa'ya tevcih etti (Gelibolulu Mustafa Âli, III, 493; Hasanbeyzâde Ahmed, II, 328).
Mesih Paşa'nın vezîriâzam olarak ilk işi Tebriz'in fethinin şükür nişânesi olarak İstanbul'da yapılan kutlamaları düzenlemek oldu. Kısa süren sadâretindeki en önemli mesele ise bahar mevsiminde Osmanlı askerlerinin toparlanıp Tebriz'e ulaşıncaya kadar şehrin elde tutulması ve Safevî ordusunun burayı ele geçirmesine mani olunmasıydı. Ayrıca şark seferinde Cigalazâde Sinan Paşa'nın serdarlığının yeterli olup olmayacağı meselesi de divanı meşgul ediyordu. Mesih Paşa bunun için vezirler, ulemâ, şeyhülislâm ve kazaskerlere tezkireler yazarak kanaatlerini bildirmelerini istedi. Kendisine ulaşan bütün tezkireleri bir telhisle birlikte III. Murad'a gönderdi. Bunun sonucunda Ferhad Paşa geniş yetkilerle şark seferine serdar tayin edildi. Bahar mevsimine kadar bütün hazırlıklarını tamamlayan Ferhad Paşa sefere gitti (Solakzâde, Târih, s. 609-613; Hasanbeyzâde Ahmed, II, 332-339).
Mesih Paşa sadârete geldiğinde Reîsülküttâb Hamza Çelebi'yi azlederek yerine haremden çıkma olan Küçük Hasan Bey'i getirmişti. Fakat Hamza Çelebi aradan bir müddet geçtikten sonra padişahın onayını alıp kendisini yeniden reîsülküttâb tayin ettirmek istedi. Mesih Paşa buna razı olmayınca III. Murad sadrazama, "Sana lâzım olan biz nasbettiğimiz kimseleri kullanmaktır" cevabını gönderdi (Gelibolulu Mustafa Âli, III, 493). Ferhad Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusu henüz Konya'da iken Mesih Paşa, Çivizâde Mehmed Efendi'nin fetvasıyla 25 Rebîülâhir 994'te (15 Nisan 1586) azledildi (Selânikî, I, 165). Kaynakların bir kısmı, Mesih Paşa'nın yaşlılığından dolayı kendi isteğiyle görevini bıraktığını ifade etmektedir (Hasanbeyzâde Ahmed, II, 403; Mehmed b. Mehmed er-Rûmî, s. 452; Gelibolulu Mustafa Âli, III, 493). 1000 yılında (1592) vefat eden Mesih Paşa, Fatih civarında Hırkaişerif taraflarında yaptırdığı cami avlusunda defnedildi. Mesih Paşa, İstanbul'daki cami dışında Mısır'da bir medrese yaptırmıştır. Kaynaklara göre vakar ve şuur sahibi, söylediğini bir defa söyleyen, sözünden asla dönmeyen, sadakatle iş gören, müfsitlere asla fırsat tanımaz, adaletli ve iffetli bir kişiliğe sahipti. Yine bu kaynaklarda devlet alacaklarının tahsilinde titiz olduğu, devlet hazinesini arttırmaya çalıştığı ve işlerini müşavere ile gördüğü belirtilir.
Kaynak: TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSLAM ANSİKLOPEDİSİ