Hematoloji Bölümü öğretim üyesi, Doç. Dr. Ömür Gökmen Sevindik, Mart ayı Dünya Multipl Miyelom farkındalığı kapsamında açıklamalarda bulundu. Doç. Dr. Sevindik, hematolojik kanserler içerisinde en sık görülen lenfomalardan sonra miyelomun ikinci sırada yer aldığını belirterek, "Multipl Miyelom'un (MM) bağışıklık sistemi hücrelerimizden olan plazma hücrelerinin özellikle kemik iliğinde ama bazen de diğer dokularda kontrolsüz bölünmesi sonucu ortaya çıkan bir kanser tipidir" ifadelerini kullandı.
Doç. Dr. Sevindik, "Belirtileri genellikle tutulan organların tutulum şiddeti ve derecesine göre ortaya çıkmaktadır. Multipl miyelom bir kemik iliği hastalığıdır. Kemik iliği bizim kan fabrikamızdır. Özellikle kontrolsüz bölünen plazma hücreleriyle kemik iliği işgal altında olduğu zaman normal fonksiyonu gösteremiyor ve bundan en çok etkilenen kan hücrelerimiz oluyor ve genellikle hastalarımızda kansızlık ortaya çıkıyor. Uzun süreli basit demir eksikliği, B12 vitamini eksikliği ve açıklanamayan kansızlık durumunda mutlaka aklımıza multipl miyelomun gelmesi gerekiyor" dedi.
"BEL AĞRILARINA VE BÖBREK YETMEZLİĞİNE DİKKAT"
Kemikleri çok seven bir hastalık olduğunu ve multipl miyelomun bir diğer özelliğinin de kemiklerde güve yeniği gibi lezyonlar oluşturduğunu belirten Doç. Dr. Sevindik, sözlerine şöyle devam etti: "Bu nedenle şiddetli kemik ağrıları hatta durup dururken travma olmaksızın dahi kemik kırıklıkları görebiliyoruz. Multipl miyelom gençlerde de görülmesine rağmen özellikle ileri yaş hastalığı olduğu için yeni gelişen sırt ve bel ağrılarında akla gelmesi ve hekime başvurulması gerekiyor. Bunun dışında bağışıklık sisteminin bir hastalığı olduğu için hastalarımızda tekrarlayan veya uzun süren enfeksiyonlar görebiliriz. Bu hastalıkta diğer etkilenen organlardan birisi ise böbreklerdir. Hastalarda daha önce hiç yokken ani gelişen böbrek yetmezliği ortaya çıkabiliyor. Böbrek yetmezliği ani ve şiddetli bulantılar, kusmalar, özellikle vücutta kaşıntılar veya bilişsel bozukluklar gibi tablolarla karşımıza gelebiliyor. Böyle durumlarda mutlaka akla multipl miyelomun getirilmesi gerekiyor. Açıkçası multipl miyelom diğer hastalıklarla çok karıştırılıyor. Genellikle bu hastalar hematolojiden önce çok farklı bölümlere başvuruyor. Mesela böbrek yetmezliği nedeniyle nefrolojiye, kemik hastalıkları veya kırıkları nedeniyle ortopediye ya da kansızlıktan ötürü dahiliyeye başvurabiliyorlar. Bu nedenle elimizden geldiğince bütün hekimlerimizin ve toplumumuzun bu noktada farkındalığını artırmaya çalışıyoruz. Çünkü ne kadar geç tanı konursa bütün kanser türlerinde olduğu gibi tedavi şansı da o kadar azalıyor".
"HASTALIK ÖZELLİKLE İLERİ YAŞLI BİREYLERDE DAHA SIK GÖRÜLÜYOR"
Doç. Dr. Sevindik, multipl miyelomun nedenine ilişkin net bir veri olmadığını belirterek, "Multipl miyelomun bir yaşlılık hastalığı olduğunu söyleyebiliriz. Belirtmek isterim ki gençlerde de multipl miyelom görülebiliyor hatta ülkemizde gençlerde diğer ülkeler ile kıyasla daha sık görüldüğünü söylemek mümkün. Multipl miyelomda aile öyküsünün pek geçerli olduğunu da söyleyemeyiz. Multipl miyelomun yüzde 90'ı ailesel herhangi bir birikim göstermiyor, tamamen durup dururken ortaya çıkıyor. Ancak yüzde 10'luk çok az bir grubunda aile öyküsü görebiliyoruz. O yüzden ailesel yatkınlık multipl miyelom için bir sıkıntı ama çok önemli bir problem değil. Multipl miyelomda yaşlanma dışında diğer risk faktörleri arasında siyahi ırkı sayabiliriz. Özellikle Amerika'dan gelen veriler doğrultusunda biliyoruz ki koyu tenli insanlarda görülme oranı beyaz tenli insanlara göre 1,5 kat daha fazla. Bunun dışında diğer risk faktörleri olarak sigara veya tütün tüketimini, radyasyon, pestisit veya kanserojen kimyasallara maruziyeti sayabiliriz. Ama net olarak multipl miyelom şundan kaynaklanıyor demek mümkün değil" diye konuştu.
