Yeni bir yıla adım atıyoruz. Yeni bir yıl yenilenme ve gelişme fırsatlarıyla doludur. Ancak, bu süreçte yapmamız gerekenler kadar, yapmamamız gereken şeyler de var. Bu hafta yeni yılda dört önemli konuya odaklanacağız. Bu dört nokta, hem kendimiz hem de çevremizle olan ilişkilerimizde dikkatli olmamız gereken alanları belirliyor. Haydi gelin hep beraber yakından bakalım bu dört konuya.
BAŞKALARININ OLUMSUZ YÜKLERİNİ TAŞIMA!
Kadın telaşla taksiye bindi ve havaalanına gitmek istediğini söyledi şoföre. Şoför hareket etti ve sağ şeritten ilerlemeye başladı. Birkaç kilometre sonra park halindeki siyah bir araç aniden hareket etti ve hızla önlerine çıkıverdi.
Taksi şoförü bu beklenmedik hamle karşısında önce panikledi, sonra direksiyonu sola kırarak frene bastı. Diğer şeritteki araçlarla çarpışmaktan kıl payı farkla kurtulmuştu. Siyah arabanın şoförü hem suçlu hem güçlü bir tavırla aracın camını açtı ve başını dışarı çıkararak bağırmaya, ağza alınmayacak küfürler savurmaya başladı.
Taksinin şoförü gayet sakindi. O da camını açtı ve başını çıkardı. Elini kaldırıp siyah aracın şoförünü selamlayarak gülümsedi.
Kadın bütün bu olan biteni şaşkınlık içinde izliyordu. Hem çok korkmuştu, hem neler olduğunun farkında değildi.
"Adam bizi neredeyse yoldan fırlatıp atıyordu. Çok büyük bir kaza olabilirdi. Ölebilirdik" dedi kadın. "Siz adama el sallayıp selam mı veriyorsunuz şimdi? Neden böyle davranıyorsunuz?" Taksinin şoförü bu kez kadına bakarak gülümsedi ve "Çöp kamyonu kanunu bu hanımefendi" dedi.
"Çöp kamyonu kanunu mu?" "Aynen" dedi taksinin şoförü. "İnsanların çoğu çöp kamyonu gibidir. İçleri çöp dolu bir halde dolaşıyorlar etrafta. Kızgınlık, öfke, hayal kırıklığı, hırs, kin, kavga ve küskünlük biriktiriyorlar içlerinde. Her an kavga halindeler. İçleri savaş alanı gibi...
Ancak içleri fazla dolunca biriktirdikleri çöpleri bırakabilecekleri bir yere ihtiyaç duyuyorlar. Bu bazen ben olurum, bazen siz olursunuz, bazen başkaları... Kişisel olarak algılamayın. Sadece gülümseyin, onlar için iyi şeyler temenni edin ve yolunuza devam edin. Onların çöpünü alıp işyerinize, evinize veya başka insanlara dağıtmayın."
GEÇMİŞİN OLUMSUZ YÜKLERİNİ TAŞIMA
"Düne ait ne varsa Dünde kaldı cancağızım Bugün yeni şeyler söylemek lazım."
Mevlana
Biriktirmek her zaman saygı belirtisi olmayabilir. Eski anılar, eşyalar, mektuplar, acılar... Bunları tazelikleriyle toplamak, değer katmaz. Anı biriktirirken, acı da biriktiriyoruz çoğu zaman.
Acıyı taze tutmak yerine, deneyimden ders alıp, gerisini geçmişe gömmeliyiz.
Evinde, zihninde, kalbinde biriktirdiğin her şeyi tarafsızca incele. Belki de hüzünlenmek için saklıyorsun. Eski fotoğraflar bile, acıya bağımlılığımızın bir göstergesi.
"Acıyan yer canlıdır" düşüncesi, hayatta olduğumuzun kanıtı gibi. Ama acının dozunu ayarlamak önemli.
Fazla biriktirirsen, yenisi için yer kalmaz.
Eski ilişkiler, yaşanmışlıklar... Bunlar yenisinin önünde engel olabilir. Her şeyi terk et demiyorum; armağanlarını al, gerisini bırak.
Terk etmediğin her şey, yeniye yer açmaz.
Biten bitmiştir. Cesaretle vedalaş ki, yenisi, daha iyisi gelsin. Evren boşluk tanımaz; terk ettiğin yer doldurulur. Sen de yeni deneyimler yaşayacaksın. Evrende boşluk yoktur.
Bir ilişki bittiğinde, "Geri döner mi?" ümidiyle beklemek yıpratıcı. Bu, korkuların ve güvensizliğin bir göstergesi. Güven yoksa, insan eskilere sarılır. Mutsuzluk, anlaşmazlıklar...
İşte, arkadaşlarda, evde. Ama seni üzenleri bırak ki, sevebileceklere yer açılsın.
Her alanda geçerli bu kuralı uygula.
Mutsuz anılarından özgürleş. Yeni yollar seni bekliyor.
KENDİNDEN ÇOK AMA BAŞKALARINDAN AZ ŞEY BEKLE
Mutlu olmak istiyorsan, beklentilerini azalt. "Beklenti", zararlı ve sıklıkla "öngörü" ile karıştırılan bir duygu. Öngörüde bilgi ve muhakeme vardır, beklentide ise mantıksızlık ve bilinçsizlik. Beklenti, insanı hareketsiz bırakır, mantıksızlaştırır, bir sonuca saplanmış hale getirir ve gelişimini engeller.
