Bilgiç, yaptığı açıklamada, yaşlılıkta çok fazla görülen, genellikle unutkanlıkla başlayan, ilerleyen süreçte başka bulguların da eklendiği ve hastaları yatağa mahkum eden alzaymırın, "zihnin yitirilmesi" anlamına gelen "demans"ın bir türü olduğunu anımsattı.
Bilgiç, alzaymırın sıklıkla 65 yaş üstündeki kişilerde görüldüğünü ancak tüm hastaların yüzde 5 ila 10'unun da 40-50'li yaşlarda olduğunu dile getirdi.
Yaşlılarda alzaymırın tipik başlangıcının unutkanlık olduğunu ancak bunun "Buzdolabını açtım ama ne alacaktım?" şeklindeki basit bir dikkatsizliğe bağlı olmadığını belirten Bilgiç, bu hastaların, 3 ay önce gittikleri geziyi hatırlamama, soru sorduğunu unutup tekrar tekrar aynı soruyu sorma gibi yakın geçmişi hatırlamakta zorlandıklarını ifade etti.
Prof. Dr. Başar Bilgiç, hastalık ilerledikçe yakın dönem denilen unutkanlık sürecinin daha geriye doğru gitmeye başladığına işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Erken evredeki hastalar 3 ay önceyi hatırlayamazlar ama 40 yıl önceyi iyi hatırlarlar. Ama hastalık ilerledikçe 40 yıl önceyi de hatırlamaları bozuluyor. Buna başka bulgular da ekleniyor. Yön bulma sorunları yaşıyorlar. Problem çözme becerileri azalıyor. Hesaplama yapmakta zorlanıyorlar. Kişilik değişiklikleri, davranış sorunları oluyor. Olmayan şeylerden bahsediyorlar. Yakınlarını hırsızlıkla suçlayabiliyor, onlara kötü davranabiliyor ve saldırabiliyorlar. Ciddi bir depresyon olabiliyor. Hastalık ilerledikçe fiziksel başka sorunlar ekleniyor. Yürümeleri yavaşlıyor, yutmaları bozulabiliyor, konuşmaları gittikçe azalıyor, beslenmeleri bozuluyor. Maalesef ki -7 ile 10 yıl arasında bir ortalama söyleyebilirim- unutkanlıkla başlayan bu süreç yatalaklıkla sonlanıyor."
Dikkat bozukluğuna bağlı unutkanlığın alzaymır olmadığını vurgulayan Bilgiç, "Dikkat bozukluğunun tipik tarzları; odaya gittiğinizde ne yapacağınızı, buzdolabını açtığınızda ne alacağınızı unutursunuz. Alzaymır hastaları olayları unutuyor. Mesela seçimi, oy verdiğini unutuyor. Alzaymır başladığı için hastalar yeni kayıt yapamıyor. Bellek, hatıralar oluşturamıyor. Bu nedenle güncel bilgileri kaydedemiyor." dedi.
ERKEN TANI ÖNEM TAŞIYOR
Aileleri, yaşlı yakınlarındaki unutkanlığa ve bunun ne tür bir unutkanlık olduğuna dikkat etmeleri konusunda uyaran Bilgiç, "Örneğin aynı soruları tekrar tekrar soruyor mu? Aynı konuları tekrar tekrar anlatıyor mu? Bazı insanlar hep aynı soruları sorabilir. O bir davranış paternidir. Dikkat edilmesi gereken şey, yakın döneme ait unutkanlıklar var mı? Alışverişte eksikler var mı? Namaz kılan birinde rekatlarda sorunlar var mı? Bunlar oldukça önemli yol gösterici bulgular." diye konuştu.
Alzaymır hastalığında erken tanının önemine dikkati çeken Bilgiç, kanıtlanmış iki tedavi yöntemi bulunduğunu ve bunların, beynin haberci molekülleri denilen nörotransmitterler üzerinden etki eden ilaçlar olduğunu anlattı.
Prof. Dr. Bilgiç, alzaymırda asetilkolin denen haberci molekülün düzeyinin azaldığını ancak tedaviyle bunların yerine konulabildiğini belirterek, şunları kaydetti:
"Erken tanı önemli çünkü asetilkolin üzerinden etki eden ilaçlar erken dönemde daha etkili. Bir ilacımız daha var, o da başka bir haberci molekül olan glutamat üzerinden etki ediyor. Bunlar hastalığın gidişatını engelleyen ilaçlar değil. Ama hastaların daha kaliteli bir yaşam sürmesini sağlayan ve bazı semptomlarında geçici de olsa iyileşme yaratan tedaviler. Onun için erken dönemde tanı koymak ve tedaviyi başlatmak önemli."
BİLGİLENDİRME İÇİN EĞİTİM VERİLMESİ ÖNERİSİ
Prof. Dr. Başar Bilgiç, 20 yıl önce hazırladığı tezi kapsamında Kadıköy'de 1070 kişiyi taradıklarında hastaların yarısından fazlasının tanı almadığını gözlemlediklerini ancak bugün farkındalık oluştuğu için tanı oranının da arttığını düşündüğünü belirtti.
Artık daha fazla insanın bu tür şikayetleri olduğunda doktora başvurduğunu aktaran Bilgiç, şehirde yaşayan nüfusta tanı alan hastaların oranının yarıdan fazla olduğunu düşündüğünü dile getirdi.
