Terapist olmak tüm inanç, düşünce ve yargılardan uzak olmak demektir. Psikolog; dış görünüşü ile hangi kimlikte olursa olsun veya giydiği kıyafet, taktığı takı hangi ideolojiye çağrışım yapıyor olursa olsun, terapideki temel beceriler empati ve nötr olma kabiliyetidir. Bu durumları ne giyilen kıyafetler ne takılan takılar anlatır. Empati kurmak ve anlatılanları nötr bir pencereden dinleyebilmek, tamamen zihinsel bir beceridir. Başarılı bir psikoloğun bu yola çıkmadan önce; ırk, din, siyasi köken, cinsiyet gibi ayrımcılık yaratan sınıflardan arınarak mesleğine başlamış olması gerekir. İyi bir psikolog, akademide ne kadar yeterli olup olmadığıyla ölçülmez. Terapinin sonuca ulaşması için en önemli kıstaslardan bir diğeri danışanın, psikoloğun hayatı hakkında ya hiç ya da kısıtlı bilgiye sahip olmasıdır. Psikolog, danışandan olabildiğince dini görüşünü, cinsel yönelimini, özel hayatını saklı tutar. Danışanın bu bilgilere sahip olması iç dünyasında psikologla ilgili bir görüş oluşturmasını sağlayabilir. Bu, terapi sürecini olumsuz yönde etkileyebilir. Tabii ki bu durum yüzde yüz mümkün olmamaktadır. Terapi aynı zamanda sosyal bir insan ilişkisi içerdiğinden ötürü giyilen kıyafet, takılan takı, saç ve sakal biçiminin, görüşülen ofisin dekoru, rengi, koltuklar bile danışanda belirli bir yargı uyandırabilmektedir. Şimdi psikologlar ve danışanlar için önemli faktörleri sıralayalım.
Etik kurallara aykırı bir tavır
Psikolog olmak en temelde ayrımcılık ve damgalardan uzak olmayı esas alır. Psikologlar, danışanın yönelimi, kıyafeti, inanışı gibi durumlara saygı gösterebilecek beceride olmalıdır. Danışan da aynı zamanda psikoloğun kıyafeti veya dış görünüşünün nasıl olduğuna dair objektif bir çerçevede olabilmelidir. "Giyimi, görünüşü, yönelimi farklı olan biri psikolog olamaz" gibi bir görüş ayrımcılık taşır ve terapideki etik kurallara aykırıdır. Asıl engeller zihinde var olmaktadır; dış görünüş, etnik köken veya dünya görüşü ile değil...
Empati kurmak önemli bir beceridir
Bir psikoloğun temel görevlerinden bir diğeri, empati becerisine sahip olabilmektir. Empati; bir başkasının içinde bulunduğu durumu ve davranışlarını anlamak, içselleştirmek yani aynı zamanda eş duyu anlamına gelir. Eş duyu sadece okul sıralarında ve akademik bilgiyle mümkün değildir. Eş duyu düşüncelerimiz, duygularımız, yaşantılarımız, ilişkilerimiz gibi faktörlerle de desteklenir. Bundan dolayı, terapiye yargılardan uzak başlanmalı, bir cümle olmaktan öte eyleme geçirilerek uygulanmalıdır. Kişisel gelişim insana empati becerilerini sağlar. Giyinişimiz, görünümümüz, dini, kimlik, etnik görüşlerimiz değil!
Ön yargı her tür iyileşmeyi imkansız kılar
Terapi odası, danışan-psikolog iş birliğinin esas alındığı bir yerdir. Terapi için ilk telefon görüşmesinde ilişki başlar. Düşünelim ki orada hem danışan hem de psikolog birbirlerinin ses tonundan belirli bir imaj oluşturdu. Sonrasında seans başlayacağı an ilk yüz yüze kurulan iletişimde dış görünüşü ile ilgili bir diğer imajı oluşturmaya başladık. Ya bu ilk izlenimler kişide olumsuz izler bıraktıysa, bu durum danışanın kendini olabildiğince şeffaf ifade edişini, psikoloğuna güvenmesini ve iş birliğini olumsuz yönde etkileyebilir. Bu durum, psikoloğun da danışana nötr pencereden bakıp empati kurmasını engelleyeceğinden ilk izlenim her zaman doğru yargılar barındırmayacaktır.
