Konu hakkında konuşan Uzman Klinik Psikolog Berkay Ateş, "Bu tür oyunların popüler olmasının sebebi en başta özellikle çocukların ergenlik döneminde kendilerini ispat etme, akranları ve etrafındaki arkadaşları tarafından onaylanma, en güçlüsünün en iyisinin yapanın kendisi olduğunu gösterme isteğidir. Ergenlikte çocuklar rekabet edebilme konularını çok fazla ciddiye alma yatkınlığına sahipler. Ve bunu kendileri için bir hayat memat meselesi haline getirebiliyorlar. Normalde bizler için çok önemli olmayan, yanımızdaki bir kişinin bizi herhangi bir konuda mağlubiyetle uğratması fikri biz yetişkinler için sorun teşkil etmez. Mağlubiyetle karşı karşıya kaldığımızda veya birilerinin herhangi bir oyunda bizden daha iyi olduğunu gördüğümüzde ve hatta en basit olarak kaybettiğimizde bu kaybetme fikri ve mağlubiyetle yaşamasını biliriz. Biz yetişkinler olarak bununla başa çıkabiliriz. Çünkü bu bizim hayatımızdaki ilk mağlubiyet veya ilk galibiyet olmayacaktır. Bu bir oyundur, biz de bu durumun farkındayızdır. Ancak ergenlik döneminde bu tür oyunların, oyun kisvesi altındaki bu tür aktivitelerin özellikle ergenlik döneminin rekabetçiliğinden ve akran onayının öneminden dolayı farklı bir anlamı olmaktadır. Çocukların gözünde oyunlarda galibiyet elde etmek ve kazanmak önemli bir mesele haline gelerek bu tür oyunların belirli yaş gruplarında popüler olmasına neden olabiliyor." dedi.
Çocukların sosyal mecralardaki bu tip durumlarda risk ayrımı yapamama sebebinin ise gerçek yaşantılarında risk ayrımı yapamamaları ile aynı olduğunu söyleyen Uzm. Psk. Ateş, "Bu yaştaki çocuklar sosyal, sosyokültürel, bilişsel, duygusal ya da benlik açısından veya biyolojik açısından yetişkinler gibi değillerdir. Öyle olmalarını da bekleyemeyiz. Bu noktada çocukların üzerindeki en büyük sınır beyinlerinin yapısından ve biyolojik sistemlerinden geliyor. Risk içeren davranışların yapılmaması için neden-sonuç ilişkisinin doğru kurulması gerekir." dedi.
ÇOCUKLARDA RİSK ALMA EĞİLİMİNİN ASIL NEDENİ
Sözlerine, "Bizim dürtülerimiz ve duygularımızdan sorumlu olan bölge, doğduktan sonra kısa bir süre içerisinde neredeyse tüm kapasitesi ile çalışmaya başlıyor. Yani ergenlik döneminde duygu ve dürtülerden sorumlu olan beyin bölgemiz tam anlamıyla hazır bir şekilde çalışıyor. Bu da yoğun duygu ve dürtülere sahip olmamıza ancak hayatımızda davranışsal olarak bu dürtü ve duyguları yapmamızı engelleyecek bir şeyin olmaması anlamına geliyor. 10-11 yaşlarında gelişmeye başlayan prefrontal korteks bizim doğru neden-sonuç ilişkisi kurabilmemizi, doğru bir şekilde yaptıklarımızın sonuçlarını tartabilmemizi ve bu sayede duygu ve dürtülerimizin önüne geçebilmemizi sağlayan kısımdır. Bu korteks geç gelişmeye başlar ve 25 yaşına gelene kadar son halini almaz. Kısacası 16 yaşındaki bir çocuğun beynindeki duygu ve dürtü merkezi tam anlamı ile çalışırken bunları frenleyebilecek olan bölge henüz gelişimine yeni başlamıştır. Bu nedenle fren mekanizmasını devreye sokamaz, risk ayrımını yapamaz. Ek olarak bilişsel bakımdan kendilerinin başına bir şeyin gelmeyeceğine inanırlar, kendilerinin özel olduğunu ya da evrenin merkezindeki bir aktör veya aktris olduğunu düşünme eğilimleri bulunur." şeklinde devam eden Ateş, "Kendini bir başrol gibi hisseden çocuk, duyduğu kötü sonuçların bile kendi başına gelmeyeceğine inanır. Bu durumun sebebi ise prefrontal korteksin gelişmemesidir. Ancak bu gibi durumlarda bir ebeveynin ya da rol modelin herkesin başına bu tip kötü olayların gelebileceğini, herkesin benzer risklere sahip olduğunu anlatması gerekiyor." dedi.
