Alzheimer hastalığının, bilişsel ve davranışsal alanda performans düşüklüğü şikâyetleriyle ortaya çıktığını söyleyen Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Hakan Levent Gül, Alzheimer başlangıcı belirtilerinin genellikle küçük çaplı hafıza sorunları olmakla birlikte son günlerdeki konuşmaların, yaşanan olayların unutulması; kişilerin, nesnelerin ve yerlerin isimlerinin hatırlanamaması gibi bulguları da içerdiğinin altını çizdi.
SEMPTOMLAR, İLK TEŞHİS EDİLDİĞİ DÖNEMDE SIKLIKLA GÖRÜLÜR
Semptomların genellikle hastalığın ilk teşhis edildiği dönemde sıklıkla görüldüğünü ifade eden Prof. Dr. Gül, "Bilinç bulanıklığı, kişinin bulunduğu ortama adapte olmakta zorlanması, kişinin iyi bildiği yerlerde kaybolması, konuşma ve dil becerilerine ilişkin sorunlar, saldırganlık, aile ve arkadaşlarından olağan dışı taleplerde bulunma, çevreye karşı şüphe duyma gibi kişilik bozukluklarının gelişimi, halüsinasyon ve sanrılar, motivasyon ve öz saygı düşüklüğü, kişilerin günlük aktivitelerini yardımsız yapmakta zorluk çekmesi, kişinin hatırlayamadığı olayları inkar etmesi, kaygı ve depresyon gibi semptomlar genellikle hastalığın ilk teşhis edildiği dönemde sıklıkla görülür" diye konuştu.
HASTA, KENDİNİ DAHİ TANIMAKTA GÜÇLÜK ÇEKEBİLİR
Prof. Dr. Gül, "Hastalığın ilerlemesiyle birlikte bu belirtiler şiddetini artırarak hastanın aile bireylerini tanıyamaması, yakın geçmişini tamamen unutması ve kendini dahi tanımakta güçlük çekmesi gibi çok daha ileri boyutlara ulaşır. Bu durumda hastalar genellikle günlük yaşamlarını devam ettirebilmeleri için bir bakıcıya muhtaç hale gelir" ifadelerini kullandı.
ALZHEİMER BULAŞICI DEĞİLDİR
Alzheimer hastalığının, beyin hücrelerinin programlanandan daha erken ölmesinden kaynaklandığını vurgulayan Prof. Dr. Gül, "Yaşla beraber her kişide beyin hücre ölümü olmaktadır ama Alzheimer hastalığında bu süreç çok hızlı ve erken olmaktadır. Hücre ölümüyle birlikte beynin yavaş yavaş büzüşmeye başlar ve küçülür" dedi. Alzheimer hastalığının bulaşıcı bir hastalık olmadığına dikkat çeken Prof. Dr. Gül, nadiren -yaklaşık 100 hastanın 5'inde- genetik formların da olabileceğini sözlerine ekledi.
RİSK FAKTÖRLERİNE DİKKAT EDİLMELİ
Hastalığın nedeni tam olarak bilinmese de bir takım risk yaratan durumların tanımlandığını ifade eden Prof. Dr. Gül, bu faktörleri; yaş -değiştirilemez faktör-, geçmişte depresyon -değiştirilebilir faktör-, kalp krizi, tansiyon yüksekliği, kolestrol yüksekliği gibi damar hastalıkları -değiştirilebilir faktörler-, geçmişte ciddi kafa yaralanmaları, düşük eğitim düzeyi, APOE4 taşıyıcılığı olarak sıraladı.
Alzheimer hastalığının teşhisine yönelik net olarak bilgi verebilen bir ayırıcı tanı testi bulunmadığının altını çizen Prof. Dr. Gül, "Teşhis koymak için en önemlisi hasta yakınlarının vereceği anamnez -öykü- ve bilgilerdir. Standart testler aracılığıyla uygun nöropsikolojik değerlendirme, Bilgisayarlı Beyin Tomografisi (BBT) ya da Beyin Manyetik Rezonans (MR) görüntülemesi, klinik muayene ve laboratuvar incelemeleridir" ifadelerini kullandı.
