32 Yaşındaki JC isimli bir kadın, hamilelik sürecinde aldığı kiloları vermek adına ketojenik diyet yapmaya başladı. Ancak emzirirken yaptığı bu diyetin aslında hayatını tehdit ettiğini farkında değildi.
Konuşmasında, görüşünde ve bedensel gücünün giderek azalması şikayetiyle kendini acilde buldu. Hemşireye ne kadar semptomlarını anlatmaya da çalışsa başarılı olamadı. 4 ay önce anne olan JC, geçmiş hayatında ise atletizmle uğraşıyordu. Her zaman atletik bir vücuda sahip olan kadın, hamileliğinde ise 13 kilo aldı. Bebeğini kucağında aldıktan sonra ise hamilelik sürecinde aldığı kiloları vermek için sıkı bir ketojenik diyete başladı. Bu diyetin temelinde ise karbonhidrat alımını tamamen sıfırlayıp sadece protein ve yağ tüketmek bulunuyor. JC, diyetiyle birlikte yaptığı sporla kısa sürede eski formuna kavuşmayı hedefliyordu.
Bebeğinin doğumunun ardından çıktığı sabah koşularında ise bacaklarında hissizlik oluşmaya başladı. Herhangi bir ağrısı veya şikayeti olmasa da bir gün kahvaltı vakti eşi anlamsız şekilde bir şişedeki suyu diğerine doldurup ardından tekrar eski şişeye doldurduğunu gördü. Kahvaltının ardından eşi JC'ye bunu neden yaptığını sorsa da o ana dair bir hatırası bulunmuyordu. Aradan haftalar geçtikçe JC'de nedensiz yere panik ve kaygı duyguları giderek artış göstermeye başlamıştı. Her gün ağlıyor ve geceleri uyku uyuyamıyordu. Diyetini bozup karbonhidrat tüketmek ne kadar iyi hissettirse de bu isteğe de direniyordu. En sonunda bir şeylerin yolunda olmadığını fark etti.
Soluğu doktorda alan JC'ye doğum sonrası depresyon teşhisi kondu. Yakın zamanda doğum yapması, değişen hormonlar ve artan hassasiyet her annede olabilecek şekilde JC'yi de etkilemiş görünüyordu. Ancak bu noktada ortaya farklı bir sorun çıktı. Her gün bebeğini emziren annenin sütünde ortalama olarak günlük 50 gram şeker bulunmaktadır. Ancak hiç şeker almadan yapılan bu ketojenik diyet ciddi problemlere neden olabilir. Her ne kadar protein ve yağlar sütte kullanılmak üzere şekere dönüşebiliyor olsa da bu hızlı bir şekilde gerçekleşmez. JC'nin durumda bu hız ise yeterli olmayabilir. Kan şekeri seviyelerinin aşırı düşmesine neden olan bu durum ise tam da JC'nin başında gelen şey idi. Kan tahlilinde ciddi hipoglisemi yaşadığı ortaya çıkan kadının zihinsel durumunda dahi değişiklikler meydana gelmişti.
Beynin en büyük enerji kaynağı olan şeker, kanda yeterli miktarda bulunmadığında hem zihinsel hem de ruhsal olarak çeşitli bozulmalara neden olabilir. Bu durum doğum sonrası depresyonla birleştiğinde ise tam olarak JC'nin yaşadığı durum ortaya çıkabilir. Hastane ziyaretinin ardından evine gönderilen ve alması gereken ilaçlarla birlikte kızını emzirdiği süre boyunca ketojenik diyet uygulamaması gerektiği söylenen JC, doktorları dinledi.
Ardından ketojenik diyeti bırakan kadın, kısa süre sonra tartıya çıktığında ise 10 kilo daha aldığını gördü. Durumunu sadece ilaçlarla düzeltebileceğini düşünüp kilo artışının üzerinden sıkı ketojenik diyete geri döndü. Bebeğinin de sütten kesilme vakti geldiğini düşünen kadın, birkaç haftalığına kendini çok iyi hissetse de kısa sürede çift görme gibi şikayetleri başladı. Parmaklarında da karıncalanma başlayan JC, eşine bir şeyler söylemek istese de dedikleri anlaşılmıyordu. Eşi şaka yaptığını düşünüp durumun üzerinde durmasa da ardından bebeği buzdolabına koymaya çalışan JC'yi görünce bir şeylerin ters gittiğini anladı. Kahvaltıdan sonra kendine gelen kadın, yine öncesine dair hiçbir şey hatırlamıyordu. Her gün olan bu durum eşini endişelendirmese de gün geçtikçe JC kötüye gitmeye devam ediyordu.
