Göğüs Hastalıkları Uzm. Dr. Özgür İnce, uyku apnesinin oksijen için en önemli olan beyin, kalp gibi organlarda tehlikeli durumlar oluşturabileceğini belirtti. Uzm. Dr. Özgür İnce uyku esnasında düzenli şekilde nefes alıp verme fonksiyonlarını engelleyen uyku apnesinin birçok organda sorun yaşatabilmesine karşı bu sıkıntıyı çeken hastaların bir an önce uzman hekimlere başvurmasını söyledi.
"Eğer kişide bir horlama varsa yüzde 80 altında uyku apnesi zaten var olmaktadır"
Uyku apnesi hakkında konuşan Uzm. Dr. Özgür İnce, "Uyku apne sendromu dediğimiz horlamanın eşlik ettiği, horlamanın yanında uykuda nefes durmasının da beraberinde göründüğü bir durumdur. Horlama kozmotik bir problem olup, insanın kendisinin değil yanında olan kişinin çok rahatsızlık duyduğu bir durumdur. Eğer kişide bir horlama varsa yüzde 80 altında uyku apnesi zaten var olmaktadır. Uyku apnesi uykuda belirli bir sürenin üzerinde, 10 saniyenin üzerinde nefesin durmasına denir. Normal bir kişinin nefes alıp verme süresi vardır. Bir nefesi aldığınızda hemen verme süresi başlar. Bizde ikisinin arasındaki geçiş süresinden bahsediyoruz. Yoksa nefes almaya başlamayla vermenin bittiği aradaki 10 saniyeyi rutin şekilde geçebilir" diye konuştu.
"Vücut oksijenle çalışan bir makinedir"
Uzm. Dr. Özgür İnce, "Uykuda zaten tüm metabolizma yavaşlar. Problem bu değildir. Nefes aldıktan sonra o nefesi vermeden 10 saniye geçerse vücuttaki oksijen tükendiğinden dolayı kandaki oksijen oranı düşüyor. Vücut oksijenle çalışan bir makinedir. Oksijen düştüğü zaman öncelikle oksijene en duyarlı olan organlarımız etkileniyor. Başta beyin ve kalp geliyor. Bunlar ilk etkilenmeye başladığında oksijensiz kaldıklarını algılayarak bir takım refleksler yapıyorlar. Örneğin beyin oksijensiz kaldığında dinlenme, nöronlarını temizleme fonksiyonunu askıya alıyor. Uyanıkmış gibi algılıyor ve dinlenme fonksiyonunu durduruyor. Uykuda rüya evreleri bozuluyor. Derin uyku dediğimiz 4 tane uyku evresi vardır. Bu evrelerin kalitesinde ve zamanlarında bozukluklar başlıyor. Bunun haricinde kalpteki oksijensizlik durumu kalbi paniğe sokuyor. Kalbin asıl görevi kan pompalamaktır. Kanı sıkar vücuda gönderir, gevşer ve vücutta geri toplar. Ama kanı göndermekteki amaç başta oksijeni kanla beraber taşımak, yanında da kanın içerisindeki oksijen hariç diğer besin maddelerini oraya göndermektir. Geri toplarken de kirlenmiş kanı yani içinde toksinlerin, istenmeyen atıkların bulunduğu kısmı geri toplayıp ilgili organlara göndererek temizliğini sağlamaktır. Kalp oksijensiz kaldığı zaman ben daha hızlı çalışmalıyım diye algılayarak oksijenin kanda az olduğunu fark ettiği için daha hızlı çalışmasını sağlayarak çarpıntıyı ortaya çıkarıyor. Yani gece uykuda nabzınız düşecekken hasta çarpıntı yaşıyor. Yetmiyor birde o kanın hızlı sirkülasyonunu yapmak için damar içi basıncı yükseltiyor. Halk arasında bu damar içi basınca hipertansiyon diyoruz. Dolayısıyla hastada çok basit bir bağlantıyla uyku apnesi başladıysa bu tarif ettiğimiz nefes durmaları gecede 3-5 kere oluyorsa çok büyük problem değildir. Ama biz yaptığımız uyku apneleri testimizde bunların sayılarına bakıp şiddetine bakıyoruz. Eğer o şiddet belirli bir eşitliğin üzerindeyse o zaman bu dediğim problemler ortaya çıkıyor. Fenotip dediğimiz kişinin öncelikle genel fizik yapısı bizi şüphelendirebilir. Kısa boylu şişman kişilerde bu hastalığı görme ihtimalimiz diğerlerine nazaran biraz daha fazladır. Hareketsiz kişilerde, stresli çalışanlarda biraz daha fazla görünebilmektedir. Kronik kas hastalarımızda çok fazla görünebilmektedir. Dolayısıyla teşhisi için hastayı bir gece uyku laboratuvarımızda yatırıyoruz. Uyku laboratuvarında sadece birkaç tane elektrik sensörü, yani birkaç küçük bant yapıştırıp hastanın kas hareketlerini, uyku evresini, mimiklerini ve oksijen seviyesini ölçüyoruz" şeklinde konuştu.