Doç. Dr. Duygu Sağ, kemoterapi uygulamalarının yanı sıra bağışıklık sistemini güçlendirerek kanser rahatsızlığını yenmeyi amaçlayan immünoterapi adlı tedavi yöntemi ile ilgili bir dizi çalışma yürütüyor. Bu sayede kanserle mücadelede "bir ordu" olarak nitelendirdiği bağışıklık sisteminde tek bir hücre tipine yönelerek önemli bir keşifte bulundu. Bir protein tipinin kanseri güçlendiren hücrelerden kanserle savaşan hücrelere dönüştüğünü keşfeden Sağ, alandaki çalışmalarını yürüterek kanseri adeta bir grip veya nezle gibi sıradan bir hastalığa dönüştürmeyi hedefliyor. "Hayallerine Yürüyen Kadınlar" serimizde bilim alanındaki yaptığı çalışmalarla birçok insana ilham olan Doç. Dr. Duygu Sağ, aslında herkes için "vazgeçmemenin" gücünü gösteren kadınlardan biri oluyor.
Öncelikle sizleri tanımak istiyoruz. Doç. Dr. Duygu Sağ kimdir kariyer ve bireysel yaşam yolculuğu nasıl ilerledi? Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
Ben, aslında bilim insanı olmaya lise yıllarında, İstanbul Atatürk Fen Lisesi'nde okurken karar verdim. Sonrasında da bu doğrultuda ilerledim. ODTÜ Biyoloji bölümünden mezun olduktan sonra bütünleşik doktora için burs alarak Amerika Birleşik Devletleri'ne gittim ve orada kanser ve immünoloji üzerine çalışmalar yaptım. Doktora sonrasında da bu alanda 5 yıl kadar California San Diego'da kanser immünolojisi üzerine yoğunlaştım. Ardından ülkeme 2015 yılında Tübitak ve Marie Curie'nin ortak bir programıyla döndüm. O günden beri de İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi'nde Tıp Fakültesi'nde Tıbbi Biyoloji anabilimdalında öğretim üyesiyim. İzmir Biyotıp ve Genom Merkezi'nde de Kanser Araştırması grup lideri olarak görev yapıyorum.
Doktor olmaya ve kanser alanında çalışmalar yapmaya nasil karar verdiniz?
Aslında bu biraz kalbimin sesini dinlemek oldu. Sonuçta bilimde de bir şey sizi çekiyor. Doktora yaparken yalnızca immünoloji üzerine yoğunlaşmıştım. Doktora sonrasında da aslında kolesterol çalışan bir laboratuvara gitmiştim. Yan laboratuvarda çalışılan kanser ile ilgili bir ortak çalışma sonucunda kanser ile ilgili çalışmalara dönüş yaptım. Bu nedenle aslında kanser beni bulmuş oldu. Sonrasında da ben de bu alanı bırakmak istemedim. Üstelik ailemde de kanserden kaybettiğim yakınlar var, bu nedenle de bununla ilgili çalışmak için benim için daha motive edici oldu.
Kanser ve bağışıklık sistemi arasındaki ilişki, çok uzun zamandır üzerine konuşulan bir konu. Kanser bağışıklık sistemimizin çalışma şeklinden nasıl etkileniyor?
Bağışıklık sistemi bizim ordumuz, bizi virüslere, bakterilere, her şeye karşı koruyan bir ordu bu. Aslında kanserle de savaşacak yetide. Aslında vücudumuzda küçük tümörler, her gün oluşuyor. Tümör yani kanser demek, bir hücrenin kontrolsüz olarak büyümesi demek. Normalde ölmesi gereken bir hücrenin ölmeden kanseri oluşturuyor. Tabii ki bağışıklık sistemimiz bu hücreleri tanıyor ve gidip yok edebiliyor. Fakat kanser aynı zamanda çok akıllı ve bizim bağışıklık sistemimizden kaçabilecek mekanizmalar geliştirebiliyor. Bu nedenle büyüyor ve büyürken bağışıklık sisteminin kendisinden beslenen hücreler haline gelebiliyor. Yani bir şekilde bağışıklık sistemi bizi kanserden koruyacak bir sistemken bir süre sonra kanseri besleyen bir sistem haline gelebiliyor.
Günlük hayatta yaşadığımız duygusal zorluklar veya stres gibi unsurlar bu konuda ne kadar etkili?