İlerleyen günlerde ise giderek kötüleşen durumuna karşın bir sabah nöbet geçirdi ve kendini acil servisinde buldu. Tekrar aynı belirtileri gösteren ve ardından hipoglisemisinin önceden de kötü olduğu yapılan tahlillerle ortaya çıkan kadına şekerli su içirildi ve kısa sürede kendine geldi. İleri yapılan testlerle böbreklerinde, karaciğerinde ve kalbinde hiçbir sorun olmadığı ortaya çıktı. Tüm değerleri normal görünse de tedbir amaçlı hastanede tutulan JC, ertesi gün yine baygın halde bulundu. Yapılan testlerde tekrar şiddetli hipoglisemi yaşadığı ortaya çıkan kadına tekrar şekerli su verildi. Hafıza kaybı da tekrarlayan kadındaki belirtiler doktorlara çeşitli fikirler verdi. Beyninde şeker eksikliği oluşması ise büyük yıkımlara neden olabilmektedir.
BEYİN VE ŞEKER İLİŞKİSİ
Beyin, vücut ağırlığının %3'ünden azını oluşturmasına karşın şeker tüketiminin %60'ını oluşturur. Normal şartlarda vücudun hipoglisemiyi önlemesi için çeşitli yöntemleri bulunmaktadır. Bu sayede istenmeyen durumların önüne geçilebilir. Glikoz homeostazı olarak da bilinen bu durum, vücuttaki şekerin dengede kalmasını sağlar. Vücuttaki şekerin büyük bir bölümü ise karaciğerde depolanmaktadır. Vücuttaki şeker oranı azaldığında beyin karaciğere biriktirdiği şekeri parçalaması için sinyaller gönderir. Bu sayede şeker seviyeleri sabit kalır. Buna glikojenoliz denir. Ancak karaciğer aynı zamanda protein ve yağlardan da şeker üretebilir. İki durum da kan şekerinin yükselmesi için yeterlidir.
ŞEKER YERİNE KETONLAR
Ancak karaciğer, beyin tarafından kullanılan şekere ek olarak enerji kaynağı olarak kullanılan ketonları üretmektedir. Şeker kadar verimli olmasa da uzun zamandır ketojenik diyet yapan kişilerde tükenen şeker depolarının yerini ketonlar alır. Buna ek olarak emzirme de keton üretiminin artmasına neden olur. Bu durum JC'nin kanında yüksek miktarda keton bulunmasına yol açmaktadır. 72 saat boyunca oruç tutması istenen JC'nin şeker ve keton oranları ise izlenmeye alınmıştır. Ancak 7 saat sonra belirtileri geri döner. Kanında ne şeker ne de keton bulunmadığı için JC tekrar aynı durumu yaşıyordu.
Şeker tüketiminin diğer bölümünde ise kana fazla şeker karıştığında pankreastan salgılanan şeker bulunmaktadır. Genellikle yemek yedikten sonra olan bu durumda insülin vücuttaki hücrelere kandaki şekeri emmelerini söyler. Bu sayede kişinin kanındaki şeker seviyesi tekrar normale döner. Ancak insülin gereğinden fazla yüksek salgılanırsa kan şekeri düşmeye başlar. JC'nin tahlil sonuçlarında ise vücudundaki insülinin normalin 3 katı olduğu ortaya çıkıyor. Vücudunda başka bir sorun görünmediği için son olarak pankreasta bir tümörden şüphelenen doktorlar haklı çıkıyor. Yakın zamanda anne olan JC'nin pankreasında 11 mm çapında bir tümör görülüyor. Oluşan bu tümörün ise aşırı insülin salınımıyla birlikte JC'nin bu semptomları yaşamasına neden olduğu fark ediliyor. Nedeni tam olarak bilinmese de tümörün alınması ve ketojenik diyetini bırakması 32 yaşındaki JC'nin tamamen sağlıklı olmasına olanak tanıyor. Bu nedenle kesinlikle bir uzmana görünmeden, sadece kulaktan dolma bilgilerle yanlış bir diyet seçimi kesinlikle önerilmemektedir. Kilo vermek isteyen kişilerin gerekli kontrollerden geçip ardından bir uzman ile kilo verme sürecine başlaması sağlık açısından oldukça önemlidir.