"Hayatta kalabilmemiz için mutlaka iyoda ihtiyacımız var" diyen Dr. Hasan Hüsnü Eren'in "İyot Giren Eve Doktor Girmez" adlı kitabı iyodun birçok faydasını gözler önüne seriyor.
İşte Dr. Hasan Hüsnü Eren'in açıklamalarından bazı başlıklar:
İYOT, ÇOCUK GELİŞİMİ İÇİN ÇOK ÖNEMLİ
İyot, çocukların zihinsel ve bedensel gelişimi için çok önemli bir mineraldir. Yeryüzünde zekâ geriliğinin en önemli nedeni iyot eksikliğidir. Bu yüzden, gebe kalmış annelerin bebeklerine yeterli düzeyde iyot aktarmaları onların zekâ ve beyinsel gelişimi için önemlidir. Bu nedenle vücudumuz tarafından, annenin çocuğa rahatlıkla iyot aktarabileceği sistemler oluşturulmuştur. İyot eğer yeterli miktarda alınıyorsa, bu sistemler aracılığıyla bebek daha gelişim aşamasındayken anne tarafından iyot verilerek sağlıklı gelişimi sağlanır.
İyodun detoks etkisinden dolayı özellikle gebelerde yüksek doz iyot önermiyoruz çünkü iyot vücuttan toksinleri çözdürür. Gebelik sırasında bu, bebeğe geçebilir. Emzirme sırasında süte geçerek gene bebeğe geçebilir. O nedenle annelerin bebeklerinin iyot ihtiyacını karşılayacak ama toksin çözdürmeyecek dozda iyot almaları çocuklarının zihinsel ve beyinsel gelişimi için önemli katkı sunar. Hamilelik ve hamilelik sonrası bebek bakımı anneler için yorucu bir iştir, enerjilerini tüketir. Bu tükenen enerjiyi iyot geri kazandırır, yani iyot, kadına enerjisini artırmak için de önemli bir katlı sunar.
ZEKA GELİŞİMİNDE İYOTUN ÖNEMİ
İyot eksikliği, zekânın yetersiz işleyişinin önemli bir nedenidir. Yenidoğan çocuklarda, bebeklerin IQ'sunun gelişiminden iyot sorumludur. Otizm salgınına karşı iyodun faydası olabilir mi? Bu sorunun cevabını bulmak için bilimsel araştırmaların yapılıp sonuçlanmasını beklemeden iyodu hayatımıza almanın hiçbir sakıncası olmayacaktır. İyodun gebelik ve emzirme döneminde anne tarafından kullanılması otizm riskini azaltmakta önemli bir katkı sunacaktır.
1992 yılında Arizona Üniversitesi'nde yapılan bir araştırma, 'bir çocuk ne kadar çok florür içerse dişlerinde o kadar çok çürük oluştuğunu' ortaya koyarak şaşırtıcı sonuçlar vermiştir.
Yaklaşık olarak 1,5 milyar kişi (dünya nüfusunun %29'u) iyot yetersizliğinin olduğu riskli bölgelerde yaşamaktadır. DSÖ verilerine göre, ortalama günlük gereksinim olarak kabul edilen 150 mcg iyot (bir toplu iğne başı kadar) yeterince alınamadığı için 740 milyon insanın guatrdan, iyot yetersizliği hastalıklarından etkilendiği belirlenmiştir. Tahminlere göre, her yıl doğan yaklaşık 40 milyon çocuk, annelerinin diyetinde yeterince iyot olmadığından farklı ölçülerde zihinsel gerilik riskiyle karşı karşıyadır. Günlük iyot ihtiyacının DSÖ tavsiyelerinden daha fazla olduğu göz önünde bulundurulduğunda, iyot eksikliğinin görünenden daha büyük bir tehlike oluşturduğu gerçeğiyle yüzleşmek gerekir.
DÜŞÜK İYOT HASTALIKLARA DAVETİYE ÇIKARIYOR
Ülkemizde son yıllarda kadınlarda sıkça karşımıza çıkan meme hastalıklarına göz atalım. Meme dokusu, tıpkı tiroitte olduğu gibi iyot konsantrasyonun oldukça yüksek olduğu dokulardan bir diğeridir. Dolayısıyla iyot eksikliğine oldukça duyarlı olan bu dokular iyotun yokluğunu fırsat bilip brom ve toksik halojenleri bünyesine kaçınılmaz bir biçimde sünger gibi çekeceklerdir. Bu da meme dokusu üzerinde oldukça olumsuz etkiler oluşturacak, fibrokistik meme hastalıklarına ve hatta meme kanserine zemin hazırlayacaktır. Yüksek iyot alımı bu felaket senaryosunu önlemek, riskleri en aza indirmek için hayati bir önem taşır.
"Patentlenen her ürün daha önce olmayan, yeni keşfedilmiş ürün demektir. Daha önce bilinmeyen bir ürün ise bağışıklık sistemimizin de bilmediği bir ürün demektir, yani patentli her ilacı aldığımızda, bağışıklık sistemimiz buna karşı reaksiyon gösterir. Bu da bağışıklık sisteminizin, vücudunuzu iyileştirmesini umarak aldığımız ilaçların tümünü düşman olarak kabul edip ona bir karşı reaksiyon oluşturduğu anlamına gelir. Bağışıklık sistemimizin savaş açtığı bir madde bizi iyileştiriyor olabilir mi? Reçeteli ilaçların bilinen ölümcül yan etkileri, endüstrileşmiş dünyada önde gelen dördüncü ölüm nedenidir ve kalp krizi, kanser ve felçten kaynaklanan ölümlerden sonra gelir.
4 BİN HASTA ÜZERİNDE DENENDİ
İyot, hiçbir hastamın tiroidini durdurmamıştır, aksine, başta tiroit hastalıkları olmak üzere birçok hastalığın tedavisinde etkili bir çözüm olmuştur. İyodun etkileri tiroit ile sınırlı değildir. İyodofobi; bilimsel dayanaktan yoksun, insanları iyottan uzak tutarak hastalık risklerine açık hale getiren saçma bir yaklaşımdır.
Günümüz tıbbının iyodofobik yaklaşımı, dünyadaki iyot eksikliğini ortadan kaldırmanın önündeki en büyük engeldir. Ortodoks tıbbı yaklaşımına göre, basit guatr belirtilerini ortadan kaldıran, tiroid bezinin ihtiyacını karşılayan doz, iyot eksikliğinin giderilmesi için yeterlidir. Günümüzde gelinen nokta, iyotla ilgili yaklaşımda bir paradigma değişikliğinin zorunlu olduğudur.
İyodun vücut için yeterli optimal düzeyde kullanımı engellenmeye devam edilirse birçok kronik hastalığın, kanserlerin, infertilitenin, tiroit hastalıklarının, bilişsel hastalıkların, otoimmün hastalıkların oluşması engellenemeyecek, bu hastalıkların kalıcı tedavileri mümkün olmayacaktır. Ortodoks tıp yaklaşımı ile ortomoleküler tıp yaklaşımının üzerinde en fazla anlaşamadığı molekül iyottur. Durum içinden çıkılmaz ve derin bir karanlık gibi görünüyor. İnancım, iyot hareketinin karanlığa karşı yakılan, doğal sağlığı aydınlatacak bir mum olmasıdır.