ERGENLİKTE RİSK ALMA EĞİLİMİ DAHA YÜKSEK
"Aynı oyunu alıp 30'lu yaşlardaki insanlara verirseniz bu bir oyun olarak bile kabul edilmeyecektir ama bu yaşlarda özellikle ergenlik döneminde risk alma yatkınlığının da yüksek olmasından dolayı popüler hale gelebiliyor. Ergenlik döneminde kan daha hızlı akıyor daha fazla risk almanın ve diğerleri tarafından onaylanmanın daha önemli olduğu biliyoruz. Ebeveyn onayı anlamını ve önemini yitirmeye, kaybetmeye başlıyor ve akran onayı daha önemli hale gelmeye başlıyor. Biyolojik olarak ergenlik döneminde henüz beynimizin doğru karar alabilme mekanizmaları gelişmemiştir fakat duygu ve dürtü merkezi gelişmiş olduğu için beynimiz maalesef bu duygu ve dürtülere karşı fren yapabilecek bir mekanizmaya da sahip değildir. Bunun da tabii ki de bir etkisi oluyor. Ergenlik dönemi genelde risk içeren davranışlarla dolu olan bir dönem ve bundan dolayı bu dönemde bu tip aktiviteler maalesef ne yazık ki popüler hale gelebiliyor."
"Ne yazık ki bu yaşlarda söylenilen sözler bir şeyin öğrenilebilmesi için çok fazla etkili olmayabiliyor. Çocuğun sağ kulağından girip sol kulağından çıkabiliyor. Bazı şeyler var ki deneyimlenerek öğrenilmek zorunda kalınıyor. Fakat deneyimlediğimiz zaman ise farklı farklı acı sonuçlarla karşılaşma ihtimalimiz olduğundan bu tehlike de azalmadan artarak devam ediyor. Bu noktada çocukların sosyal medyadaki eylemler hakkında bilinçlendirilmesi ihtiyacı bulunuyor. Bunu yapması gereken ise çocuğun etrafındaki yakın gördüğü, rol model aldığı insanlar olabilir. Buradaki en büyük sıkıntı çocuğun neden sonuç ilişkisini doğru kuramıyor olmasıyla alakalıdır. "Ben bunu yaparsam sonucunda bu olabilir" şeklinde düşünememektedirler. Çünkü ergenlik döneminde egosantrik bir yapıları olduğu vardır ve bütün dünyanın, evrenin başrolünde kendisinin olduğunu zannederler. Bu durum kendilerinin başına bir şey gelmeyeceğine ikna olmalarına yol açıyor."
BİLİNÇLİ ARKADAŞLIKLAR ÖNEM TAŞIYOR
Ebeveynler için önerilerde bulunan Uzm. Psk. Ateş, "Önce bunun böyle olmadığını, kendisini başına bir şey gelebileceğini belki de hayattan örneklerle onun etrafındaki özellikle rol model olarak kabul edebildiği bir büyüğünün veya bir akranın söylemesi gerekiyor. Bilinçli arkadaşlıklar önemli. Eğer bizim çocuğumuzun etrafında bilinçli olduğunu gözlemlediğimiz bir arkadaş grubu veya arkadaşları varsa onlarla kurdukları iletişim çocuğu daha iyi yerlere doğru yönlendirebilir. Çocuğun bilinçlendirilmesi için arkadaş grubunun ya da çevresinde çok fazla zaman geçirdiği kişilerin kimler olduğunu biliyor olmak önemlidir." şeklinde sözlerine devam etti.
