17 Temmuz 1881'de Cezayir'in Tilimsân (Tlemsen) şehrine bağlı Subde beldesinde doğdu. Annesi ve babası Hz. Hasan neslindendir. İlk eğitimini Subde kadısı ve bölgenin âlimlerinden olan babasından aldı. Onun ölümünden sonra kardeşlerinin geçimini sağlamak için tarım işçisi ve baharat satıcısı olarak çalıştı, bir süre de terzilik yaptı. Bu arada dinî bilgilerini arttırmak amacıyla cami ve medreselerin halka açık derslerine devam etti. Bu yıllarda Derkāve'de yaygın olan ve mensuplarının medrese kültürü de almasına büyük özen gösteren Şâzeliyye tarikatının Derkāviyye koluna intisap etti. Bu tarikatın Şeyh Muhammed el-Habrî ve Muhammed b. Habîb el-Bûzîdî gibi ünlü simalarının seçkin müridlerinden biri olan Muhammed b. Yellis'ten çeşitli dersler aldı. Fransızlar'ın Cezayir'i işgal edip ülkede her türlü İslâmî eğitim ve öğretim faaliyetini yasaklaması üzerine mürşidi İbn Yellis ile birlikte Şam'a kaçtı (1904). Burada bir süre göçmen mahallesinde kaldı. Şehirdeki Cezayirli göçmenlerin değişik yerlere dağıtılmasını protesto ettiği gerekçesiyle Suriye müftüsü Muhammed Ebü'l-Yüsr Âbidîn ile birlikte sürüldüğü Adana'da iki yıl mecburi ikametten sonra Şam'a, şeyhi İbn Yellis'in yanına döndü. Suriye'nin meşhur âlimlerinden Mahmûd Reşîd el-Attâr'dan usûl-i fıkıh, Şeyh Muhammed Yûsuf el-Kâfî'den Mâlikî fıkhı okudu. Ayrıca Muhammed Bedreddin el-Hasenî, Emîn Süveyd, Muhammed b. Ca'fer el-Kettânî, Tevfîk el-Eyyûbî, Yûsuf b. İsmâil en-Nebhânî ve Ebü'l-Hayr el-Meydânî gibi âlimlerden istifade etti.
İbn Yellis'in vefatından sonra (1927), hac seyahati dolayısıyla Şam'a uğrayan Derkāviyye şeyhlerinden Ahmed el-Alevî'ye intisap etti. Şam'da oturmakta olduğu göçmen mahallesinde bir zâviye açtı, ayrıca mescid ve evlerde zikir ve ders halkaları oluşturmaya başladı. Emeviyye Camii'nde vaazlar verdi; şehrin Şâmiye ve Nûriye medreselerinde akaid ve tasavvuf dersleri okuttu, vaaz ve sohbetlerde bulundu. Halifelerinden Abdülkādir Îsâ, onun samimi sohbet ve telkinlerinden etkilenen pek çok insanın tövbe edip sâlih birer kul olmaya çalıştığını belirtmektedir (el-Ḥaḳāʾiḳ ʿani't-taṣavvuf, s. 621). Hâşimî 19 Aralık 1961 tarihinde Şam'da vefat etti. Cenaze namazı Emeviyye Camii'nde kılındıktan sonra Dahdâh Mezarlığı'nda Şeyh Ebü'l-Hayr el-Meydânî'nin yanına defnedildi.
Hâşimî'nin tarikat silsilesi Ebü'l-Yezâ el-Mehâcî, Muhammed Kaddûr el-Vekîlî, Muhammed b. Habîb el-Bûzîdî, Ahmed el-Alevî vasıtasıyla Şâzeliyye'nin Derkāviyye kolunun kurucusu Ahmed ed-Derkāvî'ye (ö. 1239/1823) kadar ulaşır. Derkāviyye'nin Ahmed el-Alevî'ye nisbet edilen Aleviyye kolunun Ortadoğu'daki en meşhur merkezi Hâşimî'nin Şam'da tesis ettiği zâviyedir. Kendisinden sonra irşad faaliyetini Şam, Humus, Hama, Halep gibi şehirlerle Ürdün ve Filistin'in çeşitli merkezlerinde açılan zâviyelerde Muhammed Saîd el-Burhânî, Abdülkādir Îsâ, Saîd el-Kürdî gibi Hâşimî'nin ünlü halifeleri devam ettirmiştir.
