Kiki, bu tür kanserlerde esas tutulum bölgelerinin kemik iliği ve lenf bezleri olabildiği gibi, cilt, beyin, kemikler, iç organlar, akciğerler ve testisler gibi hemen tüm doku veya organlardan köken alabildiğini ve bu doku ve organlara yayılım gösterebildiğini kaydetti.
Klinik yakınmaların çok çeşitli olabildiğinin altını çizen Kiki, bazı hematolojik kanserlerde hemen hiçbir yakınma gözlenmezken bazı tip hematolojik kanserlerin, sık enfeksiyon ve ateş, kilo kaybı, gece terlemesi, anormal kanamalar, anemiye bağlı halsizlik, bitkinlik, istirahat esnasında veya eforla gelişen nefes darlığı, beyin tutulumuna bağlı şuur değişiklikleri, kemik tutulumuna bağlı özellikle hareketle artan kemik ağrıları, büyümüş dalağa bağlı karında şişkinlik ve erken doyma gibi çok sayıda belirti ve bulguya neden olabildiğini ifade etti.
"HEMATOLOJİK KANSERLERDE TEDAVİ STRATEJİLERİ DE BÜYÜK ÖLÇÜDE DEĞİŞKENLİK GÖSTERİR"
Prof. Dr. İlhami Kiki, bazı hematolojik kanserlerin tanısında hastadan alınan kanın basitçe mikroskop altında incelenmesi sonucu konulabilirken, bazılarının tanısı biyopsi, akım sitometri ve genetik incelemeler gibi ileri tetkiklerin gerektirdiğine dikkati çekerek şu ifadeleri kullandı:
"Keza alt tip ve prognoz tayini için de bu ileri yöntemlere gereksinim duyulur. Hematolojik kanserlerde tedavi stratejileri de büyük ölçüde değişkenlik gösterir. Bazı tip yavaş seyirli hematolojik kanserlerde özellikle erken evrelerde sadece izlem uygulanırken, hızlı seyirli lenfomalar ve lösemilerde tedavinin çok hızlı ve enerjik olarak uygulanması hayati öneme sahiptir. Gelişen teknolojiye paralel olarak hematolojik kanserlerin gerek oluş mekanizmaları daha iyi anlaşılmakta, gerekse bu hastalıkların genetik özellikleri ve kanserli hücre yapısındaki potansiyel hedefler belirlenebilmekte, sonuç olarak bu hedeflere yönelik tedavilerle başarı şansı artmaktadır. Gelişen tedavi seçenekleri sayesinde lenfoma ve lösemilerde hastalığın tamamen temizlenmesi ve hastanın normal yaşamına dönmesi oldukça yüksek oranda gerçekleştirilmektedir. Bununla birlikte hematolojik kanserlerin bir kısmı konvansiyonel tedavilere dirençli olabilmekte veya zaman içinde direnç kazanabilmektedir."
Bu hastalarda hastalık nüksünün çok önemli bir sorun olduğunu aktaran Kiki, genellikle nüks gelişmiş hastalara yeniden konvansiyonel tedavilerin uygulanmasının başarısızlıkla sonuçlandığını belirtti.
Kiki, "Bu hastalar için kök hücre nakli hayat kurtarıcı olabilmektedir. Öte yandan genetik özellikleri nedeniyle yüksek riskli olduğu belirlenen ve nüks olasılığının yüksek olduğu öngörülen hastalarda nüks beklenmeksizin kök hücre nakli yapılması da önerilmektedir. Hematolojik kanserlerde kök hücre nakli ya şahsın kendi kök hücresi kullanılarak (otolog kök hücre nakli) veya doku grubu tamamen veya kısmen uyumlu sağlıklı bir donörden elde edilen kemik iliği veya kök hücre kullanılarak (allogeneik kök hücre nakli) yapılabilir." açıklamasında bulundu.
Otolog kök hücre nakli daha sık olarak lenfomalar ve multipl miyelom gibi hastalıklarda uygulanırken, allogeneik kök hücre nakli daha çok akut ve kronik lösemilerde uygulandığını kaydeden Kiki, şunları kaydetti:
"Ülkemizde büyük bir çoğunluğu hematolojik kanserlerde olmak üzere her yıl yaklaşık 5 bin civarında kök hücre nakli uygulanmaktadır. Allogeneik kök hücre nakli için en ideal donör doku grubu uygun kardeş olmakla birlikte doku grubu uygun kardeş donörü olmayan hastalara akraba dışı gönüllü donörlerden ve yarı uyumlu akraba donörlerden kök hücre nakli başarıyla gerçekleştirilebilmektedir. Bu alanda hematopoetik kök hücre nakli hematolojik kanserlerin tedavisinde çığır açmış ve daha önce tedavisi imkansız görünen pek çok hastalıkta şifa sağlama potansiyeli olan en önemli seçeneklerden biri olarak uygulanmaktadır."