Üst solunum yolu enfeksiyonlarının çocukluk çağında en sık karşılaşılan hastalık grubu olduğunu belirten Çocuk Hastalıkları Uzmanı Dr. Uğur Çelik, soğuk algınlığı (nezle), grip, tonsillit (bademcik iltihabı), farenjit (anjin), otit (orta kulak iltihabı), sinüzit (sinüslerin iltihabı), larenjit (ses tellerinin iltihabı) gibi tabloları içine değerlendirildiğini söyledi. Uzm. Dr. Uğur Çelik, "Üst solunum solu enfeksiyonlarına yol açan etkenler virüsler, bakteriler ve diğer mikrobiyal enfeksiyon ajanlarıdır. Hem çocuklarda hem erişkinlerde üst solunum yolu enfeksiyonlarının yaklaşık yüzde 70-80'i virüs kaynaklıdır, geri kalan kısmı ise bakteri (en sık a grubu hemolitik streptokok) kaynaklıdır. Akut üst solunum yolu enfeksiyonları her mevsimde karşımıza çıkmakla birlikte, soğuk ve kapalı yerlerde daha uzun süre geçirilmesi, buraların yeterince havalandırılamaması, çocukların okula yada kreşe gitmesiyle mikroplarla karşılaşmasının artması, soğuğun vücut direncini düşürmesi ve yetersiz ve dengesiz beslenme nedenleriyle sonbahar ve kış mevsiminde daha sık görülmektedir" dedi.
ÖKSÜRÜK, KULAKTA AĞRI VEYA AKINTI, BAŞ AĞRISI...
Üst solunum yolu enfeksiyonu olan hastalarda klinik tabloya göre ateş yüksekliği, burun akıntısı, hapşırık, burun tıkanıklığı, gözlerde kızarıklık ve sulanma, öksürük, kulakta ağrı veya akıntı, baş ağrısı, geniz akıntısı, ses kısıklığı, iştahsızlık gibi belirtiler görüldüğünü söyleyen Çelik, "Virüslerin etken olduğu üst solunum yolu enfeksiyonları spesifik bir tedavi gerekmeksizin yaklaşık 5-7 günlük bir süre içinde kendini sınırlayarak iyileşir. Tedavisinde istirahat, bol sıvı alımı gibi destek tedaviler ve sadece hastanın burun akıntısı, hapşırık ve öksürük gibi şikâyetlerini azaltmaya yönelik ilaçlar çoğunlukla yeterli olur. Bakterilerin etken olduğu üst solunum yolu enfeksiyonlarında ise hastalığın tedavisi ve komplikasyonların önlenmesi için genellikle antibiyotik tedavisi gerekli olup, tedavi hastanın öykü ve fizik muayenesinden elde edilen bilgilerin ışığında düşünülen etkene uygun olarak seçilir. Tedavisi düzenlenen ancak ilaçlarını içemeyen ya da içtiğinde kusan hastalarda kas içi enjeksiyon (iğne) tedavisi tercih edilebilirken, ateş yükseklikleri evde kontrol altında tutulamayan veya ağızdan beslenemeyen hastalarda hastaneye yatırılarak tedavisinin sürdürülmesi gerekli olabilmektedir" şeklinde konuştu.
Mide bağırsak enfeksiyonu olarak tanımlanan akut gastroenteritin de mide ve ince bağırsağın iltihabıyla karakterize, ishal, kusma, mide bulantısı, karın ağrısı karın krampları ve bazı durumlarda ateş yüksekliği gibi belirtileri olan mikrobik bir hastalık olduğunu açıklamasına ekleyen Çelik, "Akut gastroenteritlerin çoğu kendiliğinden düzelir. Tedavi genellikle destekleyici tedavidir. Bazı gastroenteritlerin tedavisi için antibiyotik tedavisi veya antiparaziter tedavi gerekir. Ateş yüksekliği varsa ateş düşürücü ilaçlar kullanılabilir. İshal kesici ve kusmayı önleyici ilaçlar kullanılmamalıdır" dedi.
Etkenden bağımsız olarak ishal tedavisinin temel prensipleri olarak hastanın sıvı ve elektrolit dengesinin korunması ve beslenmesinin sürdürülmesi gerektiğini söyleyen Uzm. Dr. Uğur Çelik, "İshal ve kusma ile kaybedilen sıvı ve elektrolitler mümkünse ağız yoluyla yerine konmalıdır. Çocuklarda kesinlikle ishali dursun diye gıda ve sıvı alımı kesilmemelidir. Süt emen çocuklar kesinlikle süt almaya devam etmelidir. Mama ile beslenen bebeklere laktoz içeriği düşük mamalar verilebilir. Tuzlu kraker, pirinçli veya patatesli gıdalar ile sıvı alımına destek sağlanmalıdır. Hafif veya orta derecede susuzluk bulguları olan çocuklara belirli oranlarda şeker ve tuz içeren sıvı (oral rehidratasyon sıvısı) ağızdan verilmelidir. Şeker-tuz karışımı hazır paketlerde bulunur ve önerilen miktarda temiz su içinde karıştırıldıktan sonra belirli bir süre içerisinde hastaya içirilir. Ağır susuzluk bulguları varlığında veya ağızdan sıvı tedavisinin uygulanamadığı durumlarda hastanede damardan sıvı tedavisinin uygulanması gerekir" şeklinde konuştu.