Cilt tipine uygun olmayan kozmetik ürün kullanılması istenmeyen sorunlarla karşılaşılmasına neden olur. Bu yüzden cilt yapısına uygun kozmetik ürün kullanımı önemlidir. Normal, yağlı, karma, kuru cilt yapısına sahip olan kişiler farklı ürünleri tercih etmelidir. Normal cilt görünümü şeffaf, nem ve yağ durumu dengeli, pürüzsüz cilttir. Bu kişiler krem yada süt tarzı temizleyici, alkol oranı normal olan tonik, hafif bir nemlendirici krem tercih etmelidir. Kuru cilt görünümü mat, yağ salgısı normalin altında, nem oranı çok düşük, gözenekleri kapalı olan cilttir.
Kuru ciltli kişiler krem yada süt tipi temizleyici, alkolsüz tonik ve yoğun yağ içeren nemlendirici krem kullanmalıdır. Karma cilt T bölgesi yağlı, yanaklar ve göz çevresi kuru, nemsiz, yağlı kısımlarda gözeneklerin açık olduğu cilt çeşididir. Bu cilt yapısına sahip kişiler süt yada jel tarzı temizleyici, alkol oranı düşük olan tonik, cildin ihtiyacına uygun nemlendirici krem kullanmalıdır. Yağlı cilt yağ oranının fazla, gözeneklerin geniş olduğu cilt olup; bu cilde sahip kişiler cildin yağ oranını azaltan jel tipi temizleyiciler ile ciltlerini temizlemeli, alkol oranı yüksek olan tonikler ile yağlarını kontrol altına almalı, çok hafif nemlendiriciler ve sıkılaştırıcı maskeler ile rutin bakımlarını yapmalıdırlar. Her cilt tipine sahip kişiler mutlaka güneş koruyucu krem kullanmalıdır.
Göz çevresi yüzün diğer bölgelerine göre daha ince ve hassas bir yapıya sahiptir. Bu yüzden göz çevresine kullanılacak ürünler ayrı olmalı, diğer bölgelere sürülen ürünler buraya kullanılmamalıdır.
ÜRÜNÜN RENK, KOKU VE AKIŞKANLIĞINA BAKILMALI
Öncelikli ürünlerin son kullanma tarihine dikkat edilmelidir. Son kullanma tarihi geçmiş olan ürünler alınmamalıdır. Bazı kozmetik ürünlerin üzerinde son kullanma tarihi yazmayabilir. Üzerinde son kullanma tarihi yazmayan kozmetik ürün alındığında ürünün renk, koku ve akışkanlığına bakılmalıdır. Renk değişikliği, doku değişikliği olan ürünler mutlaka atılmalıdır.
Kişi kozmetik ürünün içeriğinde yer alan bir maddeye geçmişte alerjik reaksiyon gösterdiyse yeni alacağı kozmetik üründe o maddenin olup olmadığını araştırmalıdır. Etiket bilgine baktığında üründe alerjiye neden olan madde yer alıyorsa o ürünü almamalıdır.
KOZMETİK ÜRÜNLERİN SAKLANMASINDAKİ PÜF NOKTALAR...
Kozmetik ürünlerin güneş görmeyen, nemsiz, serin ortamda saklanmasına dikkat edilmelidir. Ultraviyole ışınları kozmetiklere zarar verir. Güneş etkisi ile parfümler aromalarını kaybeder, kremler parçalara bölünür. Nemli ortamda kozmetiklerin saklanması için uygun ortam değildir. Nemli ortamda bakteriler daha çabuk ürer, banyo kozmetik ürünleri saklanması için uygun bir yer değildir. Ürünün kapağı kapalı olmalıdır.
BU MADDELERE DİKKAT!
Kullanılan cilt bakım ürünlerinde bulunan bazı kimyasallar sağlığımız üzerinde olumsuz etkiye sahiptir. Paraben, SLS(Sodyum Lauryl Sülfat), Dioksan, Triklorasan, Oxybenzone, D&C kırmızı pigmentler (renklendiriciler) bunlar arasında en önemlileridir.
Parabenlerin küf ve bakteri oluşumunu engelleyici özelliği vardır. Kozmetik ürünlerde kullanım süresini arttırdığından tercih edilirler. Vücutta östrojen benzeri etki yaptıkları ve alerjik reaksiyonlara da neden oldukları kabul edilmektedir.
SLS köpük oluşturan, yağlanmayı azaltan, kıvam vermek amacı ile kullanılan bir maddedir. Ciltte kaşıntı, tahriş ve alerjik döküntülere neden olabilir.
Dioksan köpürme özelliğine sahip bir maddedir. Şampuan, deterjanlar ve duş jellerinin içerisinde bu özelliklerinden dolayı yer alır. Uzun dönemde kanserojen etki gösterebilir.
D&C kırmızı pigmentler göz farı, yüz pudrası, ruj ve dudak koruyucu gibi maddelerin içeriğinde yer alır. Ağır metalleri biriktirici etkisi vardır. Oxybenzone güneş kremlerini içeriğinde bulunur. Östrojen hormonunu taklit edici özelliği olduğundan uzun dönemde kanserojen etkiye sebep olabilir.
Triklosan antibakteriyel etkiye sahip olan bir maddedir, vücutta bulunan zararlı bakterileri öldürürken yararlı bakterilere de zarar verir. Tiroid hormonları de üzerinde olumsuz etkiye neden olabilir.
Kozmetik ürünlerde bulunan bu maddelerin bahsedilen yan etkilere neden olduğu bilimsel olarak kesinleşmemiştir. Uzun dönemde takiplerin yapılması, hastalarda gelen geri dönüşlerin değerlendirilmesi ile olay netlik kazanacaktır.
