Çeşme yıllarca sadece İzmirlinin değil, İstanbullunun da hafta sonu kaçtığı tatil lokasyonlarındandı. Malum ekonomi, benzin fiyatları derken hafta sonu kaçamağı fazla 'tuzlu' kaçınca, alternatif rotalar aramak şart oldu! Bir insan ne arar kısa bir tatil molasından? Deniz, güneş, şezlong ve akşamına da günü harika bir masada batırma, üstüne bir de güzel bir mekanda dans etme... Bu ortam sağlanınca Kınalıada olur sana Çeşme...
İşte tam da böyle bir yaz geçiyor Kınalıada'da... Bostancı ya da Kabataş'tan bir vapura atlıyorsunuz. Yarım saat sonra şahane bir ortamdasınız. İstanbul'da trafik varmış, plazalarda stres tavan yapmış, bu yaz sıcağında şehir çok kalabalıkmış hepsi karşı tarafta kaldı... Çünkü Kınalıada'dasınız... Burası için yerlileri plaj adası diyor. Adanın yeşili az ama sahili boydan boya plaj... 30 liraya şezlong kiralamak da mümkün 200 liraya Çeşme'nin ünlü beach cluplarını aratmayacak bir yerde denize girmek de... Denize sıfır masa koydurup günü de batırabilirsiniz, serin bir çınar altında akşam keyfi de yapabilirsiniz...
Hepsini tek tek anlatacağım... Vapurdan indiğiniz an, sizi adanın tamamını gezebileceğiniz shutlle'lar karşılıyor. Yürüyerek yarım saatte gezedebilirsiniz, 26 liraya shuttle'la tam tur da atabilirsiniz.
ZARİF BİR KAFEDE MOLA
Adaya iner inmez turist gibi gezmek istemiyorum derseniz, Ömer Usta'dan bir dondurma yiyip, Bahar pastanesinde bir Türk kahvesiyle gelen geçeni izlemek de bir seçenek.
Ama ben klasikten uzak biriyim. Farklı bir şeyler bulayım diye dolayırken 2 Kapı isimli bir cafe dikkatimi çekti. Küçük Fransız kafeleri gibi bu mekan, harika dekore edilmiş, insanı başka diyarlara götüren bir şıklıkta. Öğrencilerin der çalıştığı, tezgahın arkasında iki kız kardeşin tamamen kendi elleriyle yaptığı harika kekler ve kahvelerin olduğu bir yer. Ümit Dülger ve Ferah Kaçar isimli iki kardeşle, bir yandan soğuk kahve içerek sohbet ettim. Vefat eden ressam abilerdi Sinan Dülger'in resimlerine bakarken, adalı bu iki kadının hikayesini dinledim.
Babaları da esnaf olan iki kardeş, adaya olan sevgileri, tutkuları, burada küçük ama sevdikleri tarzda hizmet verecekleri bir yerin hayaliyle kurmuşlar 2 Kapı'yı... O kadar zarif bir yer ki, adaya giderseniz mutlaka sohbete uğrayın.
ADA PAZARI
Salı adada önemli bir gün. Pazar kuruluyor çünkü. Biraz dolaşıyorum pazarın içinde, fiyatlar İstanbulla aynı, tüm Adalılar pazar çantalarıyla burada. Küçük çocuklar, evde ne buldularsa tezgah kurmuşlar, pazarcılık oynuyorlar. Çocukluğumu hatırlıyorum... Sokaklarda dolaşmaya başlıyorum, küçük bir turist kafilesine denk geliyorum. Birkaç fotoğraf çektirdikten sonra ayrılıyor çoğu. Avrupalı gezgin turistler keşfetmiş Kınalıada'yı çoktan, onlar da burada epey vakit geçiriyor.
İSTANBUL'DA OLDUĞUMA KİM İNANIR!
Gelelim yazının başında sizlere sunduğum, deniz güneş şezlong vaadime... Vapur iskelesinin iki yanında da halk plajı tadında yerler var. Şezlong 30 lira, manzara Kartal gökdelenleri...