İnsan duygularıyla var olan bir varlıktır
Eğer mesleki kimliği belirli sıfatlara indirgersek şöyle yanlış bir yola saparız. Danışan da psikolog da kendi dünya ve dini görüşünün uygunluğuna bakarak kişileri seçmeye başlar. Bu da kendinize benzeyen kişilerle çalışabileceğinizi gösterir. Mesleğin en önemli gerekliklerinden biri olan objektifliğe tamamen ters düşmektir bu. Örneğin kilosuyla ilgili gelen bir danışan zayıf bir psikologdan kötü etkilenir mi? Belirli oranda etkilenebilir. İnsan duygularıyla var olan bir varlık. Ne kadar eğitimlerden, kişisel gelişim yolculuklarından da gelsek minimum düzeyde bile olsa, illa ki belirli zafiyetleri ve aidiyetleri beraberinde getirir. Bu durum "Bu kişiler birlikte seans yapmamalıdır"dan ziyade bu durumun danışana etkisinin farkına varılıp çalışmanın asıl terapideki gelişim ve değişimi sağlayacağı anlaşılmalıdır.
Terapinin iyileştirici gücü zarar görür
Psikolog danışan için bir rol model olabilmelidir. Bundan dolayı psikolog mesleki sınırlarını bilen, ne yapıp yapamayacağının farkında olan güçlü ve güçsüz yönlerinin farkında olup, bunlarla çalışmış olan kimlik sahibi kişilerdir. Psikoloğun kendi bilgi ve deneyiminin farkında olup buna güvenmesi danışanın ona güvenmesinde de büyük rol oynamaktadır. Terapinin en önemli iyileştirici güçlerinden biri de psikoloğun ve danışanın terapi yoluyla geliştirdiği ilişkidir. Psikolog bu güven ilişkisini hiçbir zaman kötüye kullanmamalıdır. Bu meslek etiğine uygun değildir.
Her zaman değişim ve gelişime açık olmalıdır
Psikolog değişime ve yeniliğe her daim açık olmalıdır. Bu değişim ve gelişim hem mesleki açıdan kendini güncellemesini sağlar hem de toplumsal ve davranışsal anlamda kişisel dünyasında yarattığı değişimler terapide farklı gelişimler sağlar. İnsanlar sürekli değişiyor ve gelişiyor. Psikolojinin ana konusu olan insanın bu değişimine psikologlar da uyum sağlayabilmeli. Bundan dolayı sürekli olarak değişen ve gelişen insanlar hakkında farkındalıkları artmalı, toplumla ilgili sürekli olarak bilgi sahibi olmalıdır.
Terapide duygular ön planda olamaz!
Yetkin bir psikolog aradaki sınırı koruyarak danışanını sahiplenmeden anlamalıdır. Danışan ile sadece duyguların ön planda olduğu bir terapi, terapinin nesnelliğini zedeler. Terapide hem danışan hem de psikolog rollerini koruyabilmelidir. Ve bu durumdaki yönetici görev başlangıcında psikoloğa düşmektedir. Psikolog danışan için aslında bir nevi canlı bir eğitim mekanizmasıdır. Yaşamı iyi anlamış ve güzel yönlerini gören bir eğitmen, öğrencilerine nasıl bu bilgiyi aşılarsa psikolog da kendinde var olan bu beceriyi danışanlarına aktarabilir.
Yaşadığınız topluma saygı duymalısınız
İyi bir psikolog tamamen ön yargılarından, kalıplarından sıyrılmış kendiyle ve hayatıyla barışık olabilmelidir. Kendi doğasında olmayan bir inanç veya düşünceye kendini zorlarsa ve -mış gibi yaparsa bu durum psikologda yapmacıklık yaratacağından samimiyet ve güvene dayalı bir ilişki ya oluşmaz ya da zarar görür. Bu da terapi sürecini olumsuz etkiler. Terapinin ana amacı danışanın daha önce fark edemediği gerçekliği belirli bir farkındalıkla kişiye kazandırmaktır. Bunu eleştiriden, yargılardan uzak daha yumuşak bir dille yapmalıdır. Hepimiz yaşadığımız kültürün düşünce, duygu ve inanış sisteminden izler taşıyarak büyüyoruz. İyi bir psikolog kültürün etkisini de göz önüne alarak bunun hem kendisine hem danışana etkilerini göz ardı etmeyerek saygı duyup çalışan kimselerdir.
SON SÖZ
Terapi süreci hem danışan hem psikolog için belirli kural ve sınırları olan profesyonel bir ilişkidir. Danışan ve psikolog arasındaki ilişki; belirli cinsiyet kalıpları, yönelimler, giyim tarzı vb. kişisel belirli kalıp ve görüşlere oturtulmaya başlandığı anda terapi ilişkisi zarar görmeye başlar. Psikolog, bunları daha yolun başında öğrenmiş olmalıdır