Ekolojik döngüye dair ortaya çıkan küresel bir kaygı durumu, iklim krizinin çok yönlü etkilerini de görmemizle birlikte giderek artıyor. Mevsim şartlarının üzerinde yaşadığımız günlerin giderek daha tehlikeli hale gelmeye başlamasıyla birlikte, barajlardaki doluluk oranları da günlük yaşamda "susuzluk" riskini beraberinde getiriyor. İlerleyen günlerde yaşanma ihtimali bulunan sıkıntılara dair tüm ayrıntıları Çevre Mühendisi Doç. Dr. Efsun Dindar cevapladı. İşte ayrıntılar…
Geçtiğimiz haftalarda beklenen kar yağışı gerçekleşmedi. Bunun sebebi nedir?
Ülkemiz oldukça kurak bir kış geçiriyor. Meteoroloji Genel Müdürlüğünün kuraklık haritası verilerine göre Marmara Bölgesi, eylül ayından itibaren olağanüstü kuraklık seviyesinde alarm veriyor. Son haftalarda da yüksek basıncın etkisiyle bu durum daha da ciddi boyutlara ulaştı. Son yıllarda iklim krizinin etkisiyle küresel ısınmaya bağlı olarak yağışlarımızda azalma meydana geldi. Yağan yağmurlara ya afete sebep olacak sel boyutunda yağıyor ya hiç yağmıyor. Dünyanın sıcaklığını artırarak maalesef ekolojik döngünün tehlikeli boyutlarda bozulmaya başladığını söyleyebiliriz.
Ocak ayının ortasına gelmemize rağmen, tam anlamıyla kış şartlarını yaşamıyoruz. Bu hava durumunun bu şekilde devam etmesi halinde bizi neler bekliyor? Yağışların vakitlice yağmaması, bizi nasıl bir tehlikeye sokuyor?
Beklenen kar yağışlarının olmaması barajlarımızın ve yer altı sularımızın azalmasına sebep olacaktır. Kar yağışı yağmurdan daha önemlidir. Çünkü kar yağışları toprakta depolanır. Özellikle şiddetli yağmurlarda yağış suları toprağa sızamadan toprak üzerinden akar ve bu su, çoğu zaman sellere de neden olarak kaybedilir. Toprağa giren su ise hem depolanır ve bahar aylarıyla birlikte bitkiler tarafından kullanılır hem de toprak içindeki boşluklardan eğim boyunca akarak dereleri besler. Bu durum ise derelerin yaz aylarında kurumaması ya da daha geç kurumasıyla sonuçlanır. Toprağa sızan suların topraklardaki boşluklarda yerçekimine karşı tutulması ve depolanması da mümkündür. Bitkiler bu suyun tamamını kullanamaz. Suyun bir kısmı sızıntı suyu olarak bitkiler kullanamadan derinlere doğru sızar, bir kısmı ise toprak tarafından bitkilerin kökleriyle alamayacağı derece yüksek kuvvetlerle bağlanır. Böylece yer altı su rezervlerimiz korunmuş olur. Zamanında ve etkili bir yağış olmazsa maalesef bahar-yaz aylarında su sıkıntısı çekmek zorunda kalabiliriz.
Olası bir susuzluk tehlikesiyle karşılaşmamızın riski ne kadar büyük?
Mevcut tabloya göre beklenen yağışlar olmazsa sadece susuzluk sıkıntısı değil, aynı zamanda suyun dahil olduğu her alanda enerji, gıda ve sağlık alanlarında da ciddi riskler söz konusu olacaktır. Aylık tahminler bazında Marmara Bölgesi'nde bu ay için etkili bir kar yağışı beklenmiyor. Gerek evsel, gerek sanayi ve tarımda üretimden tüketime susuzluk riski hayatımızı olumsuz etkileyecektir.
İstanbul'daki barajlarda su seviyesi %32 seviyelerinde seyrediyor. Bu durumun devam etmesi halinde ne kadar sürelik bir kullanım ön görebiliyoruz?
Geçtiğimiz yıl bu tarihlerde yüzde 48.02 olarak ölçülen İstanbul'un barajlarında doluluk oranı, büyük bir kuraklığın yaşandığı 2014 yılında bile yüzde 35.44 olarak kayıtlara geçmişti. Barajlarımızdaki su miktarı hiç yağış olmazsa ve gerekli önlemler alınmazsa 70-80 gün yetecek seviyede.
Türkiye genelinde barajlardaki durum nedir ve bu mevsim şatları ülkede nasıl bir kuraklık riski söz konusu?
Geçen yazdan başlayarak Türkiye genelinde genel bir yağış azlığı söz konusu. Barajlardaki su miktarları olması gereken düzeyde değil ve hızla da azalıyor. Kuraklık deyince sadece yaz aylarında tasarruf akla gelmemeli, iklim değişikliğinin etkisiyle normal düzen bozuldu ve suyumuzu yılın her zamanı tasarruflu kullanmak durumundayız. Su kısıtlamalarına maruz kalmamak için şimdiden hem tüketicilerin hem üreticilerin bireysel ve kurumsal önlemler almaları gerekiyor. Ancak hala durumun ciddiyetinde olmayan, suyumuz sınırsızmış gibi harcayan geniş bir kitle söz konusu...
İklim değişikliğine bağlı olarak yapılan modelleme çalışmalarında 2050 veya 2100 yılında Türkiye'yi çok ciddi bir su krizi mücadelesi beklediği acı ama gerçek bir tehdit olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu tehlikeyi en aza indirmek için su kaynaklarımız çok dikkatli yönetilmelidir.