Kesinlikle etkiler. Stres, kısa vadede bizim hayatımız için oldukça önemli. Bilimsel olarak düşünüldüğünde hareket edebilmemiz için strese ihtiyacımız var. Savaş ya da kaç güdüsünden gelen bu güdü oldukça eski zamanlara dayanıyor. Eski çağlarda yaşayan atalarımızın yırtıcı bir hayvan karşılaştığında savaşmasına ya da kaçmasını sağlayan stres duygusu kortizol hormonunu yükseltiyor. Biz ise modern çağda etrafımızdaki stres durumuna bu şekilde tepki veriyoruz. Trafik stresi, iş stresi veya aile stresi gibi hepimizin hayatında olan değişik stres faktörleri, biz ona savaş ya da kaç tepkisiyle tepki veriyoruz. Eskiden yırtıcı bir hayvanla karşılaştığında ya yem oldun ya da kaçtın gibi bir durum söz konusuydu ve stres sebebi ortadan kalkabiliyordu. Fakat modern hayatta stres bitmiyor. Devamlı şekilde hayatımızda bulunması onu kronik hale getiriyor. Stres kronik hale geldiğinde ise asıl problem ortaya çıkıyor. Sürekli savaş ve kaç tepkisi verdiğimiz için bize zarar vermeye başlıyor. Burada aslında önemli olan stresten çok bizim ona verdiğimiz tepki. Stres durumu devam etse de herkes aynı şekilde cevap vermiyor. Biz verdiğimiz tepkilerle ondan zarar görür hale geliyoruz. Kortizol hormonu yükseldikçe bağışıklık sistemimiz baskılanıyor. Bu nedenle kronik stresle baş etmek, güçlü bir bağışıklık için çok önemli.
İleride kanseri tamamen ortadan kaldırabilecek bir çalışma olur mu sizce ne düşünüyorsunuz veya grip kadar basit bir rahatsızlığa dönüşebilir mi?
Çok büyük bir ihtimalle kronik bir hastalığa dönüşecek. Evet, uzun bir süre romatizma veya şeker hastalığı gibi ilaçla kontrol edilebilir bir şekilde hayatımızda olacak. Kronik bir hastalığa dönüşme ihtimali çok olası ve ben kanserden tamamen kurtulabileceğimize de inanıyorum. Bilim çok hızlı ilerliyor. Bugün ne bilmediğimizi bile bilmiyoruz ve ileride öyle bir şey keşfedebiliriz ki, her şey değişebilir. Bu nedenle bilime güveniyorum ve kanserden ilerde kurtulabileceğimizi düşünüyorum.
Birbirinden farklı kanser türleri farklı tehlike seviyelerine mi sahip? Örneğin; cilt kanseri, meme kanseri veya beyin kanseri birbirinden farklı derecelerde mi ilerleme potansiyeline sahip oluyorlar?
Kanser aslında tek bir hastalık değil. Cilt kanseri, meme kanseri veya pankreas kanseri birbirinden farklı bir hastalık. Bu nedenle kansere tek bir çözüm bulmak çok zor. Hepsini ayrı ayrı değerlendirmek gerekiyor. Bağışıklık sistemi ortak tepkiler verse de, farklı tepkiler verebiliyor. Bazı hücreler bazı kanser türlerinde daha fazla oluyor ve daha zararlı olabiliyor. Bu nedenle her kanser türü farklı şekilde tedavi edilebilir.
Kadınların karşılaştığı meme kanseri veya rahim kanseri gibi birbirinden farklı kanseri türleri mevcut. Bu farklı kanser türlerini ve kadınların hangi yaş aralığında hangi kanseri yakalanma ihtimalinin daha yüksek olduğunu açıklayabilir misiniz?
Kadınlarda en sık görülen kanser türleri; meme kanseri, yumurtalık kanseri gibi türler. Yaşlar bu konuda değişiklik gösterebiliyor. Erken çağlarda tabii ki kontrollere devam etmek çok önemli. Erken teşhis çok önemli. Doktorların belirlediği bazı yaş aralıkları bulunuyor. Bunların takibinin edilmesi gerekiyor. Özellikle meme ve yumurtalık kanseri 30 yaşından sonra çok daha kritik hale geliyor.
2018 yılında aldığınız "Uluslararası Yükselen Yetenek Ödülü" sürecinden bize biraz bahsedebilir misiniz? Bu ödül size neler hissettirdi?
Tabii ki çok mutlu oldum, sonuçta ülkemi temsil ediyorum orada ve benim için unutulmaz bir deneyimdi. Ödülümüzü UNESCO genel merkezinde Paris'te aldık ve Türkiye-Avrupa bölgesinde yarışıyorduk bu ödül için. Avrupa'da Türkiye'den başka Polonya, Fransa, İngiltere ve Rusya kazanmış oldu. Bizim için çok unutulmaz bir deneyimdi.
Peki hem dünyadaki hem de ülkemizdeki her yaştan kadına nasıl bir mesaj vermek istersiniz?
Ben her zaman kalbimin sesini bütün kadınlara da bunu yapmalarını öneriyorum. "Yapamazsın" diyenleri dinlemesinler. Çünkü kalpleri onlara en doğruyu söyler. Bir şey sizi çekiyorsa, o sizin için en doğru şeydir ve bunun peşinden gittiğinizde başarı da gelir. Kendilerine güvenmelerini öneriyorum ve kalplerinin seslerini her zaman dinlesinler.