Sözlükte "alıştırma, ısındırma, ahid, antlaşma, ülfet, istek üzerine verilen berat" gibi anlamlara gelen ve Kureyşliler'in bazı kabile ve ülkelerle yaptıkları ticarî antlaşmalar için kullanılan îlâf kelimesi Kur'ân-ı Kerîm'de, Kureyşliler'in ellerindeki maddî imkânlara ve güvenliğe sadece Allah'ın lutfu ve Kâbe'nin bereketi sayesinde sahip oldukları hatırlatılırken iki defa geçmektedir (bk. KUREYŞ SÛRESİ). Bu sebeple Kureyş sûresine Îlâf sûresi de denilmektedir.
Tarihçi İbn Habîb ile (el-Muḥabber, s. 162) Lisânü'l-ʿArab ve Tâcü'l-ʿArûs'un müellifleri "îlâf"ın antlaşmalar için kullanıldığını belirtirler. Bazan îlâf yerine habl ve ısam kelimelerinin kullanıldığı da görülür (meselâ bk. Lisânü'l-ʿArab, "elf" md.; Taberî, Târîḫ, II, 252). Bütün rivayetler, söz konusu antlaşmaların Hz. Peygamber'in dedelerinden Hâşim b. Abdümenâf zamanında yapıldığında birleşmektedir. Kureyş'in ticarî faaliyetlerinin henüz Mekke sınırları dışına taşmadığı devirde Hâşim bir kıtlık döneminde Suriye'ye ticarî amaçlı bir seyahat yaptı. Bu sırada Bizans imparatoru ile görüştü ve ondan Mekkeli tâcirlerin emniyet içerisinde Bizans topraklarına girip ticaret yapabileceklerine dair bir belge aldı. Hâşim'in, Kureyş tüccarlarının Hicaz derilerinden ve kumaşlarından çeşitli mâmulleri daha ucuza satacaklarını belirtmesi imparatoru ikna etmesinde etkili olmuştur (İbn Habîb, el-Münemmaḳ, s. 42). İmparator ayrıca, Necâşî'ye Mekkeliler'in Habeşistan topraklarında ticaret yapmalarına izin vermesini isteyen bir mektup yazdı. Dönüşte yol üzerindeki kabilelerden de saldırmazlık garantisi alan Hâşim, buna karşılık Kureyşli tâcirlerin bu kabilelerin ticaret mallarını Bizans pazarlarına götürüp satarak komisyon almadan paralarını onlara teslim etmek üzere anlaştı (İbn Sa'd, I, 78). Hâşim'in kardeşlerinden Muttalib Yemen'e, Abdüşems Habeşistan'a, Nevfel de İran'a giderek bu ülkelerin hükümdarları ile benzer antlaşmalar yaptılar ve dönüşlerinde yine ticaret güzergâhları üzerindeki kabilelerle saldırmazlık antlaşmaları imzaladılar. Böylece Mekke'nin ticaretine milletlerarası bir mahiyet kazandıran Abdümenâf'ın bu dört oğluna "Ashâbü'l-îlâf" denilmiştir (İbn Habîb, el-Muḥabber, s. 162). Antlaşmalar sayesinde Kureyşliler kışın Yemen ve Habeşistan'a, yazın da Suriye ve Anadolu'ya kadar ticarî amaçlı yolculuklar yapmaya başladılar. Nitekim Hâşim'in böyle bir yolculuk sırasında Gazze'de, Muttalib'in Yemen'in Redmân mevkiinde, Nevfel'in de Irak'ın Selmân bölgesinde ölmesi (a.g.e., s. 162-163) bu ticaretin işlediğini göstermektedir.
Kaynaklarda îlâfla ilgili bazı farklı rivayetler de yer alır. Meselâ Ya'kūbî, Hâşim'in ölümünden sonra Kureyş'in Araplar'ın kendilerine üstün gelmesinden endişe ettiğini, bundan dolayı Abdüşems'in Habeşistan'a giderek antlaşmayı yenilediğini kaydeder (Târîḫ, I, 244). İbn Habîb ise şu rivayeti zikreder (el-Münemmaḳ, s. 219-220): Kureyş her yıl kış mevsiminde Yemen'e, yaz aylarında Suriye'ye ticarî seferler yapmaya alışıktı. Fakat zamanla bunu ihmal etti. Bu sebeple Tebâleliler, Habeşliler ve Yemen'in kıyı bölgelerinde yaşayanlar mallarını Mekke'ye getirmeye başladılar. Karadan gelenler Mekke'nin çevresindeki Muhassab'a (Ebtah), denizden gelenler de Cidde'ye mal getiriyorlardı. Böylece Mekkeliler her yıl iki uzun ticarî sefer yapmaktan kurtuldular. Ancak birkaç yıl üst üste kıtlık baş gösterince ellerindekini de kaybettiler. Bunun üzerine Hâşim Suriye'ye sefer yapmak zorunda kaldı. Kureyş'in yaz ve kış seferlerini ilk defa Hâşim'in başlattığını belirten İbn Sa'd'ın ifadeleri de hemen hemen aynıdır (eṭ-Ṭabaḳāt, I, 75-76). Taberî ise Hâşim'in Filistin'den buğday unu getirip Mekke'de ekmek pişirttiğini kaydeder (Târîḫ, II, 251-252).
Habeşistanlı tâcirlerin bazan Mekke'ye kadar geldikleri de anlaşılmaktadır. Habeşli tüccarlar bir kıtlık döneminde mallarını Mekke'ye getirince Mekkeli gençler bunları yağmaladılar. Bunun üzerine Habeşistan'la olan ticaret bağlarının kesilmesinden korkan Kureyşliler Habeşistan'a giderek Necâşî'den özür dilediler; birkaç Kureyşli'yi de rehine olarak bıraktılar. Necâşî rehinelere iyi muamele etti. Bu arada Mekke'ye birçok ticaret malı gönderildi (Hamîdullah, İslâm Peygamberi, I, 324).
İbnü'l-Kelbî'den nakledilen Arabistan'ın yıllık panayırları hakkındaki ayrıntılı bilgilerden (İbn Habîb, el-Muḥabber, s. 263-268; Ya'kūbî, I, 270-271) Kureyş'in Arabistan'ın içinde de düzenli bir ticaret sistemi kurduğu anlaşılmaktadır. Özellikle kuzeyde Dûmetülcendel, doğuda Bahreyn ve Uman, güneyde Hadramut ve Yemen panayırlarında Kureyş ilk sıralarda yer alırdı. Ukâz fuarı ise esasen kendi kontrollerindeydi. Ahmed b. Hanbel'in rivayetine göre bizzat Hz. Muhammed, nübüvvetinden önce Abdülkays kabilesiyle birlikte Bahreyn ve Katîf bölgelerini kapsayan uzun bir ticarî yolculuğa çıkmıştı (Müsned, IV, 206). Onun çeşitli defalar Suriye ve Yemen'e gittiği de rivayet edilir. Bu ticarî yolculuklar ve panayırlarla ilgili olarak haram aylara büyük önem verilirdi. Bazı Kureyş aileleri, "besl" geleneğine göre (İbn Hişâm, I, 102-103) yılın sekiz ayında her tarafa rahatsız edilmeden gidebilirdi. Besl aylarının haram aylar (dört ay) dışındaki aylar olduğu kabul edilirse onların bütün yıl Arabistan'da yolculuk edebildikleri anlaşılır.
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi