Bilim dünyasının en prestijli ödülleri arasında yer alan Sabri Ülker Vakfı Bilim Ödülü'nün kazananı, Cornell Üniversitesi Nörobiyoloji ve Davranış Bölümü Doçenti ve Nancy & Peter Meinig Aile Araştırmacısı Doç. Dr. Nilay Yapıcı oldu. Amerika'daki kendi soyadıyla kurduğu Yapıcı Laboratuvarı'nda çalışmalarını sürdüren ve araştırması ile ödülü alan bilim kadını Nilay Yapıcı ile bir araya gelerek merak ettiğimiz soruları sorduk.
- Araştırmanız tam "Sinir sisteminin yemek yeme güdüsünü ve metabolizmayı nasıl kontrol ettiği" üzerine. Bu hepimizin merak ettiği bir konu. İlk olarak bu durumu nasıl özetlemek istersiniz?
- İnsan beyninin birçok kabiliyeti var ve bunların en önemlilerinden bir tanesi tat, koku ve benzeri duyularımızı kullanarak, yemek yeme güdümüzü ve ne tür yemekleri yemek istediğimizi kontrol edebilmek. Meyve sinekleri ve farelerde yaptığımız deneylerin sonucunda bu hayvanların beyinlerindeki bazı sinir ağlarının aç veya tokken farklı şekillerde etken hale geldiğini bulduk. Bu denek hayvanların sinir hücreleri açken yemek yediğinde yüksek seviyelerde etken hale geliyor ve beynin ödül mekanizmalarını tetikliyorlar. Aynı sinir hücreleri hayvanlar tokken yemek yedikleri zaman etken hale gelemiyorlar. Aç hayvanlarda bu sinir hücrelerinin etkenliğini genetik yöntemlerle önleyebilirsek, hayvanların yemek yeme oranı azalıyor. Beyindeki bu hücreler ayrıca, sindirim sistemini saran sinir ağlarından da direk olarak girdi alıyorlar ve bu şekilde hayvanların yemek yeme oranını ve tercihlerini kontrol ettiklerini düşünüyoruz. Biz hayvanlarda bulduğumuz bu tip sinir ağlarının insanlarda da bulunduğunu ve aynı şekilde yemek yeme güdümüzü kontrol edebileceğini düşünüyoruz. Bu sonuçlar neden önemli, çünkü obezite gibi metabolik hastalıkların bir sebebi bu sinir hücrelerinde meydana gelen bozukluklar olabilir ve eğer bunların biyolojik sebeplerini hayvanlarda bulabilirsek, bu biyolojik mekanizmaları tedavi edecek yöntemler geliştirerek obezite gibi metabolik bozuklulardan etkilenen hastalara yardımcı olabiliriz.
- Bu araştırma sonuçlandığında obezite başta olmak üzere beslenmeye ilişkin gerçekleşecek sağlık sorunlarını ortadan kaldırabilmek mümkün olabilecek mi?
- Bu konuda kesin bir söz söylemek çok zor. Obeziteye sebep olan birçok faktör var hem genetik hem de çevresel. Her hastada çalışabilecek bir tedavi yöntemi bulabilmek muhtemelen çok zor. Sağlıklı beslenerek ve spor yaparak metabolik bozuklukları erkenden önlemek muhtemelen şu anki en iyi tedavi yöntemi. İlerleyen yıllarda beynimizin yemek yemeyi nasıl kontrol ettiğini daha iyi anlayabilirsek belki farklı tedavi yöntemleri de geliştirebiliriz.
- Bir insanın sadece yeme, içme düzenini değiştirerek obezite, diyabet gibi beslenme çıkışlı sağlık sorunundan temelli kurtulması mümkün mü? Genetik burada nasıl rol oynuyor?
- Sağlıklı beslenme ve fiziksel aktiviteyi artırma obezite ve diyabet gibi metabolik hastalıklara yarar sağlayabilir. Fakat bu tip hayat tarzında yapılan değişikliklerin her hastanın tedavisinde olumlu sonuçlar vermediğini biliyoruz. Metabolik bozukluğa sebep olan faktörler her hasta için farklı olabilir, buna genetik faktörler de dahil. Bu yüzden hastaya özgü tedavi yöntemlerinin geliştirilmesi lazım.
Doç. Dr. Nilay Yapıcı
- Bu araştırmaya sizi götüren hikaye, süreç nasıl ilerledi? Neden bu araştırma?