TÜRKİYE'DE 300 BİN ALZHEİMER HASTASI VAR
Alzheimer hastalığının, 65 yaşın üzerindeki kişilerde yüzde 3-11, 85 yaşın üzerinde ise yüzde 20-47 oranında görülme sıklığına sahip olduğunu belirten Prof. Dr. Gül, "Dünyanın değişik bölgelerinde yapılan çalışmaların sonuçlarına göre, 65 ile 85 yaşları arasında hastalığın görülme sıklığı her 5 yılda iki katına çıkmaktadır. Yaşın ilerlemesi, Alzheimer riskini artıran en önemli etkendir. Günümüzde Türkiye'de 300 bin civarında Alzheimer hastası olduğu düşünülmektedir" diye konuştu.
FİZİKSEL FONKSİYONLAR OLUMSUZ ETKİLENİR
Alzheimer hastalığı ilerledikçe, beyindeki değişiklikler, yutma, denge, bağırsak ve mesane kontrolü gibi fiziksel fonksiyonların etkilendiğini ifaden eden Prof. Dr. Gül, "Bu etkiler; akciğerlere sıvı veya yiyecek solumak -aspirasyon-, zatürre veya diğer enfeksiyonlar, düşme ve kırıklar, yatak yaraları, yetersiz beslenme veya dehidrasyon, idrar yolu ve böbrek problemleri gibi ek sağlık sorunlarına karşı savunmasızlığı artırabilir" dedi.
İLAÇ TEDAVİSİ KESİN ÇARE OLAMAZ
Alzheimer hastalığında kullanılan ilaçların hastalık seyrinde yer alan olumsuz bulgular üzerinde kısmi olumlu etkileri olan ilaçlar olduğunu ifade eden Prof. Dr. Gül, ilaç tedavilerinin hastalık için kesin çare olmadığını ancak ilaç tedavisinin ilerleyici belirtileri yavaşlatmak yönünde faydalı olduğunu sözlerine ekledi.
VİTAMİN C VE E'DEN ZENGİN BESLENME, RİSKİ AZALTABİLİR
Oleik asit, polifenoller, vitamin A, B, C, D ve E, Omega-3 poli-ansature yağ asitleri, mineraller -demir, iyot, çinko gibi- ve aminoasitlerin nöronlardaki oksidatif stresi azalttığı, nöroinflamasyonu ve apopitozisi azaltmanın sağlıklı bir beyin ve sinir sisteminin oluşumuna katkı sağladığını belirten Prof. Dr. Gül, Vitamin C ve E'den zengin beslenmenin Alzheimer hastalığının gelişme riskini azaltabileceğini bildiren bir çalışma olduğunu söyledi.
AKDENİZ TİPİ DİYETLE BESLENİN, EGZERSİZİ ARTIRIN
Prof. Dr. Gül, Alzheimer'a karşı beslenme önerilerini şöyle sıraladı:
"Doymuş ve trans yağ tüketiminin azaltılması, sebze ve meyve tüketiminin artırılması, doğal besin maddelerinden alınan vitamin E tüketiminin artırılması, vitamin B12 alımının artırılması, multi-vitaminler kullanılıyorsa, demir ve bakır gibi ağır metalleri içeren vitamin komplekslerinden kaçınılması, alüminyum içeren ürünlerin ve ilaçların kullanımından kaçınılması ve aerobik egzersizin artırılması önemlidir. Akdeniz tipi diyetle beslenmenin kardiyovasküler ve serebrovasküler hastalık riskini, obeziteyi ve mortaliteyi azalttığına dair kuvvetli veriler mevcuttur. Ancak bu tür beslenme ile bilişsel fonksiyonlar arasındaki pozitif ilişkiye dair yeterli kanıt bulunmamaktadır."