Dünyada yaklaşık 300 milyondan fazla kalp hastası olduğunu ve 2 milyardan fazla kişinin ise kalp hastalığı riski taşıdığını ifade eden Prof. Dr. Olcay Özveren, risk faktörleri ve tedavi yöntemlerine ilişkin açıklamalarda bulundu. Türkiye'deki istatistiklerin dünyadaki verilerle paralellik gösterdiğini söyleyen Prof. Dr. Özveren, "Dünyada ve Türkiye'de tüm yaşam kayıplarının yaklaşık yüzde 33'ünün kardiyovasküler hastalıklar kökenli olduğunu biliyoruz. Obezite, sedanter yaşam tarzı, sigara kullanımı, ailesinde kalp hastalığı hikayesi, diyabet varlığı kalp krizi risk faktörleri arasında yer alıyor. Kalp krizinden korunmak değiştirilebilir risk faktörlerini elemine etmek gerekiyor" uyarısında bulundu.
Özellikle risk faktörlerine sahip kişilerin bu konuda daha dikkatli olmaları gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Özveren, "Bu grupta yer alan kişilerde bazı görüntüleme yöntemleriyle kalp krizi riskini önceden belirlemenin mümkün olduğunun bu sayede olası krizlerin de önün geçmek mümkün olabiliyor" ifadesini kullandı.
"TEK BAŞINA SİGARANIN BIRAKILMASI, RİSKİ YÜZDE 36'YA VARAN ORANDA AZALTIYOR"
Sigara kullanımının kalp krizi risk faktörleri arasında büyük bir yeri olduğunu belirten Prof. Dr. Olcay Özveren, "Tek başına sigaranın bırakılması bile kalp krizi riskini yüzde 36'ya varan oranda azaltıyor. Yüksek kolesterol düzeyleri kalp krizi ve kalp damar hastalıkları riskini artıyor. Bunun tedavi edilmesi ve kolesterol düzeylerinin düşürülmesi de tek başına kalp krizi riskini azaltan faktörlerden bir tanesi. Diyabet varsa diyabet regülasyonu çok önemli. Yüksek kan şekeri, damar duvarında aterom plağının oluşmasına neden olur. Bu da kalp krizine giden yolda en belirgin durumlardan bir tanesidir. Bu durumun regüle edilmesi, kalp krizi riskini azaltan faktörler arasında yer alıyor. Egzersiz, kalp sağlığı açısından önem teşkil ediyor. Günlük 10-13 bin adım ya da 5 kilometre saat hızda günlük egzersiz yapılması da kalp krizi riskini azaltıyor" diye konuştu.
"10 BİN ADIM EFSANE DEĞİL"
10 bin adımın bir efsane olmadığını söyleyen Prof. Dr. Özveren, "Yeni yapılan çalışmalarda bunun bir efsane olmadığı teyit edildi. Bir değer vermek gerekirse 5.2 kilometre saat hızla yapılan egzersizler, kalp damar hastalıkları ve kalp krizine giden yolda risk faktörlerini azaltıyor" dedi.
"KAS KÜTLESİNİ ARTIRMAYA YÖNELİK YOĞUN EGZERSİZLER KALP KRİZİ RİSKİNİ ARTIRIYOR"
Yoğun egzersizin kalp krizine gidişatı artırdığını ifade eden Prof. Dr. Olcay Özveren, "Kalp krizi dediğimiz aslında kalp damarının tıkanmasıyla ortaya çıkan bir durum. Özellikle genç sporcularda yaşadığımız ani ölümlerle sonuçlanan durumlar, kalp damar hastalıkları dışındaki hastalık gruplarından kaynaklanıyor. Birtakım ritim problemleri veya kalp kasının kalınlaşmasıyla seyreden hipertrofik kardiyomiyopati dediğimiz hastalık kökenli oluyor. Dengeli beslenme ve düzenli egzersiz bu anlamda önem arz ediyor. Özellikle izotonik egzersizleri bu anlamda tavsiye ediyoruz. Yani kalp kasını kalınlaştırmaya yönelik değil de kas uzunluğunu artırmaya yönelik egzersizlerin yapılması gerekiyor. Bunlar; yüzme, koşu, hızlı yürüme, bisiklet sürme gibi egzersizler. Bu tür egzersizlerin kalp krizi riskini engellediğini biliyoruz. Ama ağırlık kaldırmayla yapılan kas kütlesini artırmaya yönelik egzersizler, kan basıncını yükseltiyor ve kalp krizine gidişatı artırıyor. Yapılan çalışmalarda bunları gözlemliyoruz" dedi.