Örneğin, birinin seni anlamasını beklemek zaman kaybıdır. Beklenti gerçekleşmediğinde, mantıksız bir şekilde öfkelenir, güç kaybeder ve hayatının her alanına bu olumsuz etki yansır. Mutsuz, agresif, yeniliklere kapalı bir yapıya bürünürsün. Bazen fark etmeden, sadece bir kişinin anlamasını bekleyerek hayatında kısır döngüler yaratırsın.
Bu nedenle, kendinden çok şey, başkalarından ise az şey beklemek önemlidir. Bu hakikati anlamak, yaşadıklarımızdan ve başkalarının tecrübelerinden ders almak gerekir.
Eskilerin sözüyle; "Başkalarından ibret al ki, başkalarına ibret olmayasın."
KENDİ DEĞERİNİ ASLA DÜŞÜRME!
Çiftliğin civcivleri avluda dolanırlarken bir kartal yumurtası buldular ve onu alıp gizlice kendi kümeslerine getirdiler.
Yumurta oldukça büyüktü. Civcivler bunun büyük bir tavuğa ait olabileceğini düşündüler.
Sonra anne tavuk kümese geldi ve yabancı yumurtayı gördü. Civcivler bunun büyük bir tavuğa ait olduğu konusunda annelerini ikna edince, tavuk yeni yumurtayı da bağrına bastı ve üstünde kuluçkaya yattı. Sonra bir gün yumurta çatladı ve içinden siyah tüylü ilginç bir yaratık çıktı. Çiftliğin tavukları bu siyah tüylü şeyin farklı bir civciv olduğunu düşündüler.
Kara tüylü civciv, büyüdükçe iyice değişti. Tüyleri uzadı, boyu uzadı, gagası kancalaştı, rengi iyice karardı. Çiftlikte bütün tavuklar onun farklı da olsa gerçek bir tavuk olduğuna inandıkları için, kendi de farklılığını hiç sorgulamadı. Kalabalığa karışıp yaşamaya devam etti. Anne tavuk, onu diğer çocukları gibi büyütmeye çalışıyordu. Yavrusunu tehlikelerden korumak için ona çeşitli korunma yöntemlerini öğretiyordu.
Bir gün avluda dolanırlarken tepelerinden heybetli bir kuş geçti hızla. Kendini tavuk sanan kartal annesine dönüp "Anne bu ne?" diye sordu. "O bir kartal yavrum. Kuşların en heybetlisidir" dedi anne tavuk.
"Ben de onun gibi uçabilir miyim?" "Hayır yavrum, sen bir tavuksun. Senden önce deneyenler çok oldu ama başaramadılar. Sonunda üzüleceğin bir hayalin peşinden gitme." Kendini tavuk sanan kartal, annesinin söylediklerini sorgulamadan benimsedi. İçindeki ses, aslında uçabileceğini söylese de o etrafındakilerinin söylediklerini dinlemeyi tercih etti ve sustu. Bir kartal olarak doğduğu halde, hayatını tavuk olarak geçirdi ve öldü.
GERÇEKTEN SEN KİMSİN?
Hadi yüksek bir olasılığın üzerinden devam edelim şimdi. Düşün ki seninle tanıştık... Belki bir seminerde, belki bir imza gününde ya da belki bir restoranda yemekte...
El sıkıştık, sohbet ettik. Biraz havadan sudan konuştuk, güldük.
Tanıştığımıza da memnun olduk.
Sonra ben sana bir soru sormak istedim.
Ve dedim ki:
"Tanıştığımıza çok memnun oldum ama sen kimsin?" Bana ne cevap verirdin?
Kim olduğunu nasıl anlatırdın? Kaç cümleye sığdırırdın kendini? Hangi kelimeleri seçerdin kendinden bahsederken?
Sadece ismini mi söylerdin? Mesleğini de yanına ekler miydin? Bir de medeni durumunu açıklamak isterdin herhalde.
"Adım Aslı, mimarım, yalnız yaşıyorum." Hepsi bu mu?
Hayır değil...
O halde kendinle ilgili kelime dağarcığını biraz daha geliştirelim ne dersin?
Bir Türkçe sözlük açacak olsan, içinde seni tanımlayan hangi kelimeleri yazardın buraya?
Hiç bekleme, yazmaya başla hadi, yeni yılda yeni versiyonunu oluştur. Çünkü kişiliğin senin ellerinde...
Bu dört konu üzerine düşünmek, yeni yılda kişisel gelişim ve mutluluk yolculuğumuzda bize rehberlik edebilir. Başkalarının olumsuzluklarından korunmak, geçmişin yüklerini bırakmak, beklentilerimizi dengeli bir şekilde yönetmek ve kendi değerimizin farkına varmak, bizi daha sağlıklı ve mutlu bir yaşama taşıyacaktır. Kendi içimizdeki gücü keşfetmek ve kim olduğumuzu anlamak, hayatımızı en iyi şekilde yaşamamızı sağlayacaktır.
Yeni yılda kendimize ve potansiyelimizle olan ilişkimiz üzerine odaklanarak, hayatımızı daha anlamlı ve tatmin edici hale getirebiliriz. Umarım yeni yılda hem yüzü gülen hem de yüzünüzü güldüren güzel insanlar karşınızda çıkar.