"ORGAN HASARI OLMADAN NE YAZIK Kİ TANI KONULAMIYOR"
Multipl miyelom tanısında özellikle kemik iliğinden alınan örneğin büyük önem taşıdığına değinen Doç. Dr. Sevindik, "Kemik iliği dışında eğer başka bir dokuyu tuttuysa oradan alınacak örneğin patologlar tarafından incelenmesi oldukça önemlidir. Özellikle bizim bir kriterimiz var. Plazma hücresi dediğimiz bu hastalıkta kemik iliğinde artan hücre oranının yüzde 10'u geçmesi gerekiyor veya başka bir dokuda yine yüzde 10'u geçen bu hücre tipini bulmamız gerekiyor. Ancak bu tek başına yeterli değil. Çünkü multipl miyelom aynı kolon poliplerinin izlem esnasında kolon kanserine dönüşmesi gibi kanser öncülü durumlardan evriliyor. O yüzden mutlaka bir organ hasarının da bulunmasını istiyoruz. Bunlar kansızlık, böbrek yetmezliği, kalsiyum yüksekliği veya kemik hastalığı olabilir. Bunlardan herhangi biri varsa ve kemik iliğinde hücre oranımız yüzde 10'un üzerindeyse o zaman multipl miyelom tanısı koyabiliyoruz" ifadelerini kullandı.
"TEDAVİDE KÖK HÜCRE VE AKILLI İLAÇLAR BÜYÜK ÖNEM TAŞIYOR"
Doç. Dr. Sevindik, günümüzde geliştirilen yeni yöntemlerle başarı tedavi uygulayabildiklerine işaret ederek, sözlerini şöyle tamamladı: "Multipl miyelomda eskiden rutin kemoterapi ilaçlarını ve kortizonu kullanırdık. Ancak o dönemlerde tedavi başarımız çok yüksek değildi. Fakat özellikle Amerika'da bir grup bilim insanı kök hücre nakli ve kemik iliği naklindeki gelişmeler doğrultusunda bu hastaların kendinden uygulanan kök hücre nakliyle oldukça iyi yanıtlar verebildiğini gösterdi. Buradaki amaç kök hücrenin tümör hücresiyle savaşması değil. Yüksek doz kemoterapi verebilmek için, ki bu da kemik iliğini uzun süre baskılayacağımız anlamına gelir, hastayı enfeksiyonlardan ya da kanamadan korumak için sağlıklı kök hücrelerini topluyoruz ve yüksek doz kemoterapi ile o hücreleri geri veriyoruz. Bu sayede yüksek doz kemoterapi sayesinde arta kalan çok nadir tümör hücrelerini ortamdan temizliyor ve verdiğimiz kök hücrelerle yeni bir kemik iliğinin gelişmesini sağlıyoruz. Bu yöntemle hastalarımıza çok ideal bir tedavi vermiş oluyoruz. Öte yandan multipl miyelomda kök hücre nakli tedavisi dışında kemoterapiyi neredeyse hiç kullanmıyoruz. Çünkü elimizde direkt hedefe yönelik akıllı ilaçlarımız var. Biz tedaviye onlarla başlıyoruz. Eğer hastamız kök hücre nakline uygunsa 4 ila 6 kür tedavi verip, hastalık yükünü azaltıp kök hücre nakliyle hastalık üzerine son darbemizi vurup, sonrasında sadece ağızdan bir hapla takibine başlıyoruz. Günümüzde başarı oranlarımız yükselse bile, elimizde bu kadar etkin tedaviler olsa bile ne yazık ki halen tam şifaya kavuşturabildiğimiz hastalıklardan bir tanesi değil. Günün birinde nüksetme ihtimali bulunuyor. Ancak bu durum dünyanın sonu değil çünkü tekrar ettiğinde hastalığı çok iyi baskılayacak tedaviler var elimizde".