"HER YAŞTA GÖRÜLEBİLİR"
Kalp krizinin her yaşta görülebileceğini söyleyen Prof. Dr. Özveren, "18-75 yaş aralığında biz bunu daha çok görüyoruz. Genç popülasyonda kalp krizi vakalarını sıklıkla görmemizin nedenlerinden bir tanesi fast food kültürünün yaygınlaşması. İkincisi sigara ve tütün mamullerinin kullanımının artması. Son zamanlarda ise kovid enfeksiyonları da pıhtılaşma faktörlerini etkiledi. Bu durum da kalp krizi riskini ve kovide bağlı ölümlerdeki kalp krizi kökenli ölümlerin artmasına sebep oldu" ifadelerini kullandı.
"SESSİZ BİR ŞEKİLDE KALP KRİZİ GEÇİRİLEBİLİR"
Kalp krizi belirtilerinin geniş bir spektrumdan oluştuğunu ifade eden Prof. Dr. Olcay Özveren, "Bir tarafta ani ölüm dediğimiz durumla karşılaşıyoruz bir tarafta ise hasta aslında sessiz bir şekilde kalp krizi geçirebilir. Özellikle diyabetik hastalar ve ileri yaş gruplarında daha sık rastlanıyor. Bu tür hasta gruplarında kalp damarı tıkanabiliyor ama kişi bunu fark etmeyebiliyor. Farklı nedenlerle hekime başvurduğunda birtakım görüntüleme yöntemleri veya fizik muayene ile bu durumu saptayabiliyoruz" diye konuştu.
GÖĞÜSE, SIRTA, KOLLARA, OMUZLARA VE ÇENEYE YAYILAN AĞRILARA DİKKAT
Hastalarda en sık göğüs ağrısı belirtisiyle karşılaştıklarını söyleyen Prof. Dr. Özveren, şöyle devam etti:
"Çene ile göbek arasındaki herhangi bir yerdeki ağrı kalp krizi buluntusu olabilir. Bunu biz tanımlarken daha çok göğüs ön duvarında, sırta, kollara, omuzlara, çeneye, mide ve yemek borusu bölgesine yayılan ve yansıyan ağrılar ile saptıyoruz. En az 5 dakika kadar sürer. Çoğunlukla eforla artar, istirahatle geçer. Eğer böyle bir klinik bulgu varsa en yakın hekime başvurulmasında fayda var."
"YAPILMASI GEREKEN EN TEMEL ŞEY SAKİN KALMAK"
"Kalp krizi durumuyla karşılaştığınızda yapılması gereken en temel şey sakin kalmaktır" diyen Prof. Dr. Olcay Özveren, "Çünkü stres, heyecan ve korku durumunda kalp hızlanıyor ve iş yükü artıyor. Bu anlamda kişiyi sakinleştirmek ve 112'ye başvurup ambulans çağırarak krizi yönetmek gerekiyor. Öte yandan elinizin altında bir aspirin var ise 300 miligram olacak şekilde hastaya uygulanabilir. Hastayı yatırıp ayaklarını kaldırmak veya öksürtme gibi manevraların bir karşılığı yok" şeklinde konuştu.
"KİŞİ BİR KEZ KALP KRİZİ GEÇİRDİYSE TEKRARLAMA İHTİMALİ ARTIYOR"
İlk kez kalp krizi geçiren bir kişinin, seyreden 10 yıl içinde çok yüksek risk grubu içinde yer aldığını belirten Prof. Dr. Özveren, "Kalp krizi geçirdikten sonra tekrarlayan kalp krizi riski artıyor. İkinci veya üçüncü kalp krizi riskiyle karşılaşma ihtimali bu anlamda artıyor. Bir kez kalp krizi geçirdiyseniz veya kalp damarınızın tıkalı olduğu tespit edildiyse çok yüksek riskli grupta yer alıyorsunuz. Seyreden 10 yılda tekrar kalp krizi geçirme oranı neredeyse yüzde 30'lara varan oranda artabiliyor. Yani kalp krizi geçirmiş 10 hastadan 3'ünün 10 yıl içinde tekrar kalp krizi geçirme riski artıyor. Bunu önlemek için mevcut risk faktörlerini tedavi ederek minimize ediyoruz, tamamen ortadan kaldırmak mümkün olmayabiliyor. Risk faktörlerini modifiye edip tedavi ederseniz kalp krizi geçirme oranı oldukça azalıyor" ifadelerini kullandı.
