Erkekler genellikle kadınların karmaşık olduğnu düşünür, fakat gereçket kadınlar oldukça anlaşılır ve net bir yapıya saniptirler. Temel olarak, duygularının anlaşılmasını, sevgi ve ilgi görmeyi arzularlar. Ve dost gibi dertleşebilmeyi.
ÇOK GÜÇLÜ
KENDİLERİNE ÖZGÜDÜRLER TAKLİT ETMEZLER
"Sahte kalabalıkların olacağına kaliteli bir yalnızlığım olsun" derler. Güçlü kadının çevresinde birçok insan var gibi görünür, ama aslında çok az insan vardır. Güçlü kadınlar seçicidirler. Kaliteli ilişkiler yaşamlarında önceliklidir. Onlar için önemli olan, birlikte gülebilecekleri, birlikte ağlayabilecekleri yeri geldiğinde birlikte susabilecekleri, hayatın iniş ve çıkışlarında yanlarında olacak insanlarla zaman geçirmektir.
Yalnızlık, onlar için korkulacak bir şey değildir, hayatın yanlış tarafında olmaktansa yalnız tarafında olmayı tercih ederler.
Onların güven alanına girmek kolay değildir. Herkes giremez; zor insan alır ama aldığı insan da çok uzun yıllar onunla kalır. Onun güven alanına girmenin yolu dürüstlük ve samimiyettir. Bazen canlarını acıtsa bile samimi ve dürüst insanları rol yapan insanlara tercih ederler.
Biriciktirler; kendilerine özgüdürler ve başkalarını taklit etmeyi sevmezler. Taktik yapmayı ise hiç sevmezler. Güçlü kadınlar, kendilerini olduğu gibi kabul etmeyi öğrenmişlerdir ve başkalarının gürültüsünü değil kalplerinin sesini dinlemeyi tercih ederler.
Ve güçlü kadınlar daima "Beni olduğum gibi sev, olmamı istediğim gibi değil" derler.
ORTA GÜÇLÜ
GÜVENMEK SEVMEKTEN ÖNCE GELİR
"Güvenebilmek, sevmekten daha önemlidir. Çünkü sevginin olduğu yerde güven yetişir ama güvenin olmadığı yerde sevgi yetişmez."
Uzak bir ülkede, mutlu ve refah bir yaşam sürdüren bir krallık vardı. Ancak sevilen kralın ölümüyle halk endişeye düştü; çünkü yerine geçecek bekâr prensin evli olması gerekiyordu. Prens, ülkesinin iyiliği için evlenmeye karar verdi, ama kiminle? Bu konuda karar vermek için düşünürken, ülkenin her köşesine bir haber gönderdi.
Prens evlenmek isteyen tüm kızların belirli bir günde sarayda olmalarını ilan etti. Bu haber ülkeyi heyecanlandırdı, herkes prensle evlenme şansının peşindeydi.
Genç kızlar, bu fırsat için hazırlıklara başladılar; elbiseler, ayakkabılar, farklı saç modelleri ve kokulu sabunlarla kendilerini süslediler. Biriktirdikleri paralarını güzelliklerine harcamak için seferber oldular.
Saray hizmetçilerinden birinin kızı, ne zenginlik ne de gösterişli güzellik sahibiydi.
Annesi, prensin ona bakmayacağını, seçmeyeceğini söylüyordu; Annesi, boş umutlara kapılmaması konusunda uyarıyordu, ama genç kızın kalbi prense olan sevgisiyle doluydu ve davete katılmak istiyordu. Annesinin çaresizce ve ümitsizlik içinde başını sallaması üzerine, "Peki," dedi. "Git o halde."
Beklenen gün geldiğinde, ülkenin her yerinden güzel genç kızlar prensin önüne çıkmak üzere saraya akın etti.
Hizmetçi kız da onlar arasındaydı. Prens, tüm adaylara içi tohum dolu keseler dağıttı ve onlardan altı ay içinde en sağlıklı çiçeği yetiştirmelerini istedi. Bu karar herkesi şaşırttı; zira prens hiçbir kızla konuşmamıştı ve şimdi onlardan çiçek yetiştirmelerini bekliyordu. Kızlar, anlam veremedikleri bu isteği yerine getirmeye başladılar.
Hizmetçi kız da bir saksı bulup tohumlarını özenle ekti. Her gün saksının başında bekledi, toprağını suladı, gerekli tüm bakımları yaptı, ancak tohumlar bir türlü filizlenmedi. Gün geçtikçe umutları sönüyor, yüreği daralıyor, kalbi kırılıyordu.