Ahlâkı, fazileti ve kaliteli dersleriyle çevresinde dönemin Şa'rânî'si olarak ün yapan Hâşimî, Ehl-i sünnet inancını savunmak amacıyla çeşitli risâleler kaleme almıştır. İlmî ve tasavvufî şahsiyetinin yanı sıra aktif kişiliğiyle de tanınır. Nitekim kendisi, Cezayir'de Fransızlar'a karşı direnen Ömer el-Muhtâr, Şerîf es-Senûsî ve Abdülkādir el-Cezâirî gibi mücahidler arasında sayılmaktadır. el-Ḥaḳāʾiḳ ʿani't-taṣavvuf adlı eserine Hâşimî'den aldığı tarikat icâzetnâmesini de kaydeden Abdülkādir Îsâ, şeyhinin mânevî şahsiyeti hakkında bilgi verirken (s. 620-623, 627-629) onun ilim ve keramet yoluyla değil daha çok güzel ahlâkıyla temayüz ettiğine dikkat çekmektedir. Hâşimî'nin faaliyetleri, bir Kuzey Afrika tarikatı olan Şâzeliyye'nin XX. yüzyılda Suriye ve Ortadoğu'da yaygınlık kazanmasını sağlamıştır.
Eserleri. 1. ʿAḳīdetü Ehli's-sünne maʿa naẓmihâ (Dımaşk 1957). Eser, Ehl-i sünnet akîdesini aydın okuyucu kitlesine tanıtmak amacıyla önce mensur olarak kaleme alınmış, daha sonra kolay ezberlenebilmesi için manzum hale getirilmiştir. Bizzat müellif tarafından Şerḥu Naẓmi ʿAḳīdeti Ehli's-sünne ve Miftâḥu'l-cenne Şerḥu ʿAḳīdeti Ehli's-sünne adıyla yapılan birincisi muhtasar, ikincisi geniş iki şerhi bulunan eser şerhleriyle de basılmıştır (Dımaşk 1960). 2. el-Ḳavlü'l-faṣlü'l-ḳavîm fî beyâni'l-murâd min vaṣiyyeti'l-ḥakîm (Dımaşk 1957). Kelâm ve tasavvuf konularının birlikte ele alındığı bu eserde müellif, bu iki ilim dalının birbirlerine destek olmasının faydalarına dikkat çekmektedir. 3. Taʿlîḳ ʿalâ Miʿrâci't-teşevvüf ilâ ḥaḳāʾiḳi't-taṣavvuf (Dımaşk 1937). İbn Acîbe'nin bir tasavvuf terimleri sözlüğü mahiyetindeki Miʿrâcü't-teşevvüf'üne Hâşimî'nin yaptığı eklemelerden oluşmaktadır. 4. Şerḥu Şaṭranci'l-ʿârifîn (Dımaşk 1938, 1964). Muhyiddin İbnü'l-Arabî'ye atfedilen küçük bir risâlenin izahı mahiyetindeki bu eserde, insanın kaderi ve bir sûfînin seyrüsülûkü sırasında karşılaşabileceği çeşitli engeller ve bunların aşılmasıyla ilgili ilâhî lutuflar satranç kareleri üzerinde tasvir edilmektedir. 5. el-Ḥallü's-sedîd lime'steşkelehü'l-mürîd min cevâzi'l-aḫẕ ʿan mürşidîn (Dımaşk 1383). Müellif bu eserinde, bir müridin şeyhini veya tarikatını hangi durumlarda değiştirebileceği sorusuna cevap vermeye çalışmaktadır.
Hâşimî'nin ed-Dürretü'l-behiyye (Dımaşk 1350), Sebîlü's-saʿâde fî maʿnâ kelimeteyi'ş-şehâde maʿa naẓmihâ (Dımaşk 1939), el-Baḥs̱ü'l-câmiʿ ve'l-berḳu'l-lâmiʿ ve'l-ġays̱ü'l-hâmiʿ fîmâ yeteʿallaḳ bi'ṣ-ṣanʿa ve'ṣ-ṣâniʿ (Dımaşk 1950) adlı eserleri akaid konularıyla ilgilidir. Müellif bu eserlerinde, İbn Sînâ'nın düşüncelerinden ve Kuzey Afrika'daki kelâm ekollerinin gelişmesinde önemli bir role sahip bulunan Tilimsânlı sûfî Muhammed b. Yûsuf es-Senûsî'nin (ö. 895/1490) görüşlerinden istifade etmek suretiyle zenginleştirilmiş bir Eş'ariyye düşüncesi ortaya koymaktadır.
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi