Prof. Dr. Rana Altan Yaycıoğlu, 12 Mart Dünya Glokom Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, yeni doğmuş bir bebekten ileri yaştaki bireylere kadar herkeste görülebilen glokomun sinsice ilerleyen ancak rutin kontrollerle saptanabilen bir sorun olduğunu belirtti. Hastalığın, göz içerisindeki sıvı basıncının göz sinirlerine hasar vermesi sonucu geliştiğine dikkat çeken Prof. Dr. Yaycıoğlu, sinirlerde ilerleyen hasarın ileri evrelerde görme alanında kusur oluşturması sonucu görmede azalma, çevre görüşü kayıpları ve kalıcı görme kayıpları yaşanabileceğine dikkat çekti. Yaycıoğlu, "Görme kayıplarına varan sonuçlar yaşanmasının en büyük nedeni ise hastalığın tanısında geç kalınması oluyor. Oysa ki düzenli kontrollerde yapılan göz tansiyonu ölçümü ve görme sinirinin durumunun değerlendirilmesi ile glokomu saptamak ve erken tanı ile tedavi etmek mümkün olabiliyor" dedi.
YAŞ İLERLEDİKÇE RİSK ARTIYOR
Hastalığın ileri yaşlarda daha sık görüldüğünü vurgulayan Prof. Dr. Yaycıoğlu, "Ayrıca ailede glokom öyküsü olması, sigara kullanımı, diyabet hastalığı, migren, yüksek veya düşük tansiyon varlığı, uzun süre kortizon tedavisi alınması, göze alınan darbe öyküsü, miyopi veya yüksek hipermetropi halinde kişilerde glokom gelişme riski artıyor. Bunların yanı sıra diğer bazı rahatsızlıklar veya kullanılan kimi ilaçlar da glokoma yol açabiliyor" diye konuştu.
Hastalığın açık açılı ve kapalı açılı olmak üzere iki ana grupta incelendiğini söyleyen Prof. Dr. Yaycıoğlu şöyle devam etti:
"Açık açılı glokom, hastada herhangi bir şikayete yol açmadan sinsice ilerliyor. Bu nedenle rutin göz muayenesinde, 30 yaş üzeri hasta grubunda göz tansiyonu da mutlaka ölçülüyor. Kapalı açılı türünde ise hasta glokom kriziyle hekime başvurabiliyor. Şiddetli göz ve baş ağrısı, görmede bozulma, mide bulantısı hatta kusmaya bile rastlanabiliyor. Bazı hastalarda, göz tansiyonu normal sınırlarda olmasına rağmen yine de sinirlerde hasar gelişebiliyor. Bu grup 'normal tansiyonlu glokom' adıyla ifade ediliyor. Bir diğer grup hastanın göz tansiyonu yüksek olsa da herhangi bir hasar vermediğinden 'oküler hipertansiyon' olarak tanımlanıyor. Söz konusu hastaların bir kısmında yıllar içerisinde hasar gelişme riski olduğundan, belli aralıklarla takip gerekiyor."
TEDAVİ ŞEKLİ DEĞİŞEBİLİYOR
Açık açılı glokom tiplerinde, öncelikle göz damlalarıyla göz tansiyonunun düşürülmeye çalışıldığını belirten Prof. Dr. Yaycıoğlu "Bazı hastalarda ilk tercih olarak lazer uygulanabilirken, bazılarında ise ilaca direnç gelişebiliyor veya göz tansiyonu istenildiği kadar düşmeyebiliyor. Bu durumda göz içi sıvısının dışa akması için yeni yollar açmak amacıyla cerrahi tedavi devreye giriyor. Kapalı açılı glokom tipinde ise acil müdahaleyle göz tansiyonu hızla düşürülmeye çalışılıyor. Burada duruma göre serum, lazer veya ameliyat tercih ediliyor. Çocuklarda görülen doğuştan gelen glokomda ise ilaç tedavisi denenebiliyor. Eğer tedaviden yanıt alınmazsa cerrahi uygulamak gündeme gelebiliyor" dedi.
Glokom tanısında geç kalınmasının, tedavinin gerektiği zamanda yapılamamasına yol açtığını ifade eden Prof. Dr. Yaycıoğlu, şunları kaydetti:
"Zamanında tanı konulup, tedaviye başlanmazsa hastalık kalıcı görme kaybına neden oluyor. Tanı konulduğunda eğer gözde bir miktar hasar gelişmişse bu durum da kalıcı olabiliyor. Tedavide amaç glokom tablosunun ilerleyişinin durdurulması oluyor. Ne yazık ki oluşmuş hasar geriye dönmüyor. Tedavi genellikle ömür boyu devam ederken hastaların doktorun belirleyeceği belli aralıklarla kontrollerini yaptırması gerekiyor."