Prof. Dr. Nurettin Yiyit, koronavirüsün yeni mutasyonla kendisini yok edip etmeyeceğine ilişkin şöyle konuştu; "Pandeminin başından beri bu ihtimal hep var. Koronavirüs daha önce SARS VE MERS gibi salgınlara neden oldu. Peki, bu salgınlar nasıl yok oldu? Bu salgınlar, iyi yöndeki bir mutasyonla yok oldu. Bu mutasyon, hastalık yapmayan ancak çoğalan bir özellik kazandı ve bu sayede kendi kendisini bitirmiş oldu. Bir mutasyon çoğalma gücü olan, ancak hastalık yapma gücü olmayan bir özellik çıkarırsa koronavirüsün yok olmasına vesile olabilir. Olmazsa ne olur? Mutasyon kötü yönde gidebilir ve öldürücülüğü artabilir. Bunu zamanla göreceğiz. Bilmemiz gereken şu; maske ve mesafe tüm virüs varyantlarına karşı etkilidir." dedi.
AŞI VARYANTLARA KARŞI ETKİLİ DEĞİLSE NE OLACAK?
Prof. Dr. Nurettin Yiyit, "Aşının şu ana kadar çıkan varyantlara karşı etkili olduğunu biliyoruz. Bu varyantta da etkili olduğunu ümit ediyoruz. "Değilse ne olacak?" sorusuna cevap olarak ise nasıl virüs mutasyonla değişiyorsa hatırlatma dozlarını da bu yeni çıkan virüsü kapsayacak şekilde güncellemek gerekebilir. Nasıl grip aşısında her yıl o yıl hastalık yapan virüsü de işin içine katarak güncelleme yapıyorsak bunda da aynı yöntem izlenebilir. Bir de şu var; virüs sürekli mutasyona uğruyor ama "yeni çıkan virüs hakim olacak mı olmayacak mı?" Alman bilim insanları omicronun covid-19'u yok edecek bir mutasyon olduğunu söylüyorlar. Biz de bu sorunun cevabını hep birlikte umutla yaşayıp göreceğiz. Bu ihtimal bilim insanlarının gündeminde...
HATIRLATMA DOZU OLMAYAN KİŞİLERİ NELER BEKLİYOR?
Hatırlatma dozunun önemine değinen Prof. Dr. Nurettin Yiyit, açıklamalarını şöyle sürdürdü; "Öncelikle aşı aslında basit bir tabirle hastalığın bir küçük kopyası. Covid-19 ve benzeri gribal enfeksiyonları geçirdikten sonra belirli düzeyde bir koruyuculuk oluşuyor. Bu koruyuculuk belli bir süre ilerliyor. Zaman geçtikten sonra bağışıklığımızda bu koruyuculuk ortadan kalkıyor ve yine hasta oluyoruz. İşte aşı olduğumuzda da biz vücudumuzu hastalığı geçirdiğimize ikna ediyoruz. Vücudumuzda hastalığı geçirmişçesine bir bağışıklık oluşuyor ve bu bağışıklık, bizi belli bir süre boyunca koruyor, sonra tekrar düşüyor. Bizim de bu koruyuculuğu tekrar alevlendirmeye, yükseltmeye ihtiyacımız var. Bu nedenle hatırlatma dozları yapılıyor. Covid-19 için çıkarılan aşılar, hep iki doz olarak üretildi. Bu iki doz bizi belli bir süre korudu. Fakat ne kadar koruyacağını bilmiyorduk. Zaman geçtikçe şunu gördük; Sinovac, 3 ay boyunca antikorları iyi düzeyde tutuyor. İkinci aşısından sonra 3 ay geçenlere koruyuculuğu düştüğü için tekrar aşınızı olun önerimiz başladı. Biontech için tecrübemiz yoktu fakat, daha önce bunu yaşamış ülkelerde gördüğümüz kadarıyla 5- 6 aydan sonra Biontech'in de koruyuculuk düzeyi düşüyor. Bu nedenle 6 aydan sonra bir hatırlatma dozunu öneriyoruz."
"HEM AŞI OLDU HEM HASTA OLDU" BAKIŞ AÇISI YANLIŞ
Hatırlatma dozu iki dozla korunma sürecini uzatmamızı sağlar diyen Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Nurettin Yiyit, şöyle konuştu; "Hatırlatma dozu koruyuculuğu uzamak, "hem aşı oldu hem hasta oldu" gibi yanlış bir bakış açısını önleme açısından önemli. Bu nedenle hatırlatma dozlarını olmak lazım.
AŞI OLMAYAN HAMİLELERİN YOĞUN BAKIMA GİRME ORANLARI NEDEN ARTTI?
"Omicron varyantı ile birlikte hamileler ve çocuklar da önem arz ediyor. Aşı olmayan hamilelerin yoğun bakıma girme oranları arttı. Aynı şekilde vefat sayıları arttı." diyen Prof. Dr. Nurettin Yiyit, açıklamalarına şu şekilde devam etti; " Her dalganın kendine göre özel dinamikleri oldu. Özellikle son dalga için konuşursak virüsü farklı varyantlarıyla görüyoruz. Pandeminin başında maske konusunda çok ısrarcı değildik. Bu virüsün hava da uzun süreli asılı kaldığını gördük ve bazı şeyleri zaman içerisinde güncelledik. Diğer virüs enfeksiyonlarından tecrübeyle hamile ve çocukların iyi geçirdiğini biliyorduk. Koronavirüste ölüm süreci virüsten kaynaklanmıyor. Virüs sonrası vücutta başlayan reaksiyon sonrası damarlarımızı tahrip etmeye başlıyor ve damarlarımızın için pıhtıyla tıkanıyor. Bu süreç bizi ölüme götürüyor. Hamilelerde de bazı özellikler var bunlar pıhtıya yatkın oluyor. Zaman içerisinde gördük ki hamilelerde bu virüs ağır seyrediyor. Özellikle delta varyantı sonrası gebelerin yoğun bakıma girme ve ölüm oranları arttı. Biz de o yüzden gebelerimize mutlaka aşı olun diyoruz. Çünkü bir gebenin koronavirüs olması aslında iki canı etkiliyor."
YOĞUN BAKIMA GELEN ÇOCUK SAYISI YENİ DALGADA DAHA AZ
Prof. Dr. Nurettin Yiyit, çocuklardaki durumu ise şöyle özetledi; "Çocuklarda ise eski dalgalarda az da olsa MIS-C dediğimiz organ yetmezliği görülebiliyordu. Bu dalga çok az görüldü. Çoğu ayakta geçirdi bu yüzden yoğun bakıma gelen çocuk sayısı az oldu."
SÜRECİMİZ EKG ÇİZGİLERİ GİBİ İNİŞLİ ÇIKIŞLIYDI
Koronavirüsün hayatımıza girdiği dönemlerde pandemi hastanesinin başhekimi olduğunu belirten Prof. Dr. Nurettin Yiyit, zorlu süreci şöyle anlattı; "Bu süreç bizim için çok yorucu geçti. Pandemi hastanesinden öyle dönemler oldu ki bin hastamızın yattığı zamanlar oldu. Aylarca uğraşıp kurtaramadığımız hastalarımız da oldu ama çok uğraşıp sevdiklerine iyi haberini verebildiklerimiz de oldu. Oradaki sürecimiz EKG çizgileri gibi inişli çıkışlıydı. Çok kahrolduğumuz anlar da oldu. Geçtiğimiz hafta yoğun bakımda 38 gün bebeğinden ayrı kalan bir gebemiz oldu. Bebeğine kavuştuğu anı görmek çok güzeldi." dedi.
ŞU AN HAYAT DEVAM EDİYORSA BUNU AŞI OLANLARA BORÇLUYUZ
Omicron varyantı ile ilgili önemli açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Nurettin Yiyit, şu ifadeleri kullandı; "Aşıyla pandemiyi baskılama şansına ulaştık. Aramızda aşı olmayanlar olduğu için virüs kendine çoğalacak alan bulabiliyor. Bu büyük bir tehlike. Aşı olanlar bu sürecin bitirilmesi konusunda bize en büyük destekçi olanlar. Biz şu an Türkiye'de okulları açık tutabiliyorsak, sanat ve spor hayatına hala devam ettirebiliyorsak aşısını olmuş 52 milyon kişiye çok şey borçluyuz. Şu an 25- 30 bin arasında pozitif vakamız var ve sağlık sistemi tıkanmamış durumda. Eğer yüzde 60-65 aşılanmamış olsaydı bütün tedbirlere rağmen hayat kitlenmiş olabilirdi."
ŞU AN ÜLKEMİZDE 30 BİN KİŞİ ORGAN BAĞIŞI BEKLİYOR
Pandemi nedeniyle düşen kan ve organ bağışı durumuyla karşı karşıyayız. Bu süreçle ilgili olarak açıklamalar yapan Prof. Dr. Nurettin Yiyit, "Kişiler, bir sağlık sorunu olduğunda kendileri yaşadığı sürece sorunu anlayabiliyorlar. Fakat biz hep içindeyiz. Birçok insan, pandemi sürecinde birçok konuda kendisini geri çekti. Ama çekmemeleri gereken alanlarda da bu durum ortaya çıktı. Bunlardan biri; kan bağışı, diğeri organ bağışı. Ama şu an ülkemizde 30 bin kişi organ bağışı bekliyor ve eğer bu organlara ulaşamazlarsa hayatlarına veda edecekler. Kan bağışı ise anlık değil sürekli bir ihtiyaç. Ameliyatlar ve kazalar devam ediyor.