- Doktoramı bitirdikten sonra Amerika'da Rockefeller Üniversite'sinde Prof. Dr. Leslie Vosshall 'in laboratuvarına katıldım. Doktora sonrası çalışmalarım meyve sineklerinde yemek yeme güdüsünü kontrol eden genleri ve sinir ağlarını bulmaya odaklandı. Bu çalışmayı seçmemin en büyük sebebi hem beynin nasıl çalıştığını araştırıyor olmamız hem de bir taraftan, dünya da çok büyük bir sağlık unsuru haline gelen obeziteye de çare aramamız.
- Peki, araştırmanızı neden meyve sinekleri üzerine yaptınız?
- Son yirmi yılda yapılan çalışmalar meyve sineklerinin genlerinin insanlardaki genlere yüzde 60 oranında benzer olduğunu gösterdi.
Ayrıca, insan hastalıklarından sorumlu olan genlerin yaklaşık yüzde 75'i de sineklerde de bulunuyor.
- Altı yıl süren araştırmadan yola çıkarak bizimle paylaşacağınız önemli başlıklar nelerdir?
- Araştırmalarımızda ortaya çıkan önemli sonuçlardan bir tanesi, beynimizin sindirim sistemimiz ile devamlı karşılıklı iletişim içinde bulunduğu. Hem beyinden sindirim sistemine sinyaller iletiliyor, hem de sindirim sisteminden beyine saniyeler içinde sindirilen yemekler hakkında bilgi aktarımı oluyor. Bu ikili bilgi iletişimi hayvanların ve muhtemelen insanların hem yemek yeme güdüsünü kontrol ediyor hem de başka davranışlarını da etkileyebiliyor. İlerleyen yıllarda beyin ve sindirim sisteminin iletişimini kontrol altına alabilecek ilaçlar ve tedavi yöntemleri, obezite ve metabolik hastalıkların tedavisinde kullanılabilir.
DUYGULARIMIZI BESLENMEYE ETKİLERİ ÇOK BÜYÜK
- Üzgünken, depresyondayken yemek yeriz ya da iştahtan kesiliriz. Bu halk arasında çok sık konuşulan bir konudur. Duygularımız beslenme üzerinde sizce ne kadar etkili? - İnsan beyninde duyguların kontrol edildiği merkezlerden bir tanesi olan ve orta beyinde bulunan badem şeklindeki bir yapı, amigdaladır ve bu yapı duyguları kontrol eden limbik sistemin de bir parçası. Son yıllarda hayvanlarda yapılan deneyler, amigdalada bulunan sinir hücrelerinin yemek yeme güdüsünü kontrol eden, hipotalamusda bulunan sinir hücreleri ile direk iletişim içinde bulunduklarını gösterdi. Bu ilişki, duygularımızı kontrol eden limbik sistemin direk olarak yemek yemeyi nasıl kontrol edebileceğine işaret ediyor. Aynı zamanda mutluluk hormonu dediğimiz ve bazı depresif hastalarda seviyesi azalan serotonin molekülünü algılayan mekanizmalarda aynı şekilde, hipotalamus da bulunan ve yemek yemeyi kontrol eden sinir hücrelerinde mevcut. Yani hem serotonin sistemi hem de limbik sistem bir şekilde beyindeki yemek yemeyi kontrol eden sinir ağları ile direk olarak iletişim içindeler. Yani beynimizde, duygularımızın direk olarak yemek yeme güdümüzü etkileyebileceği birçok mekanizmalar bulunuyor.
BİLİMDE DE CİNSİYET EŞİTLİĞİ ARTMALI
- Bilim kadını olarak kadınların bilim dünyasındaki yeri hakkında görüşlerinizi merak ediyorum. Bir de Amerika'da kendi adınızı taşıyan laboratuvarınızda çalışmalarınızı yapıyorsunuz, tebrik ediyorum sizi. Arkanızdan yetişecek genç kızlara, bilim üzerine çalışmalar yapacaklara neler tavsiye edersiniz?
- Bence bilim dünyasına bilim kadınlarının katkıları çok büyük ve çok önemli. Her alanda olduğu gibi bilimde de cinsiyet çeşitliliğinin artması, farklı fikirlerin geliştirilmesinde ve bilimsel sorulara farklı çözüm yolları bulunmasında çok önemli bir faktör. Bugüne kadar tıp alanında Nobel ödülü alan 224 bilim insanından sadece 12'si kadın. Kadın bilim insanlarına bilim dünyasındaki desteğin ve tanınmanın artması, elimizdeki bu rakamları değiştirmek için de çok önemli. Ben doktora sonrası çalışmalarımı özellikle bir bilim kadınının laboratuvarında yapmayı seçtim. Bu seçimimdeki asıl amacım, başarılı bir bilim kadının laboratuvarını nasıl yönettiğini ve bilim dünyasında nasıl davrandığını daha yakında gözleyebilmekti.