Ülkemizde 9 Mayıs, Çölyak Hastalığı Farkındalık Günü olarak kutlanıyor. Fakat hâlâ çölyak hastalarının glütensiz beslenme konusunda endişelerine, nasıl bir diyet uygulayacakları konusundaki bilgi yetersizliklerine şahit olunca bu haftaki yazımı çölyak hastalığına ayırmak istedim.
Çölyak, tüm yaş gruplarında ortaya çıkan ancak çocukluk çağında daha sık gördüğümüz önemli bir sendromdur. Ve genel olarak nüfusun yaklaşık yüzde 1'ini etkiler. Genel olarak birçok çölyak hastası teşhis edilmeden yaşama devam etmek zorunda kalır ve buğday, çavdar, arpada bulunan veya bunları içeren besinlerde yer alan glüten proteinlerinin alınmasıyla bulgu veren genetik olarak duyarlı bireylerde anormal bir bağışıklık tepkisiyle ortaya çıkar. Bu nedenle hastalığın erken tanınması ve tedavinin başlanması osteoporoz, kısırlık, otoimmün diğer hastalıklar ve bağırsak lenfomasının önlenmesi açısından önemlidir.
BU HASTALIK ÖNCELİKLE BAĞIRSAĞI ETKİLER
Bu hastalık öncelikle bağırsağı etkiler. Malabsorpsiyon dediğimiz besinlerin sindirim ve emiliminin bozulmasına, birçok mineralin de emilmediği için eksikliklerine yol açar. Bağırsaklarda fırçacıklar dediğimiz villüsler atrofiye uğrayarak inflamasyon etkisi ile ince bağırsak içi tamamen normal yapısından uzaklaşır. Bu nedenle çölyak hastalığının belirlenmesinde ince bağırsak biyopsisi altın standart olarak kabul edilmektedir. Buna ek olarak serolojik testlerde otoantijen olan doku transglutaminazına karşı IgA olmak üzere hastalığa özgü antikorların saptanması hastalığın tanımlanmasında yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Tedavi; ömür boyu glütensiz bir diyetin uygulanmasıyla hastalar normal yaşamlarına devam edebilmektedirler.
BELİRTİLERİ NELERDİR?
Açıkçası klinik belirtiler hastanın yaşına, hastalığı süresi ve evresine, bağırsak dışı belirtilerin varlığına göre farklı özellikte seyir gösterebilir. Eğer hastaların klinik ve laboratuvar bulguları hastalığa özgü özellikten uzaksa tanı gözden kaçabilir. En belirgin gastrointestinal sistem yakınmalarının ön planda olduğu klasik çölyak hastaları glütenin beslenmeye ilk eklendiği günden itibaren takiben haftalar ya da aylar içerisinde ishal, karın şişliği, çocuklarda gelişme geriliği ile ortaya çıkmaktadır. Çoğunlukla doğumdan sonra altı aylık iken ya da iki yaşına kadar olan süreçte tanı alır hastalar. İshal semptomatik çölyak hastalarının en sık görülen bulgusudur ve hastalığın ince bağırsağa ilerlediğinin göstergesidir. Dışkı soluk renkli, yumuşak ve boldur. Başlangıçta enfeksiyonel enterit ile eşlik etse de zamanla kronikleşir. Nadir olarak tedavi edilmeyen tanı almayan hastalarda çölyak krizi dediğimiz; ağır ishal, su kaybı, asidoz ve şok tablosunun geliştiği atak gözlenebilmektedir. Bağırsak hareketlerinde azalma, bağırsaktaki sindirim enzimleri ve salgıların azalması, karın kaslarındaki zayıflık ve bakterilerin bağırsakta aşırı çoğalması sebebiyle karında belirgin şişlik gelişebilmektedir. Çok nadir olarak kabızlık da çölyaklı hastalarda belirgin bir bulgu olarak karşımıza çıkabilir. Karın ağrısı, kas güçsüzlüğü, iştahsızlık, huzursuzluk, solukluk hastalığın diğer belirtileridir.
DİYETTE ISRAR ÖNEMLİ
Hastalığın temelinde rol oynayan glüten; glütelin ve gliadin adlı iki bitkisel proteinin kompleks yapısından oluşan bir protein molekülüdür. Gliadin de temel olarak dörtd alt grupta farklı bileşenlere sahip bir moleküldür. Ve çölyak hastalarında gliadinin alfa formunun en toksik etki gösteren türü olduğu düşünülmektedir. Bu açıdan baktığımızda hastalığı tedavisinde temel önemli bileşiğin glüten olduğu ve yaşam boyu beslenmeden çıkarılması tedavisi esas olarak uygulanmaktadır.
Tedavide uygulanan glütensiz beslenme aslında bir eliminasyon diyetidir. Buğday, arpa, çavdar gibi tahıllar ve bu tahılları içeren tüm besinlerin beslenmeden çıkarılmasıyla eliminasyon yapılan bir tedavidir. Bu tahılların işlenmesiyle üretilen irmik, un, nişasta, ekmek, pasta, kurabiye, bisküvi, kek ve içecekler glütensiz beslenmenin temelini oluşturmaktadır.
Çölyak hastaları yaşları ilerledikçe diyete uyumda sorunlar yaşamakta hatta belirtilen bilimsel çalışmalar neredeyse hastaların yüzde 50'sinin diyete uymadığını belirtmektedir. Glütensiz diyet özellikle bağırsak lenfomalarına kadar gidebilecek ölümcül seyir gösterebileceği riski olduğundan çok katı uygulanmalıdır. Diyete başlamış klinik tablo düzelmiş ve kendini iyi hisseden çölyak hastaları çok küçük miktarda glüten içeren yiyeceklerin tüketilmemesi konusunda uyarılmalıdır. Çünkü çok az miktarda glüten bağırsak mukozasının harasının tekrarlanmasına ve belirtilerin devam etmesine neden olmaktadır.
GLÜTENSİZ DİYETTE BUNLARA DİKKAT EDİN
Çölyak hastalarının seyri ve tedavinin etkinliği için glütensiz diyetin iyi planlanması ve dediğim gibi yaşam boyu sürdürülmesi tek kuraldır. Ve çölyakı olan kişilerin yaşam kalitesinin devamlılığı diyeti iyi uyup uygulamamalarına bağlıdır. Tabii ki besin etiketi okumak ve yenebilecek ürünlerin glütensiz olduğundan emin olmak gerekmektedir.
HAYVANSAL BESİNLER:
Kırmızı et, tavuk, hindi, balık etleri, deniz ürünleri, yumurta glüten içermeyen besinlerdir. Bu besinlerin yağsız kısımlarını, derisiz olarak Çölyak hastaları yiyebilmektedirler. Ancak konserve et, etli pide, lahmacun, hamburger, içinde ekmek içi bulunan köfte, salam, sosis, unla kızartılmış sokak lezzetleri glüten içermektedir.
SÜT ÜRÜNLERİ:
Her türlü katkısız tam yağlı süt ve sütten yapılan peynir, yoğurt, kefir, cacık, ayran ve kremayı glüten içermediği için çölyak hastaları serbest olarak tüketebilirler.
SAĞLIKLI YAĞLAR:
Tüm bitkisel ve hayvansal yağlar istenildiği kadar tercih edilebilir. Zeytinyağından tereyağına kadar yemeklerde tüketilebilir.