Altı ay sonra, hizmetçi kız, prensin istediği vakitte, kucağında boş saksı ile saray avlusunda bekledi. Diğer kızların saksılarında kırmızı, mor, pembe, sarı, beyaz renklerde çiçekler gür ve bereketli bir şekilde yetişmişti. Ama kendi saksısında hiçbir şey yetişmemişti.
Prens, her bir çiçeği dikkatle inceliyordu.
Diğer kızların yetiştirdiği çiçekleri inceledikten sonra hizmetçi kızın bileğinden hafifçe tuttu.
Saksıyı ona vermesini istedi. Parmağıyla azıcık eşelediğinde verdiği tohumların orada beklemekte olduğunu gördü. Hizmetçi kızı yanına aldı ve avludaki misafirlere seslendi. "Eşimi buldum sevgili misafirlerim, dağılabilirsiniz artık, teşekkür ederim." Bir kargaşa koptu avluda.
Kızlar itiraz ediyorlardı sonuca. "Nasıl olur?" dediler. "Elimizdeki çiçeklere bakın bir de şu kuru toprağa... Siz bizi aldattınız. Yalan söylediniz. Boşuna oyaladınız. Bir de çiçek yetiştirttiniz. Boşu boşuna onca masraf ettik.
O size bir çiçek bile sunmadı"
"Yanılıyorsunuz, bu genç hanım bana dünyanın en değerli çiçeğini sundu sevgili misafirlerim..." dedi prens. "O bana dürüstlük çiçeği getirdi. Sizlere dağıttığım tohumlar sahteydi. Çiçek açmaları imkânsızdı."
Böylece prens, dürüstlüğünden emin olduğu bu genç kızla, ömür boyu süren, mutlu bir evlilik yaptı.
GÜÇLÜ
DOST GİBİ DERTLEŞMEK İSTERLER
Bir kadını mutlu etmek için ne gerekir?
Bir kadını mutlu etmek için onunla dost gibi dertleş, baba gibi koru ve adam gibi sev.
Dost gibi dertleşmek, karşındakini dinlemek anlamına gelir, öğretmenlik yapıp çözüm önerileri sunmak demek değildir.
Kadınlar çoğu zaman sorunlarına çözüm aramak için değil, sadece hislerini paylaşmak, yakınlaşmak, biraz deşarj olmak ve rahatlamak amacıyla da konuşmak ihtiyacı duyar.
Yol haritaları çıkarmak, çözüm önerileri sunmak, tavsiyelerde bulunmak, sürekli sözünü kesip bundan sonra neler yapabileceği hakkında ahkâm kesmek onunla dertleşmiş olmak değildir.
Kadınların yüzde 99'u soruyu sorarken bile aslında ne yapması gerektiğini biliyordur.
Soru sormalarındaki tek amaç, duygusal yakınlık ihtiyacından kaynaklanır. İçini dökmek, dertleşmek istiyordur sadece. İyi bir dinleyici olduğunda, sevdiğin kadının derdine ortaklık etmiş olursun ki bu onu mutlu eder.
Baba Gibi Koru
Tabii ki kadınların sahip çıkılmaya ve korunmaya ihtiyacı yoktur. Kadını baba gibi korumak şefkat göstermektir.
Babalar kızlarını şefkatleriyle korurlar. Kimsenin hayatını tahakküm altına almaya ve yönetmeye hakkın yok. Herkes kendi yaşamından sorumlu...
Kadını baba gibi korumak demek, onu himaye altına alıp güçsüzleştirmek değildir. Ona cömertçe şefkat de sunabilmektir.
Babalar kızlarına fedailik yapmazlar, onları sevgileriyle savunup desteklerler.
Adam Gibi Sev
Adam gibi sevmek güzel de kadın gibi sevmek kötü mü?
Tabii ki hayır... Hatta sevmenin bir cinsiyeti de yoktur. Üstelik cümlenin içinde geçen adam kelimesi bile aslında erkek figürüne işaret etmez. İnsan unsuruna işaret eder.
Birincisi adam kelimesinin sözlük anlamı "insana yakışır biçimde" demek.
Ayrıca adam, âdemden gelir ki âdem de insan demektir.
Âdemoğlu dendiğinde, insanoğlu dendiğini anlamamız da bu yüzdendir.
Mevlana'nın çok sevdiğim bir sözü vardır: "Hayatta her şey olabilirsin ama mühim olan hayatın içinde insan olabilmektir." Adam ol", "İnsan ol" cümlesiyle aynı manaya gelir. Yani adam gibi sev dediğimde elbette ki insana yakışır biçimde sev demek istiyorum.
Birini severken başka kadınlara ilgi duyamazsın. İyisiyle kötüsüyle kendi kadınına bağlı olduğunu unutmamalısın.
Kadınını seviyorsan sorumluluk alacaksın... Ahlak, vicdan ve merhamet sahibi olacaksın.