Bu beni pek açmadı açıkçası, İstanbul'u unutmak isterken, İstanbul manzarasıyla güneşlenmek bana pek cazip gelmedi. Arka tarafları merak ediyorum. Özellikle bir mekanı... Noya Beach.
Haziran'da Gülşen konseri, üstüne Isle of The Beach Festivali derken, İstanbul sosyetesinin ve gençlerin akın akın geldiği bir yer burası. Hafta sonu partileri, dünya mutfağı sunan restoranı, sahiline yanaşan lüks tekneler Noya'yı bu yılın, İstanbul'un en cazibeli plajı yaptı bile.
Haliyle aklım orada. Sahilde beach'in kendisine ait tekneleri buluyorum ve İstanbul'dan uzak, Yassıada manzaralı, Ayazma koyundaki plaja yerleşiyorum. Şu dakikadan itibaren İstanbul'da olduğuma kimseyi inandırmam mümkün değil. Müzik, yemekler, ortam beni bir anda Çeşme'ye Bodrum'a ışınlıyor.
Plaja giriş hafta içi 200, hafta sonu 300 lira... Mönüdeki rakamlar uçuk değil. Deniz şaşırtıcı biçimde güzel. Şöyle ki; "İstanbul'da denize mi girilir?" diyen ben, üç kez denize girdim...
Noya Beach'in ortaklarından Yılmaz Budak bir işadamı. Burayı yaparken tek bir ağacı kesmeden, doğal dokusuna zarar vermeden, adaya yakışır bir mekan yaratma derdine düştük diyor. Adadaki otel ihtiyacını da gören Budak, bir köşk satın almış, burayı da butik bir otele çevirmiş.
Onun da adı Noya...
Adada birkaç tane daha beach clup var, biri Noya'nın hemen yanındaki Ülker, diğeri de Teos... Şık bir yerde denize gireyim derseniz seçenek var yani...
ESKİNİN MEHTAP GAZİNOSU ARTIK PİROTİ
Soluklanmak için Piroti isimli vapur iskelesi karşısındaki kafeye oturuyorum. Kafe doğma büyüme Adalı, muhtar Erdal Aydın Bey'e ait... 2015'te eski Mehtap Gazinosu'nun olduğu yeri alıp, Piroti isimli harika bir mekana çevirmiş. "Müdavimleri vardır Kınalıada'nın... Ermeni damak tadı diye bir şey vardır, her şeyi kolay kolay beğendiremezsiniz."
Adanın merkezinde yemek yiyecekseniz üç adres var zaten; Piroti, Çınaraltı Kuyu Restoran ve Jash... Cihangir'de de şubesi olan Jash en meşhuru... Kınalıada'ya bir önceki gelişimde burada yemek yediğim için, bu akşam farklı bir yeri denemek istiyorum...
TURİSTLER İÇİN DİPNOTLAR
Adaya gelince İkiz Sirakyan Evleri'ni görebilirsiniz. 1900'lü yılların başına ait bu zarif yapıları, ticaretle uğraşan Sirakyan Ailesi inşa ettirmiş. Mimarı Avedisyan Kalfa.
Manzara izlemek isterseniz 115 metre rakımdaki Çınar Tepesi'ni, ondan 5 metre daha aşağıda kalan Teşrifiye Tepesi'ni ve 93 metrelik Manastır Tepesi'ni tercih edebilirsiniz.
Prens Adaları içindeki tek Ortodoks Ermeni Kilisesi beyaz badanalı bir yapı. Adı Surp Krikor Lusavoriç. Temeli 1854 yılında atılmış.
Kınalıada tarihten birçok ismin de ebedi istirahatgahı. Aralarında İmparator 5. Leon, İmparator 1. Mikael Rhangabe ve ünlü Diyojen (Romanos Diagenes) de var. Diyojen'in ölünce adaya defnedildiği söyleniyor.