SOĞUK HAVALAR VE SABAHA KARŞI SAATLERE DİKKAT
Soğuk havalar ve sabaha karşı saatlere karşı da uyaran Prof. Dr. Özveren, "Çalışmalarda ve klinik pratiklerde kış aylarında havanın soğumasıyla beraber özellikle vazospazm dediğimiz damarın büzüşme oranının arttığını görüyoruz. Bu da göğüs ağrısı semptomlarının oluşmasına ve haliyle kalp krizi riskinin artmasına neden oluyor. Hepimizin vücudunun bir sirkadiyen ritmi var. Sabaha karşı bu sirkadiyen ritimde nörohormanal dengenin değişmesinden dolayı kalp krizi riski daha da artıyor" dedi.
"STRES, EN ÖNEMLİ RİSK FAKTÖRLERİNDEN BİRİ"
"Tek başına stres bile kalp krizine giden yolda minör risk faktörüdür" diyen Özveren, "Yoğun stres hem hormonal dengeyle alakalı sorunlar yaratabiliyor hem kalp hızının artmasına sebep olabiliyor hem de koroner damarlardaki vazomotor yanıtın değişmesine sebep oluyor. Dolayısıyla stres, kalp krizine giden yolda en önemli risk faktörlerinden biri" diye konuştu.
"KALP KRİZİ BAŞKA HASTALIKLARA DA YOL AÇABİLİYOR"
Kalp krizinin kalple ilgili diğer hastalıklara da yol açabildiğini söyleyen Prof. Dr. Özveren, "Örneğin kalbin ön yüzüyle ilgili geçirilen kalp krizi ve kalp damar tıkanıklığı, ilerleyen dönemde tedavi edilmezse kalp yetersizliğine de sebep olabilir. Kalp krizi aynı zamanda kalp kapak hastalıklarının bir kısmının da sebeplerinden bir tanesi" ifadelerini kullandı.
"KALP KRİZİ RİSKİNİ ÖNCEDEN BELİRLEYEBİLİYORUZ"
Kalp krizi risklerini belirlemeye yönelik uygulanan girişimlerden de söz eden Özveren, şu bilgileri paylaştı:
"Teknolojinin gelişmesiyle görüntüleme yöntemlerinin daha kolay ulaşılabilir ve ucuz hale gelmesiyle beraber kalp krizi riskini önceden belirleyebiliyoruz. Özellikle tomografik anjiyografinin çok fazla kullanılmasıyla beraber damar hastalığının varlığı, neredeyse yüzde 100'e varan doğruluk oranlarıyla tespit edilebiliyor. Tabi bu da bizim kalp krizi riskini belirleyip önlememizde fayda sağlıyor. Tabi görüntüleme yöntemlerinin komplikasyon ve yan etki durumları da var. Radyasyon kullanılarak yapılan görüntüleme yöntemleri olduğu için herkese yapmıyoruz. Hastaları risk faktörlerine göre seçiyoruz. Örneğin diyabetik atipik göğüs ağrısı olanlar, yoğun sigara içenler, ailesinde hastalık geçmişi olanlar, 65 yaş altında kişiler gibi. Yaş önemli bir faktör. Çünkü 65 yaşın üzerinde özellikle koroner damarlarda kireçlenme fazla görüyoruz. Kalp damarındaki kireçlenme, tanı koymamızı zorlaştırıyor. Bu durumdaki kişilerde de nükleer tıp yöntemleri veya ilaçlı ekokardiyografik yöntemler veya kardiyak MR gibi yöntemler kullanılıyor. Son dönemlerde dünyadaki sağlık kılavuzlarında risk faktörleri bulunan kişilere yapılması yönünde gelişmeler yaşandığını da biliyoruz."
"RİSK FAKTÖRLERİNİ BELİRLEMEDE YAPAY ZEKA GÜNDEMDE"
Risk faktörlerini belirlemede yapay zekanın da gündemde olduğunu söyleyen Prof. Dr. Olcay Özveren, "Önümüzdeki 10 yıl içinde görüntüleme yöntemlerinin içerisinde yapay zekayı sıklıkla kullanabiliriz. Ama şimdi yapay zekayı kullanan donanımlı elektrokardiyografik yöntemler var. Bunlar da kalp krizi ve kalp damar tıkanıklığı riskini belirlemede kullanılıyor. Önümüzdeki süreçte yapay zekanın bu anlamda kullanımıyla çok sık karşılaşacağız" dedi.