İnsanoğlu hâlâ en iyi diyetin tanımını aramaya devam ediyor. 'Nasıl beslenelim de zayıf kalalım, ne yiyelim de tüm hastalıklarımızdan arınalım, hangi besinler mucize etkilidir?' konularıyla ideal beslenme yolları keşfedilmeye çalışılıyor. Aradığımız cevaplar hep aynı... Birbirinden bağımsız toplumlarda birbirlerine hiç benzemeyen besin tüketimlerinin sağlığımızı koruyucu benzer etkiler sağlaması aslında bunun en iyi örneği diyebiliriz. Dünyamızda farklı toplumların birbirinden çok farklı beslenme tarzlarına sahip olduğunu çok net görüyoruz. Ve bugün beslenme biliminde geleneksel beslenmenin ön plana çıktığı yedi ayrı diyet modelinin varlığını önemsiyor. Ve artık odaklandığımız nokta, birçok kronik hastalığın bertarafında lokal besinlerle beslenmenin sağlanması ve muhakkak doğal besinlerden oluşan öğün planlamanın yapılması... Çünkü birazdan bahsedeceğim farklı geleneksel diyet modelleri çok farklı besinleri içerse de, hepsi kendi topraklarında yetişen en sağlıklı ürünlerden oluşuyor. 'Peki dünyada hangi beslenme tarzları geleneksel olarak kabul ediliyor ve bu beslenme modellerinin içeriğinde hangi besinler var?' diyorsanız hemen detayları sizinle paylaşmak isterim. 1) ESKİ JAPON DİYETİ: Alışılagelmiş yiyecekler dışında besinlerin daha fazla tüketildiği eski Japon beslenmesinde; sıkça soya ürünleri beslenmenin yapıtaşını oluşturmaktadır. Kabuklu deniz ürünleri ve balıklar, sebzeler özellikle turşu formları, taze meyveler, yeşil çay, yosun ve mantarın genel karakteristik içeriğe sahip olduğunu görüyoruz. Taneli çorbalar, soya sosu, miso, sirke, mirin gibi fermente soslar yanısıra haşlanmış pirinç eski Japon diyetinde yoğun tüketilen tahıl olarak karşımıza çıkmaktadır. 3) YENİ NORDİK DİYETİ: Yüksek diyet lifi içeren bitkisel besinler, taze meyveler, orman meyveleri, tam tahıllar, kolza tohumu yağı, kuru yemişler, balık ve az yağlı süt ürünleri, az tuz, daha az şeker eklenmiş besinler ve sınırlı doymuş yağları içeren beslenme modeli olarak değerlendirilmektedir. 5) PERSİYAN DİYETİ: İran, Afganistan, Tacikistan, Özbekistan, Basra Körfezi ülkelerinde tüketilen besinlerden oluşan beslenme şekli olarak değerlendirilmektedir. Pirincin haşlanmış, buharda pişirilmiş, pilav şeklinde sunulan temel tahıl kaynağı olup, sarma dolma şeklinde pirinçli yemekler, köfte tarzı etler, çorba, irmikli yemekler, helva gibi irmikli tatlılar, sütlü tatlılar sık tüketilmektedir. Safranın bu beslenme tarzında en değerli baharat olduğu da belirtilmektedir. 6) MEKSİKA DİYETİ: Yumru ve kök sebzeler, tam tahıllar, mısır ve ürünleri, baklagil çeşitleri, taze sebze ve meyvelerden oldukça zengin olan Meksika diyetinde kırmızı et ve baharatlar da ana besinler arasında yer almaktadır. Besin çeşitliliği çok olan Meksika diyetinde fasulye, meksika peynirleri, tam yağlı süt ve turunçgiller de bu diyetin besinleri arasında bulunmaktadır. 7) ATLANTİK DİYETİ: Ekmek, kahvaltılık gevrekler, pirinç, makarna, patatesin yoğun tüketildiği Atlantik diyetinde zeytinyağı, taze meyveler, sebzeler, süt ürünleri, kestane ve ceviz başta olmak üzere kuru yemişler, balık, yumurta, kırmızı et ve baklagiller de sıklıkla tüketilen besinler içinde yer almaktadır. Bu 7 diyetin sağlık üzerine etkilerini ayrı bir konu olarak değerlendirmek gerekirken asıl temel etkinin yerel kaynaklı besin tüketimine dayalı sürdürülebilir bir diyet modellemesi içerisinde olmasının önemi oldukça değerlidir. Sağlık açısından ise balık, taze meyve, taze sebze, yerel taze otlar ve baharatların yer aldığı, baklagil gibi tohumlardan zenginleştirilmiş zeytinyağı olan beslenme düzenlerinin glikoz metabolizmasını düzenleyerek kardiyovasküler hastalıklardan koruyacağı açıkça gösterilmiştir. Akdeniz