Uzmanlar gerçek iyimserliği, "Sorunları kabul edip, her duyguyu hissetmek ve çözüm yolları için mücadele etmek" olarak tanımlıyor. Bu 'yalancı pozitiflik' algısını ise, ayakları yere sağlam basmayan kişisel gelişim akımları körüklüyor. Bu insanlar ve onlara maruz kalanlar ise, sonunda 'Pozitif düşündüm ama hiçbir şey istediğim gibi olmadı" yıkımıyla soluğu psikiyatri kliniğinde alıyor!
Psikoloji uzmanları insanın, insanlığa ait her duyguyu yaşamasından yana. Hüznü, kederi, sevinci, kaygıyı... Dozunda tabii... Gerçek iyimserliği ise 'sorunları kabul edip, çözüm üretmek için çabalamak' olarak görüyorlar. Bir de psikolojinin 'toksik pozitifler' olarak tanımladığı, her negatif durumda hem kendilerine hem de çevrelerine 'pozitif olma' dayatması yapan insanlar var.
Bu insanların çoğu, yaşadıkları olumsuzlukları reddedip içlerine atıyor. Ve bastırmaya çalışıyor. Tabii bunun altında pek çok geçmiş travma yatıyor... Bu 'zoraki pozitiflik' ise hayatın bir yerinde depresyon, kaygı bozukluğu gibi başka rahatsızlıklara yol açıyor. Ayrıca bu insanların etraflarındaki insanların yaşadığı sıkıntılı süreçlere karşı da empati duyguları yok. Onları küçümsüyorlar!
Tek tavsiyeleri 'pozitif ol, pozitif düşün' yönündeki ısrarları. Bu da etrafındaki kişileri yoruyor... Daha çok çıkmaza sürüklüyor. Psikologlar bu tür insanlardan uzak durun diyor! Toksik pozitiflerin çoğunda çevreleri tarafından onaylanma, sevilme ihtiyacı yatıyor... Bu yüzden "Negatif olursam sevilmem" diye düşünüyorlar. Hem kendilerini hem çevrelerini yoruyorlar.
Çoğu toksik pozitif karakteri, bugünün ayağı yere sağlam basmayan, uyduruk kişisel gelişim kitapları ve metotları da 'Pozitif düşün', 'Pozitif düşün' baskısıyla etkiliyor. İnsanlara hayatın iplerinin sadece kendi ellerinde olduğu, isterlerse her tür olumsuzluğun üstesinden gelebilecekleri gibi gerçeği olmayan bir 'imkanı' pazarlıyorlar!