Bilgiç, kırsal bölgelerde ise durumun çok değişmediğini duyduklarını anlatarak, "Kırsalda hala hastalık bulgularının normal yaşlanma bulgusu olduğu düşünülüyor ve bunun bir hastalık olarak kabul edilmemesinden dolayı hastalar hekime getirilmiyor. Öncelikle kırsalda bu farkındalığı yaratmamız gerekiyor. Yaşlılıkta başlayan zihinsel bulgular, özellikle unutkanlık bir hastalıktır. Kırsaldaki bu tür hastaların da erken dönemde hekime gelmesi ve uygun tedaviyi almaları için bu farkındalığı yaratmak gerekiyor." değerlendirmesinde bulundu.
Bu farkındalığın oluşturulabilmesi için Sağlık Bakanlığı, Türkiye Alzheimer Derneği ve birçok sivil toplum kuruluşunun çalıştığını söyleyen Bilgiç, "Kırsalda bence kritik meslekler var; muhtarlar, öğretmenler, sağlıkçılar, din insanları gibi. Oradaki nüfusla iletişim içinde olan bu insanları eğitmek, hastalık hakkında bilgi vermek, bu kişilerin de çevresindeki insanları bilgilendirmesi en makul çözüm gibi gözüküyor." dedi.
ALZAYMIRI TAMAMEN SONA ERDİRECEK İLAÇ HENÜZ BULUNMUYOR
Prof. Dr. Başar Bilgiç, bu yıl ABD'de alzaymır hastalığına karşı geliştirilen yeni bir ilacın şartlı da olsa onay aldığından bahsederek, bu ilacın hastalığın erken evresinde beyinde biriken amiloid proteinini temizlediğini aktardı.
İlacın etkisinin henüz tam olarak gösterilmediğini ancak beyindeki proteini net bir şekilde temizlediğinin bilindiğini anlatan Bilgiç, bu proteinin temizlenmesinin hastalarda nasıl bir iyiliğe yol açacağının ise henüz bilinmediğini, bunun için çalışmaların devam ettiğini kaydetti.
Birçok başka molekülün de denendiğini ve bunlardan birinin faz 3 aşamasının olumlu sonuçlandığını aktaran Bilgiç, "Alzaymır hastalığında etkinliğini göstermek için 2 tane faz 3 çalışmasının yapılması gerekiyor. Bir faz 3 çalışması olumlu sonlanırsa -ki bu hayvanlarda kullanılan bir kanser ilacı- insanların kullanımına girecek anlamına geliyor." bilgisini verdi.
Alzaymırı tamamen durduracak bir ilacın henüz bulunmadığını belirten Bilgiç, "Tamamen şifayla sonlanacak bir ilaç yakın dönemde güç gözüküyor. Ama çalışmaları süren ilaçlar, eğer olumlu sonlanırlarsa, hastalığın gidişatını yavaşlatmak mümkün olacak gibi duruyor." değerlendirmesini yaptı.
KAYBOLMALAR ORTA EVREDE BAŞLIYOR
Prof. Dr. Bilgiç, alzaymır hastalığının erken evresinde, kişilerin hata yapma risklerine karşı gözetim dahilinde dışarıya çıkabildiğini, araba kullanabildiğini, banka işlemlerini yapabildiğini anlattı.
Orta evrede ise kaybolma durumunun yaşanabildiğini aktaran Bilgiç, ailelerin bu evredeki hastaları takip cihazlarıyla izleyebileceğini ya da hastanın iletişim bilgilerinin yer aldığı künye takabileceğini ifade etti.
Bilgiç, orta evredeki bir hastaya dışarıdan bakıldığında, normal bir kişi gibi görüneceğini ancak kendisiyle iletişim kurulduğunda zihinsel olarak "yıkık" bir durumda olduğunun fark edileceğini belirterek, "Orta evredeki bir hasta artık banka işlemi yapamaz. Araba kullanamaz. Sosyal haklarını da kullanabilecek durumda değildir. Öyle bir durumda aile yakınlarının yapacakları şey, ona her aşamada yardımcı olmaktır." dedi.
İleri evrede ise fiziksel yıkımın da başladığını, yürümenin yavaşladığını, idrar sorunlarının ve yutma bozukluklarının görüldüğünü ve hastaların yatağa bağımlı hale geldiklerini aktaran Bilgiç, şunları kaydetti:
"İleri evrede aileler, hastalarının yeme ve içmesine dikkat edecekler. Yutma sorunu varsa akciğere kaçmamasına dikkat edecekler. Hatta çok ileri dönemde hastaları mideden beslememiz gerekebiliyor. Hastalar düşme riski taşıyabilirler. Halılara dikkat etmeleri lazım. Etrafta sert cisimler olmaması lazım. Yıkanma, hijyen sorunları yaşayabiliyorlar. Yatalak olan hastalarda yaralar açılabilir. Bunun için alınması gereken önlemler var."
Prof. Dr. Başar Bilgiç, Türkiye Alzheimer Derneğinin internet sayfasında bu tür hastalara yaklaşım konusunda bilgi ve videoların yer aldığını sözlerine ekledi.