Kekemeliğin, konuşmanın edinim sürecinde ortaya çıkan bir konuşma bozukluğu olduğunu ifade eden Söylemez, "2 yaş sonrasında başlamaktadır. Klinik gözlemler, en sık 3-6 yaş arasında ortaya çıktığı yönündedir." dedi.
"TEK BİR NEDENE BAĞLANMASI DOĞRU DEĞİL"
Söylemez, kekemeliğin ilk belirtilerinin sözcük değişiklikleri ya da tekrarıyla başladığını, ilerleyen aşamalarda ise konuşma akıcılığının ciddi şekilde bozulduğu anlatarak, şu örneği verdi: "Bugün hastaneye geldim cümlesinde, kekemelik yaşayan bir kişi, ses tekrarı yaptığında sözcüğün başındaki sesi 'bu, bu, bu' şeklinde tekrarlar veya patlayıcı tarzda bloklaşma olduğunda 'bıbıbı' gibi sözcüğe başlar. Uzatma yaptığında ise 'Buuuuugün' gibi kelimeyi kullanır. Böyle olduğunda da konuşma akıcılığı bozulur."
Uzun yıllardır yapılan çalışmalarda kekemeliğin net bir nedeninin saptanamadığını belirten Söylemez, "Ancak bireyin içinde bulunduğu çevresel faktörlerin, aile dinamiklerinin, nörolojik gelişim ve genetik yatkınlığın kekemeliğin gelişiminde rol oynadığı görülmektedir. Bu nedenle kekemelik, çok faktörün etkili olabildiği bir bozukluktur, tek bir nedene bağlanması doğru değildir." bilgisini verdi.
"ÖZELLİKLE OKUL ÇAĞINDA AKRAN ZORBALIĞINA MARUZ KALABİLİYORLAR"
Kekemeliğin ortadan kalkmamasıyla kişinin olumsuz duygu durum bozuklukları yaşayabildiğine işaret eden Söylemez, kekemelik yaşayanların genellikle okul çağında sorunlarla karşılaşabildiğini söyledi.
"Özellikle okul çağında akran zorbalığına maruz kalabiliyorlar. Buna bağlı olarak çocuklarda içe kapanma, sosyal fobi oluşabiliyor, utangaçlık gelişebiliyor, akademik başarı olumsuz etkilenebiliyor." diyen Söylemez, bu sorunların yaşanmaması için aile ve yakın çevreden başlamak üzere toplumsal farkındalığın artırılması gerektiğine işaret etti.
"SAKİN OL, NEFES AL, HEYECAN YAPMA GİBİ BİLDİRİMLERDE BULUNULMAMALI"
Söylemez, kekemeliğin bir hastalık değil konuşma bozukluğu olduğunu, ilacı ya da girişimsel çözümü bulunmadığını belirtti.
Bir anda sorunun çözümlenerek akıcı bir konuşma elde etme hedefinin doğru bir yaklaşım olmadığını vurgulayan Söylemez, şunları kaydetti:
"Bu bir terapi sürecidir. Bu süreçte aileyle işbirliği çok önemlidir. Hem bireyi hem aileyi içine alan bir terapidir. Burada yakınlarına ve çevresine büyük sorumluluk düşmektedir. Örneğin, karşıdaki dinleyici, kesinlikle kişinin takıldığı sözcüğü ya da cümleyi tamamlamamalı, kişinin sözcüğü ve cümleyi tamamlaması beklenmeli. Bu esnada hem takılma anında hem de sonrasındaki süreçte kekemelik yaşayan kişiyle göz teması kurulmalı, temas kesilmemeli. Kişiye, iletişimde bulunması için yeterli zaman ayrılmalı, iletişimin hızlı değil daha yavaş olmasına izin verilmeli."
Kişinin takıldığı anlarda "sakin ol, nefes al, tekrar söyle, heyecan yapma" gibi bildirimlerde bulunulmaması gerektiğine dikkati çeken Söylemez, "Çünkü bu tür bildirimler, kişinin kendini daha çok geriye çekmesine neden olabiliyor." dedi.
"KİŞİNİN KENDİSİNİN TERAPİSTİ OLMASINI SAĞLAMAYA ÇALIŞIYORUZ"
Bu durumun ortadan kalkmasında terapiye başlangıç yaşının önemli olduğuna işaret eden Söylemez, şöyle konuştu:
"Erken dönemde başlayan terapi süreci, daha etkili sonuçlar elde edilmesini sağlıyor. Bu nedenle de erken tanı, konuşma terapisinde elde edilen başarı oranını artırmaktadır. Kekemeliğin başlangıcından itibaren uzun bir zaman geçtiğinde ise biraz daha bu süreç zorlaşabiliyor. Çocuklarda, genellikle ilk 6 ay kendiliğinden bir iyileşme olması için bekliyoruz, sonraki 6 ayda ise aralıklı olarak kontrol ediyoruz. Ancak belirtilerin üzerinden bir yıl geçtikten sonra kişinin takılmaları hala devam ediyorsa mutlaka dil ve konuşma terapistiyle iletişime geçilmesi gerekiyor."
Terapinin, kekemelik anlarına müdahale edilerek konuşmanın kolaylaştırılmaya çalışıldığı bir süreci kapsadığını anlatan Söylemez, "Bu süreç her kişide farklı seyredebiliyor. Kekemelik, kişinin hayatı boyunca da devam edebilir, bir dönem iyileşip bir dönem tekrar görülebilir. Zaten terapi süreçlerinde de kişiye konuşmayı kolaylaştırmak için çeşitli teknikler öğretiyor ve sonrasında kişinin kendisinin terapisti olmasını sağlamaya çalışıyoruz. Bu durum, özellikle yetişkin kişiler için geçerli." dedi.
Söylemez, sebebinin ve tetikleyen faktörlerin de ne olduğunun bilinmediği kekemeliği, stres, kaygı gibi durumların artırabildiğini sözlerine ekledi.