Bundan 20, hatta 10 yıl önce Türkiye'de dış haber pek okunmaz veya izlenmezdi.
Özellikle son 10 yılda dış haberler (Suriye İç Savaşı'nın başlangıcı bunun miladı olarak kabul edilebilir) giderek daha fazla okunur, izlenir hale geldi. Suriye'den başlayarak bölgemizden gelen haberleri saymıyorum bile. Öyle ki, Suriye'nin Türk Silahlı Kuvvetleri'nin kontrolündeki bölgelerle ilgili haberler 'dış haber'den bile sayılmıyor artık.
Azerbaycan, Libya, Irak, hatta son gelişmelerle doğrulandığı üzere Afganistan'da yaşanan her olay, bizi doğrudan veya dolaylı biçimde ilgilendirdiği için kamuoyunun ilgisini çekiyor. Taliban'la varılacak bir anlaşma, yalnızca bölgesel istikrar için değil, sınırlarımıza yönelik Afgan mülteci akınının önlenmesi açısından da önemli. Taliban'la istenen anlaşma sağlanmasa bile Türkiye kendi sınır güvenliğini sağlamak için gerekli tedbirleri alıyor.
Ama Türkiye'nin Afganistan'da var olması, bölgedeki stratejik dengeleri değiştirecek bir faktör. Bu yüzden başta İsrail olmak üzere Türkiye'nin bölgedeki varlığını yakından takip eden ülkelerin medya organlarında ilginç analizler yayınlanmaya başladı. Bunlardan birini geçtiğimiz günlerde M5 Dergisi tercüme etti. Jeruselam Post'da yayımlanan 'Jeopolitik Satranç Tahtasında Türkiye-Pakistan Ekseni Güçlü Bir Varlık Haline Geliyor' başlıklı bu makalede Türkiye'nin Afganistan'daki nüfuzu Pakistan faktörü üzerinden analiz edilmiş.
DÖRT BOYUTTA TÜRKİYE-PAKİSTAN İŞBİRLİĞİ
Makalenin önemli kısımlarından alıntılarla devam edelim:
"Türkiye ve Pakistan'ın büyüyen yakınlığının derin temelleri var. Bunlar benzer bir yörüngeyi izleyen iki ülke. Her ikisi de Soğuk Savaş sırasında ABD ve Batı'nın müttefikleriydi. Fakat her ikisi de son yirmi yılda Washington'dan giderek uzaklaştı. Her ikisi de orta ölçekli güçlerdi ve bugün bir tür 'İslami milliyetçi' bakış açısıyla yönetiliyorlar. Daha da önemlisi her ikisi de Batı ile eski bağlarına alternatif bir uyum arayışı içindeler; bu, küresel kutuplaşmanın arttığı bir dönemde hem İslamabad hem de Ankara'yı Çin ile daha fazla yakınlığa götürüyor.
Peki, artan bağlar nasıl bir biçim alıyor? Bunların içerisinde silah alımı önemli bir göstergedir. İslamabad, silah kaynağı için Batı'ya alternatifler aradığından Türkiye şu anda Pakistan'ın dördüncü en büyük silah kaynağı haline geldi.
…
İki ülke arasında artan yakınlık diplomatik alana da yansıdı. Pakistanlı üst düzey yetkililer, Doğu Akdeniz'de gaz arama konusundaki anlaşmazlıklarında Türkiye'ye destek verdiler. Geçtiğimiz yıl, Akdeniz'de her iki ülkenin donanmalarını da içeren ve Kıbrıs ve Yunan karasuları ve hava sahasını ihlal eden bir dizi ortak deniz tatbikatı düzenlendi. Hint Okyanusu'nda da benzer ortak tatbikatlar yapıldı. Türkiye ise Yeni Delhi'de endişe yaratan bir gelişme ile Pakistan'ın Keşmir'deki iddialarını desteklemeye başladı.
…
Ankara ve İslamabad arasındaki stratejik ortaklık, nükleer alandaki endişeleri de artırıyor. Pakistan, 160 konuşlandırılmış savaş başlığına sahip olan bir nükleer güç. Erdoğan, Reuters tarafından aktarılan Eylül 2019'da yaptığı konuşmada, 'Bazı ülkelerde bir veya iki değil, nükleer savaş başlıklı füzeler var. Ama bize nükleer silaha sahip olamayacağımızı söylüyorlar. Bunu kabul edemem.' demişti. Erdoğan 'Yakınlarda neredeyse komşumuz olan İsrail var. İsrail nükleer silahlara sahip olarak ve diğer ülkeleri korkutuyorlar. Ama onlara kimse dokunmuyor' diyerek İsrail'i hedef gösterdi."
İSRAİL'İN EN BÜYÜK KORKUSU NÜKLEER İŞBİRLİĞİ
Bu alıntılar, Türkiye-Pakistan ekseninin İsrail'de dört boyutlu olarak ele alındığını gösteriyor. ABD'ye belirli ölçüde mesafe koyup Çin'le yakınlaşma, Türkiye'nin Pakistan'ın silah ihracatçısı haline gelmesi, Ankara-İslamabad işbirliğinin Doğu Akdeniz'de Türkiye'ye yeni bir müttefik kazandırmış olması ve hepsinden önemlisi Türkiye ile Pakistan arasındaki muhtemel/müstakbel bir nükleer güç birliği.
İsrail gazetesi, "Türkiye nükleer güç olmak için her şeye sahip, hem irade hem de hammaddeleri var, tek ihtiyaç duydukları bunu yapmak için gerekli bilgiye sahip olmak, bunun da misal Pakistan'la yapabiliyor" diyorlar.
İş dönüp dolaşıp Soğuk Savaş'ın o meşhur dengesine, nükleer dehşet dengesine geliyor. Şu anda bölgemizde bir nükleer dehşet dengesinden bile söz edemeyiz. Ortadoğu'daki tek nükleer güç İsrail çünkü. Türkiye, bu kısır döngüyü kırabilecek tek ülke.
Elbette Pakistan'la işbirliği salt nükleer ortaklıktan ibaret değil, ama işin en çok görünen yüzü bu. Dolayısıyla Türkiye-Pakistan ekseninde dehşet dengesi tartışmaları kısa ve orta vadenin dış politikada en çok konuşulacak konularından biri. Boşuna değil, İsrail gazetesinin bahse konu makalesini, "Ankara-İslamabad ekseni, Batı ve Güney Asya'nın karmaşık jeopolitik satranç tahtasında önemli ve dikkat edilmesi gereken güçlü bir varlık oluşturacak gibi görünüyor" cümlesiyle bitirmesi, boşuna değil.