DENGEYİ KORUMAK ÖNEMLİ
"Asıl önemli olan ebeveynlerin çocuğun üzerinde çok kontrolcü bir baskı kurması ya da ipleri tamamen gevşetip bırakması değil, çocuğunun eylemleri ve aktiviteleri hakkında bilgi sahibi olması ve risk içeren bir aktivite olduğunu fark edene kadar müdahalede bulunmaması ama takip ediyor olmasıdır. Bu tür durumlarda çocuklarımızı bilinçlendirerek ve bilgilendirerek yardımcı olabiliriz. Risk içeren davranışların sonuçlarının bizim de başımıza felaketler açabileceğini kavrayabilmeleri önemli. Örneğin bir ebeveyn çocuğunun yanında hız yapmak gibi risk içeren davranışlarda bulunuyorsa ya da çocuğunun yanında ona yanlış örnek oluşturacak dizi veya film gibi içerikler izleyip, izlediklerinden de etkilendiğini belli ediyorsa o çocuğa ne kadar risk içeren davranışlar yapmaması gerektiğini ne kadar anlatırsanız anlatın bir anlam ifade etmeyecektir."
EBEVEYNLERİN DE DAVRANIŞLARINA DİKKAT ETMESİ GEREKİYOR
Uzm. Psk. Ateş, "Öncelikle ebeveynlerin ne kadar aklı başında davrandıklarına, neden-sonuç ilişkilerine ne kadar önem verdiğine dikkat etmeleri ve bunu çocuğun yanında ona göstererek yapmaları gerekiyor. Burada karşımıza çocuğu alıp konuşmaktan ziyade çocuğun bizi dolaylı bir şekilde gözlemlediğinin farkında olarak bizim kendi eylemlerimize dikkat ediyor olmamız gerekiyor. Çocukların bizim risk içeren davranışlardan uzak durduğumuzu görmesi, karar mekanizması ya da bizim karar alabilme sistemimizin çocuğumuzun yanındayken doğru işliyor olması çocuğu bilgilendirmek ve bilinçlendirmek için son derece önemli. Bunun dışında ise doğru yerlere yönlendirmek, doğru uzmanlarla bir araya getirmek, rehberlik öğretmenlerinin devreye girmesi ve risk olduğunu gördüğümüz yerde çocuğu yargılamadan ona kulak verebilmek, neden böyle bir davranışta bulunma ihtiyacı duyduğunu çocuktan öğrenebilmek de çok önemli." dedi.
SORUNLAR BÜTÜNSEL OLARAK ELE ALINMALI
"Bu sayede çocuğun bu davranışı gerçekleştirmesini ardındaki ihtiyacı görüp, ihtiyacı doğrultusunda onu yönlendirebilmek gerekiyor. Dolayısıyla bilinçlendirme bir bütün olarak ele alınmalı. Çocuğu karşınıza alıp parmağınızı sallayarak "böyle böyle yapma" demekten ziyade biraz daha bütünsel yaklaşmak gerekiyor. Bu noktada da devreye birçok değişken devreye giriyor."