Diyeti başta olmak üzere Atlantik Diyeti dışındaki tüm geleneksel diyetlerin farklı biyokimyasal yolları düzenleyerek sağlığa farklı katkılar sağlayacağı açıktır. HAFTANIN ALTIN DEĞERİNDEKİ NOTU: BU BESİNLER OLMADAN ASLA... 2) BEYAZ PEYNİR: Sinir sistemi fonksiyonları ve DNA sentezi için mutlaka alınması gereken B12 vitamini eksikliğinde; anemi, yorgunluk, ağrı, kabızlık, ellerde ve ayaklarda uyuşma, karıncalanma, baş dönmesi ile unutkanlık en sık görülen sağlık sıkıntılarıdır. B12 vitamini sadece kırmızı ette bulunmaz. Oysa peynir ve süt ürünleri de B12 vitaminin mükemmel kaynaklarıdır. Harvard Tıp Fakültesi Beslenme Uzmanı Linda Antinoro; peynir ve süt ürünleri ile balıkların kırmızı et ve yumurtaya göre çok daha iyi bir B12 vitamini içerdiğini bildiriyor. Yapılan araştırmalarda peynirden alınan B12 vitamininin kırmızı ete nazaran vücutta biyoyararlılığının çok daha etkili ve yüksek olduğunu açıklıyor. 3) KIRMIZI SOĞAN: Her gün bir adet kuru kırmızı soğanı çiğ olarak salatalara eklemeniz içinde bulunan alfa lipoik asit sayesinde gözün en önemli kısmı olan retinanın korunmasında birebir etkilidir. Soğan C vitamini, kuersetin antioksidanından bolca ihtiva etmesinden dolayı kan yağı ile kolesterolünün düşürülmesinde birçok ilaçtan da tesirlidir. En önemlisi krom mineralinin iyi kaynağı ve sülfoksitlerden de zengin bu sebze insülin duyarlılığını arttırarak kan şekerinin düzenlenmesinde de önemli rol oynar. Kuru soğan karaciğer koruyucu olup vücutta süper etkili olması için üzerine zeytin yağı gezdirilerek tüketilmesi önemlidir. Her gün akşam yemeklerindeki salatalarınıza bir küçük kırmızı kuru soğanı doğrayarak karaciğerinizi koruyup sağlığınızı maksimum performansa çıkarabilirsiniz. 4) BİBERİYE VE KEKİK: Bu baharatlarda terpenik bileşikler sayesinde vücutta hastalık yapacak birçok toksini doğal yollarla temizleme şansınız olacaktır. Biberiyede ve adaçayında karsonol, kekikte tiymol, karanfilde eugenol ve karabiberde de fenolik amidler stresin vücutta yarattığı metabolik değişiklikleri kontrol altına alır hem de sinir sisteminde rahatlatıcı etkisini arttırır. Sebze yemekleri, salata, çorba ve et yemeklerinizde baharat olarak kullanabileceğiniz gibi sıcak suda taze ya da kuru formlarını demleme elde edeceğiniz bitkisel çayı da sizleri günün getirdiği stresten uzaklaştırabilecektir. 5) NAR: Kalbi her zaman dinç tutan, kalbe giden damarların sağlığını koruyan pursinik asit tam bir damar temizleyicidir. Pursinik asitten zengin 1 su bardağı nar suyu ateroskleroz önleyicidir. Üzüm ve yaban mersinine göre çok daha etkili bir kalp dostu olan nar kalpteki düz kas hücrelerinde oluşan hasarları azaltarak yaşla birlikte oluşan kalp kası zayıflamasını azaltmaktadır. Nar suyu nitrik oksit dediğimiz vücutta organlarda hasar yaratan maddenin oksidatif yıkımını önleyerek osteoartrit oluşumunu önleyebilmektedir. Nar tohumunda bulunan yağın siklojenaz ve lopooksijenaz enzimlerini baskılayarak osteoartritik kemik dejenerasyonunu kolayca önleyebilmektedir. 6) SARDALYA: Selenyumdan zengin olan sardalya, güçlü antioksidan etkisi sayesinde vücudu zararlı toksinlerden arındırır. Selenyum ayrıca spor sırasında kasların doygunluğa ulaşması ve kas ağrılarını engelleyici etki sağlayarak verimli egzersiz yapmayı kolaylaştırır. Bu nedenle hem sağlıklı yaşamda hem de spor yaptığımız günlerde sardalya gibi protein, selenyum ve D vitamini yüksek bir besini yemek kas sağlığını maksimum düzeyde geliştirmek adına çok fayda sağlamaktadır. Sardalya içerdiği selenyumun yanı sıra iyot minerali kaynaklarının da başında gelir. Selenyum vücudumuzda iyot mineralinin metabolizmasını düzenleyip, tiroitlerin hızlı çalışmasını destekler.