"ETKİNLİK DAVETLERİNDE İKİ TANE STAND İSTİYORUM ÇÜNKÜ…"
Prof. Dr. Nurettin Yiyit, "Yenikapı'da illerin tanıtım etkinlikleri oluyor. Geçen haftasonu da Karabüklülerin tanıtım etkinlikleri için davet edildim. Ben de "Gelirim ama sizden iki tane stand istiyorum, birinde aşı diğerinde organ ve kan bağışı masamız olsun dedim." Birçok insan hem memleket hasreti hem kültürü tanımak adına bir araya gelerek bir hareket ortaya çıktı. Orada aşı konusunda tereddütü olan herkes, birebir olarak bana soru sorma fırsatı buldu. Hatta soru-cevap içeren bir söyleşi de yaptık." dedi.
"ORGANLARINIZ TOPRAK OLMASIN, CAN OLSUN"
Organ bağışı konusunda da açıklamalar yapan Prof. Dr. Nurettin Yiyit, sözlerini şöyle sürdürdü; "Kan bağışı ve organ bağışı konusuna dikkat çektik. Bu noktada şunu fark ettik; aslında bizim insanlarımız ne aşıya ne de organ bağışına karşı değiller. Sadece duymak istedikleri lisanda duymaya ihtiyaçları var. İlk baştaki tereddütleri, sorulan soruları cevaplandıktan sonra ortadan kalktığı gibi destekçi olmaya kadar ilerledi. Hemşehrilerimden özellikle benimle fotoğraf çektirmek isteyenlere önce aşılarını sordum, eğer aşılarını yaptırmadılarsa önce sebebini konuştuk sonra organ bağışı yaptın mı diye sorduk ve her organ bağışı yaptıranla biz orada fotoğraf çektirdik. Üstelik organ bağışı kartlarını sosyal medyaya koyup "Organlarınız toprak olmasın, can olsun" diyerek paylaştılar. Biliyorsunuz, etkinlikler 4 gün sürüyor. Özellikle hafta sonu biz 10 ayda aldığımız organ bağışının yarıdan fazlasını alabildik. Bu durum bizi oldukça mutlu etti."
"BU HASTALIĞI MEVSİMSEL BİR HASTALIĞA DÖNÜŞTÜREBİLİRİZ"
"Öncelikle pandemi hayatımızdan çıkacak ve normale döneceğiz. Bu normale dönüş sürecinde anahtar bizim elimizde. Maske ve mesafenin tüm virüslere ve varyantlara karşı etkili olduğunu biliyoruz. Bu defa maske ve mesafeden uzaklaşmamız için biraz zamana ihtiyacımız var. Diğer konuda ise aşının işe yaradığını hepimiz biliyoruz. Yoğun bakımda yatış oranlarına baktığımızda da bunu görebiliyoruz. Aşı bize güvenli bir gelecek vaat ediyor. Bir şekilde biz bu hastalığı mevsimsel bir hastalığa dönüştürebiliriz."
TEK BİR ORGAN BAĞIŞÇISI, 9 KİŞİNİN HAYATINI KURTARABİLİYOR
Organ bağışıyla bir kişinin 9 kişinin hayatını kurtardığını belirten, Prof. Dr. Nurettin Yiyit, "Hala çözülmesi gereken bir durum var. Bizim organ bekleyen çok fazla vatandaşımız bulunuyor ve kan bağışına da kazalar, travmalar nedeniyle her zaman ihtiyacımız var. Bu nedenle herkesin kan ve organ bağışçısı olmasını gerekiyor. Kan; dışarıdan suni şekilde üretilemiyor ve bağış dışında kullanılamıyor. Bu nedenle kan bağışı çok kıymetli. Ayrıca bu dünyadan göçüp giderken geride bırakabileceğimiz tam 9 tane atan kalbe ve 9 tane aileye tarifi olmaz duygular bırakabiliyoruz. Tek bir organ bağışçısı, 9 kişinin hayatını kurtarabiliyor. Toprak olacak o organlar, başka bir bedende can olarak devam ediyor. Ülke olarak bir organ bağışı farkındalığı oluşturmamız gerekiyor. Biz ülke olarak bu alt yapıya sahibiz. Tek sıkıntımız, organ bağışı bulamamak. Ülkemizin sevgi dolu, ilgi dolu hallerinin bu alanda da yansımalarını bekliyoruz."