DOĞRUDAN ÇOCUKLA KONUŞMAK ÖNEMLİ
Uzm. Psk Ateş, "Acı olsa da çocuğumuzun sosyal medya üzerinde yaptığı her türlü eyleme hakim olamayabilir, onları sürekli kontrol altında tutamayabiliriz. Çocuğun bize göstermediği bir dünyası olabilir, ancak böyle bir dünyanın var olabileceği düşüncesi ile çocuğu sürekli köşeye sıkıştırmaya çabalamak da doğru değildir. Çünkü bu durum çocuğun üzerinde baskı yaratır. Bir çocuğa yaklaşmanın en iyi yollarından biri demokratik bir şekilde bu çocuğun hayatında neler olup bittiğini doğrudan birinci kanaldan yani çocuktan öğrenebilmektir. Bunun için ise çocuğun bizimle iletişim kurabilmesine izin vermek gerekir. Bu kanalı açık ve hazır tutmak önemlidir." dedi.
ÇOCUKLARIN SOSYAL MEDYASINI KONTROL ETMEK
Sosyal medya kullanımını yönetmek konusunda ailelere düşen görevin, geri kalan konularda ailelere düşen göreve benzediğini söyleyen Uzm. Psk Ateş, "Çocukların doğru iletişim kurmasını teşvik etmek gerekiyor. Çocuğunun sosyal medya kullanırken şeffaf bir şekilde ailenin bunu bilebiliyor olması önemlidir. Eğer aile yargılayıcı yaklaşırsa ve sürekli olarak çocuğuna kızarsa bu sefer ipin ucu kaçabilir. Bu durum ebeveynlerin çocuklarını takip edememelerine ve yaptıkları aktivitelerden haberdar olamamalarına neden olabilir. Çocuklarda ve ergenlerde özgür olmaya, özgür hareket etmeye karşı ciddi bir yönelim ve arzu vardır. Yapmış olduğunuz davranış çocuğunuz tarafından kısıtlayıcı olarak görülürse ya da takip ediliyormuş gibi hissetmelerine neden olursa kendilerini komple kapatmalarına yol açabileceği gibi bu duruma karşı aşırı reaksiyon göstermelerine de neden olabilir." dedi.
"Çocukları sosyal medya üzerinde yaptıklarını takip edebilmek adına en azından bir dirsek teması boyutunda iletişimimizin kopmamış olması gerekiyor. Bazı sitelerde ve sosyal medya ağlarında ebeveyn denetimleri bulunuyor. Firmalar bu imkanı ailelere sunmaya çalışıyor ama bunun da belirli bir sınırı var. Bazen bunun sınırının ötesine gidebilmek ise mümkün görünmüyor."
ÇOCUKLARA YAKLAŞIRKEN YANLIŞ TUTUMLARDAN KAÇINILMALI
"Başta evin içerisinde demokratik, iletişim kurulabilen, karşılıklı konuşulabilen ve paylaşım yapılabilen bir ortamın oluşması gerekiyor. Bu da bizim çocuğumuza, eşimize karşı şeffaf olmamızdan, eşimizin bize karşı şeffaf olmasından ve aynı zamanda bunları gören çocuğun da ailesine karşı şeffaf olmasından geçiyor. Örneğin çocuğumuzun yanında televizyonda Archie Battersbee'nin haberini gördük ve çocuğumuza "ne biçim çocuklar var" diye yargıladık. Çocuğumuza aba altından sopa göstermeye ya da farkında olmadan bir şey öğretmeye çalıştığımız bu durumda çocuk benzer bir riskle karşı karşıya kaldığında size bunu anlatmayacaktır."
ÇOCUKLAR YERİNE EBEVEYNLER YAPMALI
Son olarak ise Psk. Ateş, "Çocuğa bir şeyler öğretmek için yargılamadan, iletişim kanallarını kapatmadan, onu takip edebileceğimiz bir mesafede tutarak ama her an müdahale etmeden ebeveynlerin doğru düşünebilme mekanizmalarını çocukları ile belirli bir yaşa gelene kadar paylaşabilmesi gerekiyor. Ailelerin çocuklarının yerine beyinlerindeki onların nedensellik alanını onlar adına geçici olarak da olsa kullanmaları gerekiyor." dedi.